27 Temmuz 2017 Perşembe

Güz Tango'su?!

Güz Tango'su?!

“Birilerini her zaman, her zaman birilerini ama her zaman herkesi aldatamazsın.”
Abraham Lincoln
...
DURUM
DEDİ Kİ: "Yazı" ne zaman "Tura"ya döner?!
DEDİM Kİ: Konjonktür ortada. Kaldı ki, Yazı /Tura iç içe. 2007'den farklı değil tablo.
DEDİ Kİ: Neden geriye düştün, ağırdan alıyorsun?!
DEDİM Kİ: Konjonktür. Sıfır Profil. Alacaklılar ile borçlular arasındaki muhabbet bitti gibi. Son lakırdılar. Yol'un sonu. Kaldı ki, rakip'in hata yaparken rahatsız etmemek esas'tır. Ego'nun fesadı kibir'den mülhem hepsi ters ayak'ta. Görünen o ki, bir anda her şey değişecek.
DEDİ Kİ: Nasıl?!
DEDİM Kİ: 11 Eylül gibi. Her şey alt üst olacak. Küre'de iklim çok hızlı değişecek. "Demokrasi" belli bir kültür ve de ekonomik düzey'in işletim sistemi. Arap baharı'nda demokrasi için yürüyenler ne kadar demokrat'tı. Bu sebep'ten laik çağdaş Cumhuriyet, Türkiye'nin değişmeyen, değişmeyecek yek lokomotif'i. Laik Cumhuriyet olmadan demokrasi olmaz. Demokrasi karşı darbeciler için uygun durak'ta inilecek bir tramvay ise rota'yı kaybetmemek elzem.
DEDİ Kİ: Yazı / Tura?!
DEDİM Kİ: Bir yüz'ünde "Yazı" var, diğer yüz'ünde "Tura". Aslında her ikisi de aynı çelik metal'in iki yüz'ü. Final sahnesinde hem "Yazı" hem de "Tura" ile rakip'i şaşırtmak, hırpalamak mümkün. Aynen şu anda olduğu gibi. Yazı yordu, Tura "Balyoz" gibi çakacak kafalara. Onlar tuzak kurdu, haliyle bizler de. Milyon'da 1'iz. Tarihte yaşayan Atatürk'lerin yol'una baş koymuş milyon'lardan 1'isiyiz. Sonbahar Tango'su başladı. "Ertesi gün sınaması"nda son nokta.
Nokta.
...
24
http://www.hurriyet.com.tr/abdden-flas-hamle-rusya-sinirina-tank-gonderebiliriz-40530161
&
Cüneyt Ülsever: 1 Mart Tezkeresi'ni hatırlayalım
Peki TBMM’nin zamanında reddettiği 1 Mart Tezkeresi’nde ne gibi şartlar vardı?
Fikret Bila’nın Milliyet Gazetesi’nde 22.09.2003, 26.09.2003, 18-19-20.11. 2004 tarihlerinde yayınlanan yazılarından öğrendiğimize göre, eğer 1 Mart Tezkeresi kabul edilseydi:
1) ABD ve Türk Silahlı Kuvvetleri Habur Kapısı’ndan Irak’a birlikte gireceklerdi. Bu operasyonu yürütmek üzere Türkiye ve ABD silahlı kuvvetleri üç ortak askeri kuvvet ve komutanlık oluşturacaktı.
2) K.Irak’a girecek Türk Silahlı Kuvvetleri Irak Silahlı Kuvvetleri veya muhalif grupların silahlı kuvvetleriyle çatışmaya girmeyecekti.
3) ABD birlikleri Musul ve Kerkük’ü güvenlik altına alacak ve etrafında bir Yeşil Hat oluşturacaktı. Bu güvenlik şeridinin amacı, Türkiye’nin Kırmızı Çizgi olarak belirlediği Kuzey Irak’taki Kürt grupların (KDP ve KYB) bu kentleri ele geçirmesini önlemekti.
4) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin talebi üzerine, Birleşik Devletler, 8.5 milyar dolara kadar kısa vadeli kredi sağlamaya hazır olacaktı. ABD Başkanı Kongre’den Türkiye’ye 2 milyar dolar askeri hibe yardımı yapılmasını isteyecekti.
5) Ayrıca, tercihli ticaret düzenlemeleri, nitelikli sanayi bölgelerinin kurulması için ortak çalışma yapılacaktı.
Bir başkadır benim memleketim:
Kuzey Irak’a 62.500 asker sokmaz (2003) sevinir, Kuzey Irak’a 300 asker sokar (2008), yine sevinir!
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12167389.asp
...
Peres: Müslümanlar ya Türkiye ya da İran’ı seçecek
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Oxford Üniversitesi’nde yaklaşık bin öğrenciye hitaben yaptığı konuşmada, Müslüman dünyasının diğer ülkelerle ilişkilerinde Türkiye ve İran’ın farklı modeller sunduğunu ve Müslümanların, İran’ın tahakküm, Türkiye’nin işbirliği ekolleri arasında tercih yapmak zorunda kalacağını söyledi.
Şimon Peres, İsrail’in Ortadoğu’da barışı bulmak için Mısır, Ürdün ve Lübnan ile müzakerede bulunduğunu belirtti. ABD’nin yeni seçilen başkanı Barack Obama’ya destek verdiğini söyleyen Peres, "Siyah bir insanın üst düzey bir göreve getirilmesi insan haklarının büyük bir beyanıdır" diye konuştu. Bu arada Peres’in konuşması sırasında bir grup öğrenci konferans salonunun dışında protesto gösterisi düzenledi. "Nükleer silah geliştiren biri kendine ’barış adamı’ diyemez" yazılı pankartlar taşıyan öğrenciler, "Özgür Filistin" ve "İşgal suçtur" sloganları attı. İngiltere ziyareti cuma gününe kadar sürecek olan Peres, Başbakan Gordon Brown ile de görüşecek.
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/10400477.asp
...
Peres: "Türkiye'de demokrasi'nin güvencesi ordu"
"Türkiye'nin İran'ın yanında yer alması dünya ölçeğindeki saygınlığını azaltır"
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, "Türkiye dünya üzerinde demokratik olmayan bir kurumun, yani ordunun, demokrasiyi korumakla görevli olduğu tek ülkedir" dedi.
ABD'de yayımlanan savunma dergisi Defense News'a röportaj veren Şimon Peres, "Erdoğan ülkesini İsrail'le ortaklıktan uzaklaştırıp radikal İslam'a doğru mu götürüyor?" sorusuna şöyle cevap verdi:
"Türkiye dünya üzerinde, demokratik olmayan bir kurumun, yani ordunun, demokrasiyi korumakla görevli olduğu tek ülkedir. Gerçekten de öyleydi. Ancak ordunun rolü değişti. Şimdi soru, Erdoğan'ın kendi Müslüman nüfusunu demokrasiye doğru mu götüreceği, Yoksa demokratik güçlerin daha İslamcı bir devlet mi isteyeceğidir"
Şimon Peres, Türkiye'nin İsrail ile Suriye arasında rol oynamak istediğini hatırlatarak, "Ancak bir arabulucu olursanız, bir tarafa yakın olmaktan vazgeçip ortada durursunuz" dedi.
İsrail Cumhurbaşkanı, "Ankara Suriye ve İran'la stratejik ilişkiler peşinde koşarken, İsrail, Türkiye'ye yüksek teknolojili silahlar satacak mı?" şeklindeki sorusuna ise, "İşbirliği konusunda çok dikkatli olmalıyız, çünkü bu ilişki uzun yıllar içinde oluştu. Türkiye bölgemizde saygın bir ülkedir ve NATO üyesidir. Sabırlı olmalı ve haritayı iyi okuyup iki ülke arasındaki anlık gerginliklerin kurbanı olmamalıyız" diye cevap verdi.
Peres, Türkiye'nin İran'ın yanında yer almasının dünya ölçeğindeki saygınlığını azaltacağını da öne sürdü.
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/10934424.asp
...
Duruşunuz sorun çıkarır
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon dün Brookings Enstitüsü’nde Sabancı Üniversitesi ile ortaklaşa düzenlenen bir toplantıda ABD’nin İran’ın nükleer çalışmaları konusunda Türkiye ile işbirliğinden memnun olmadığını söyledi.
Gordon şöyle dedi: “Türkiye nükleer çalışmaları nedeniyle uluslararası toplumun İran’a uygulamayı düşündüğü müeyyidelerde isteksiz. Bu duruşun sonuçları olacaktır”.
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/14140339.asp?gid=200
...
ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Parris: "AKP'yi kapatma davası kurtardı"
“22 Temmuz’dan sonra AKP doğru adımları atsaydı, Türk siyasetine bir nesillik damga vurmuş olacaktı. AB sürecine, Anayasal reforma öncelik verseydi, her şey yolunda olacaktı. Ama yapmadı, liberaller ve sermaye kesimi arasında desteğini yitirdi, gökkuşağı koalisyonu bozuldu. Yolsuzluk dosyaları yüzeye çıkmaya başladı. İşte tam bu anda ortaya çıkan kapatma davası AKP için neredeyse kurtarıcı oldu.”
Mevcut siyasi krizdeki aktörleri, AKP, liberal elit, Kemalist derin devlet, asker devlet adamları, “Ergenekon”un arkasındaki güçler ve yeni merkez sağ arayışı olarak tanımlayan Parris, CHP ve MHP’nin bu siyasi sistemde tazelenip güçlenerek var olup olamayacağının önümüzdeki altı ayda ortaya çıkacağını belirtti.
Son süreçte en sağlıklı açıklamaların yüksek rütbeli askerlerden geldiğine dikkat çeken Parris, “Yine de ordunun tekil bir yapı içinde bulunduğunu söyleyemeyiz. Ama özellikle emekli generallerin bu süreçte daha önemli roller üstlenebileceğini görebiliriz. Orgeneral Özkök’ün Ergenekon soruşturmasında ifade verebileceğini açıklaması önemli” dedi.
Krizdeki en önemli aktörlerden birinin Ergenekon soruşturmasının arkasındaki güçler olduğunu ve bu gücün ne olduğunu bilmediğini söyleyen Parris, “Ama görünen o ki, polis, polis istihbaratında kaynakları olan, bu davayı açmayı üstlenen savcıları var. Başbakan adına mı hareket ediyorlar, bilemiyorum. Onların yaptıklarından Başbakan’ın haberi var mı, onu da bilmiyorum. Ama Erdoğan’ı indirmeye çalışan diğer cepheyi engellemek için birleşmiş ve kararlı görünüyorlar” diye konuştu.
Bu sürecin içinde kimsenin acele etmeye niyetli olmadığını söyleyen Parris, şöyle dedi:
“AKP, kapatma davasında erken karar istiyordu, ama zamanın kendileri lehine çalıştığını gördüler. TSK, YAŞ sürecini gölgelemesini istemiyor. Liberaller, erken çıkan bir kararın kendileri aleyhine olacağı görüşünde. Ergenekon savcısının davayı şekillendirmek için zamana ihtiyacı var. Anayasa Mahkemesi de zamanı kullanmak istiyor. Kararı ağustos ortası bir cuma akşamı bekliyorum.”
http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=HaberDetay&Kategori=guncel&ArticleID=894311&Date=17.07.2008
...
Org. Özkök: PKK sınır ötesi harekâtla bitmez
Irak'ın kuzeyine bir harekat yapılırsa PKK sorunu biter mi? Fikret Bila, emekli Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Paşa'ya sınır ötesi hareketı sordu. İşte Özkök Paşa'nın yanıtı:
www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=41744
...
Artık müttefik değiliz
Bir dönem CIA’nın Ankara’daki istasyon şefi olarak görev yapan Graham Fuller, ABD’nin tek süper güç olmak için hegemonyacı davrandığı bir ortamda Türkiye’nin daha bağımsız hareket ettiğini belirterek "100 yıl sonra ilk kez, Türkiye büyük bir bölgesel güç oldu. Çevresinde çok aktif. Fiili anlamda, Türkiye artık bir ABD müttefiki değildir diyebilirim. Zaten bu kelimenin modası da geçti" dedi.
CIA’nın eski üst-düzeyli yetkilisi Graham Fuller, "Türkiye, fiili anlamda artık bir ABD müttefik değil diyebilirim" dedi. Jamestown Vakfı’nın düzenlediği, Türkiye ve Kafkaslar konulu bir toplantıda konuşan Graham Fuller, ABD’nin son sekiz yıldır tek süpergüç olmak istemesinin ve hegemonik davranışının uluslararası tepki gördüğünü ve tek kutuplu dünyadan çok kutuplu bir dünyaya doğru geçildiğini belirtti.
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/10249524.asp
...
AP’de Yılmaz-Uras atışması
Avrupa Parlamentosu’nda Yeşiller Grubu’nun himayesinde önceki gün yapılan “Türkiye’de neler oluyor?” konulu konferans, bağımsız milletvekilleri Mesut Yılmaz ve Ufuk Uras arasında ilginç tartışmalara da sahne oldu.
Ordunun rolü
Ufuk Uras: 2004 yılında bazı emekli generallerin darbe girişiminde bulunduğu ortaya çıktı. Parlamentoda bunlara karşı araştırma önergesi verdim. Teker teker 550 milletvekiline gönderdim. Bakalım altını imzalayacaklar mı? Darbe teşebbüsünde bulunan generallere karşı meclis bir irade koyacak mı?
Mesut Yılmaz: Askerlerle en çok polemik yapan siyasetçilerden biriyim. Başbakan olduğum dönemde bana karşı açıklamalar yaptılar, ben de onlara karşı açıklamalar yaptım. Ama bugün size bütün samimiyetimle ifade ediyorum ki, Türk generallerinde ülkeyi yönetmek diye bir ihtiras ve arzu söz konusu değildir. Kişisel olarak bu arzu içinde olanlar çıkmıştır, ancak kurum bunları elemiştir. Ordunun, Batı’nın anlayamamasından rahatsız olduğu iki endişesi var: Bölücülük ve dine dayalı devlet modeli. Bu iki tehlike ortadan kalksa, siyasi iktidar yeterli duyarlılığa sahip olsa ve askere gerekli güvenceyi verse, emin olun ki asker siyasete hiç karışmaz. Ama bu iki konu kanayan bir yara olmaya devam ettikçe askerlerin bu konuda kışlalarına dönmesi beklenemez, çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin devamını ancak bu iki hassas konunun tehlikeye girmemesinde görmektedirler. Bu konuda aşırı duyarlılar ve bu duyarlılık sadece onlarda değil, toplumun büyük kesiminde vardır.
Mesut Yılmaz:  İran’daki gelişmeyi hiçbirimiz göz ardı edemeyiz. İran’da Ufuk Bey gibi liberaller, solcular hepsi Humeyni’ye destek verdiler. Çünkü Humeyni onlara güvence verdi. ‘Hiçbir zorlama yapılmayacaktır’ dedi.
Hatta ilk geldiğinde liberal bir insanı cumhurbaşkanı yaptı.  Ama bir yıl içinde işler öylesine değişti ki, o cumhurbaşkanı ülkeden zor kaçtı. Hiçbir özgürlük kalmadı.
Ufuk Uras: İran-Türkiye benzetmesi doğru değildir. Tayyip Erdoğan Humeyni değildir. İmam bilmem ne değildir. TUDEH yöneticilerine ‘Bugün olsa ne yapardınız?’ diye soruyorum, ‘Yanlışlarımız olabilir, ama yine demokrasiyi savunurduk’ diyorlar.
Mesut Yılmaz: Unutmayın, İran’da bugün ne TUDEH var ne de demokrasi var. Eğer demokrasiyi korumak istiyorsak, konuya daha gerçekçi yaklaşmamız gerek. Burada kumar oynayamayız. Ülkemizin kaderi söz konusu.
http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=HaberDetay&Kategori=siyaset&ArticleID=878555&Date=20.06.2008
...
İSRAİL'DEN İRAN PROVASI
İsrail Yunanistan ortak tatbikat yaptı
Kod adı: Şanlı Spartalı 08
İsrail’e ait 100 kadar F-16 ve F-15 uçağının bu ay başında Yunanistan ile birlikte ortak tatbikat yaptığı ortaya çıktı. New York Times’ın haberine göre manevra İran’ın nükleer tesislerine yönelik olası bir hava operasyonunun provası niteliğindeydi.
http://ultra-turkler.blogspot.com.tr/2014/07/acem-bayram-sekeri-veveya-israilin-iran_30.html
...
Reuters Fethullah Gülen'in evini görüntüledi!
Reuters haber ajansı hakkında bir analiz yayımladığı Fethullah Gülen'in ABD'deki evini tepeden görüntüledi. Cemaate ait Altın Nesil İbadet ve Dinlenme Merkezi'nin içerisinde olan ev Pennsylvania eyaletinin Saylorsburg kentinde bulunuyor.
http://www.haber7.com/guncel/haber/1063374-reuters-fethullah-gulenin-evini-goruntuledi
...
Yargıcı bile şaşırtan itiraf
Almanya’da Sauerland çetesi olarak tanınan ikisi Türk asıllı dört terör zanlısı, Almanya’daki Amerikan hedeflerini vurmak için gönüllü olduklarını itiraf etti. Mahkeme sürecini sıkıcı buldukları için itirafçı olmaya karar veren zanlılar, “Saldırı kararını Pakistan’daki kampta aldık” dediler. 1584 sayfalık detaylı itiraf, yargıcı bile şaşırttı.
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/12251841.asp
...
Reuters'da Gülen Yorumu: İslam Dünyasında Ilımlı Güç
http://www.fethullahgulen.com/tr/turk-basininda-fethullah-gulen/haberler/2008-haberleri/15498-vatan-reutersda-gulen-yorumu-islam-dunyasinda-ilimli-guc.html
...
Yarısı karanlık satranç tahtası benzetmesi
Reuters haber ajansı, Türkiye’deki ekonomik toparlanma beklentisine rağmen 2010’da yatırımcıların temkinli olacağını, 2011’de yapılacak genel seçim öncesi siyasi atmosferin ısınmasının yeni riskleri ortaya çıkarabileceğini yazdı.
http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=1176670
...
Hilafet sınırı çizilmiş
EMNİYET Müdürlüğü ve MİT'in 23 ilde yaptığı Hizb-ut Tahrir operasyonunda, sözde hilafet devleti haritası şok etti.  Hizb-ut Tahrir terör örgütüne yönelik eşzamanlı olarak 23 ilde düzenlenen operasyonlar kapsamında Adana'da gözaltına alınan 14 kişinin evinde 'Hilafet Devletinin Toprakları' adlı dünya haritası bulundu. Haritada, 'örgütlenme çalışması yapılan ve hilafetin gerçekleştirileceği yerlerin belirlendiği'' bölgelerin farklı renklerle boyandığı görüldü. Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu, sınırları Ukrayna'dan İspanya'ya, Kazakistan'dan Hindistan'a, Fas'tan Gabon'a, Mısır'dan Mozambik'e, Madagaskar'dan Endonezya'ya kadar uzanan bölgenin turuncu renklerle işaretlendiği gözlendi. Örgütlenme çalışmalarının bu bölgeyi kapsayacak şekilde yürütüldüğü öğrenildi.
İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada operasyonda 165 kişinin yakalandığı bildirildi. Operasyonlarda   1 kaleşnikof marka tüfek, 2 tabanca, 4 tüfek, 540 adet üzerlerinde 'Tek ümmet hilafet tek devlet'     yazılı tişört ele geçirildi.
BU zamana kadar silahsız terör örgütü olarak kayıtlara geçen Hizb-ut Tahrir örgütünde ilk defa silah ele geçirildi. İstanbul'da gözaltına alınan kişi süphelilerin Ergenekon soruşturmasında ifade verdiği öğrenildi. Operasyonda İstanbul temsilcisi Haluk Özdoğan ile Ergenekon sanığı emekli Binbaşı Fikret Emek ve SESAR Başkanı İsmail Yıldız ile telefon görüşmeleri ve bağlantıları olduğu öne sürülen Sedat Temiz, Ugur Kankur ve İsmail Gürpüz de gözaltına alındı. Ergenekon iddianamesinde Hizb-ut Tahrir örgütü ile Ergenekon davasındaki zanlılar arasındaki ilişkilere de yer verilmişti. Operasyonda 1996'da Avrasya feribotunu kaçıranlar arasında yer alan Tuncer Özcan da gözaltına alındı.
aksam.medyator.com/2009/07/28/haber/5358/guncel/haber.html
...
Hanefi Avcı: JİTEM vardı ve eylem yaptı
Diyarbakır’da 1984-1992 yılları arasında görev yapan emniyetin ünlü istihbaratçı ismi, Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, JİTEM’in varlığını doğrulayarak önemli açıklamalarda bulundu.
Diyarbakır’da görülen JİTEM davası kapsamında geçen ay Emniyet Müdürü olarak görev yaptığı Edirne’de 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne talimatla ifade veren Avcı, JİTEM’in ünlü isimleri ve eylemlerini anlattı.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/12101655.asp
...
Demirel: Zulüm eşyaya intikal ettiyse çöküş yakın
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Balkan ülkeleri arasında diyaloğu geliştirmeyi ve onları Avrupa Birliği ile bütünleştirmeyi amaçlayan Balkan Kulübü’nün düzenlediği 12’nci konferans dolayısıyla verilen yemekte İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın kendisine yönelttiği, “Efendim siz siyaset yaparken karşıtlarınızı ezmek için vergi memurlarını kullandınız mı?” şeklindeki soruya, önce, “Biz hiç o kadar dara düşmedik” yanıtını verdi.
Daha sonra Jön Türkler’den biri olan Ebüzziya Tevfik’ten bir anekdotu şöyle anlattı:
“Ebüzziya Tevfik Bey (anlaşılan Sultan Hamit döneminde) Mısır’a sürgün edilmiş. O sırada oğlundan (anlaşılan Velid Ebüzziya’dan) mektup almış. Oğlu, “Baba, hükümet maalesef gazetemizi kapattı” diyormuş. Ebüzziya Tevfik’in canı sıkılmış. Tam oğluna cevap yazacağı gün gelen ikinci mektuptan, matbaaya da el konulduğunu öğrenince oğluna şunu yazmış:
“Evladım zulüm eşyaya intikal ettiyse, zeval (çöküş) yakındır.”
AB başarısızlığı vebal altında bırakır
Demirel, Avrupa Birliği (AB) Projesi’ni başarısızlığa ulaştıranların, büyük vebal altında kalacağını belirterek, AB ve Türkiye’nin kararlı olmasıyla engellerin aşılabileceğini söyledi. Conrad Otel’de, ‘’Türkiye - AB İlişkileri’’ konulu Balkan Politika Kulübü’nce düzenlenen konferansta konuşan Demirel, Türkiye’nin Avrupa’yı daima bir ‘’çağdaşlaşma projesi’’ olarak gördüğünü ve bu projenin yüzyıllar önce başladığını kaydetti. Türkiye’nin batı yöneliminin, yaptığı ‘’en önemli siyasi tercih’’ olduğunu vurgulayan Demirel, ‘’Türkiye Cumhuriyeti bir Avrupa projesidir. Türkiye için, AB projesi yeni bir proje değildir. Türkiye başkaları için, çağdaş ve Avrupalı değildir. Türkiye kendisi için Avrupalı, kendisi için çağdaştır’’ dedi.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/12664980.asp
...
Hiper-başkanlık sistemini size tavsiye etmem
Fransa’yı sarsan “Türk bıyıklı gazeteci” Hürriyet’e konuştu. L’Oreal skandalını ortaya çıkaran, kimsenin yayınlamaya cesaret edemediği belgeleri internette açıklayan ve Sarkozy’nin kâbusu haline gelen Edwy Plenel, “Fransa’da kontrol mekanizmaları yeterli olmayan bir cumhurbaşkanlığı rejimi var. Türkiye’ye, kolayca hiper-başkanlar yaratan Fransız modelini tavsiye etmem.”
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/15862484.asp
...
Hamas: Siyonist varlık, Türkiye ve İran’ın da düşmanıdır
İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonunun birinci yılında konuşan Hamas’ın sürgündeki siyasi lideri Halid Meşal, “Siyonist varlık, İran ve Türkiye’nin de düşmanıdır” dedi.
Suriye’nin başkenti Şam’da bir konuşma yapan Meşal, ikinci bir Gazze savaşı istemediklerini söyledi. Meşal şöyle devam etti:  “İkinci bir Gazze savaşı istemiyoruz, ama önceliğimiz direnişi güçlendirmek. Yeni Arap stratejisi, diplomasi ile direnişin bir birleşimi olmalı. Siyonist varlık İran ve Türkiye’nin de düşmanıdır. Hapisteki Filistinli kadın ve erkek mahkumlar bırakılmadan İsrailli asker Gilad Şalit’i salıvermeyiz.”
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/13569126.asp
...
TSK'nın el koyacağını tahmin etmeliydiler
Darbe soruşturması kapsamında rahatsız olduğu için 6 Haziran’da evinde soruşturma savcısı Hüseyin Görüşen’e, avukatları Ömer Nihat Özgün ve Haydar Kanıcıoğlu eşliğinde ifade veren Kenan Evren’e yöneltilen sorular ve yanıtları özetle şöyle:
Siyasilere uyarı mektubu verdik
Ülkenin kötü gidişatının engellenmesi amacıyla 27 Aralık 1979 tarihinde Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk aracılığıyla siyasi parti başkanlarına uyarı mektubu verdik. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün görev süresi dolmuş olmasına rağmen ağustos ayına kadar cumhurbaşkanı seçilemedi. Meclis çalışamaz hale gelmişti. Komutanlar olarak bir kısım kanunların çıkarılmasını, örneğin polise silah kullanma yetkisinin verilmesini istedik ancak bunlar yapılmadı.
Demirel hissetti mi bilemiyorum
Ülke yönetimine el koymadan önce TSK’nın yönetime el koyabileceğini Başbakan Süleyman Demirel ve anamuhalefet partisi liderlerinin hissedip hissetmediklerini bilmiyorum. Açıkça kanunlar çıkarılmadığı taktirde TSK’nın yönetime el koyacağı konusunda gizli ya da açık bir şey söylenmemiştir. Bazı yapılan konuşmalarda ve gelişmelerden siyasilerin TSK’nın ülke yönetimine el koyabileceğini tahmin etmeleri gerekirdi. Hatta bazı senatörler ve milletvekilleri bana gelerek bu Meclis’in artık çalışmadığı, ülke yönetimine el koymaktan başka çıkar yol olmadığını söylemişlerdi.
Parlamenter sistemi esas aldık
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18058779.asp
...
İran’a yaptırıma Türkiye ‘hayır’ dedi
Türkiye’nin karşı çıktığı İran’a yeni yaptırımlar BM Güvenlik Konseyi’ndeki oylamada 12 “evet” oyuyla kabul edildi. 40 İran şirketini “sakıncalı” ilan eden yaptırımlar görülmedik ağırlıkta
http://www.milliyet.com.tr/iran-a-yaptirima-turkiye-hayir-dedi/dunya/haberdetay/10.06.2010/1248946/default.htm
...
Almanya'da Türk bayrağı krizi
Würzburg Belediyesi’nin Türklerin Almanya’ya göçünün 50’nci yılı nedeniyle kent caddelerine astırdığı 50 Türk bayrağı krize neden oldu. Özellikle aşırı sağcı kesimden gelen tepkiler üzerine Belediye Başkanı, bayrak sayısını beşe indirdi.
ALMANYA’nın Bavyera Eyaleti’ne bağlı Würzburg kentinde açılan Türklerin bu ülkeye göçetmesi nedeniyle açılan “50 yıl, 50 bayrak” sergisi, özellikle aşırı sağ kesimden tepki aldı. Würzburg Belediye Başkanı Georg Rosenthal, tepkiler üzerine bayrak sayısını beşe indirdi.
Belediyeye bağlı Düzen Dairesi’nden (Ordnungsamt) özel izin alınarak, Türklerin Almanya’ya göçünün 50’nci yılı nedeniyle kentin önemli caddelerine Türk bayrakları asıldı. Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü (IKG) Müdürü Dr. Latif Çelik ve Würzburg Belediyesi Yabancılar Uyum Meclisi Başkanı Antonino Pecoraro’nun girişimleri ve Würzburg Ditib Camii’nin katkıları ile gerçekleşen bayrak şöleni özellikle aşırı sağcı kesimin tepkisini çekti. Kentin önemli caddelerindeki Türk bayraklarını gören bazı kişiler, belediyeyi telefon ve e-mail yağmuruna tutarak “Neden bu kadar çok Türk bayrağı asılmasına izin verdiniz” diye tepki gösterdi.
http://www.hurriyet.com.tr/planet/17790750.asp
...
ABD enformasyon çöplüğünde boğuluyor
ABD, 11 Eylül 2001 saldırıları sonrası oluşturduğu yeni istihbarat sistemini kontrol etmekte zorlanıyor. Washington Post Gazetesi’nde yayınlanan özel araştırmaya göre Barack Obama hükümeti, bugün takriben 854 bin kişiyi istihdam eden istihbarat ordusunun etkinliklerinden endişeleniyor.
ABD daha güvenli değil
2001 öncesine göre 10 kat artan istihbarat yatırımları, bugün 1271’i devlete ait olmak üzere 3 binden fazla kurumun ortaya çıkmasına neden oldu. 10 bin ayrı mekânda her gün çeşitli amaçlarla toplanan milyonlarca enformasyon, artık yeterli süzgeçten bile geçemediğinden, en üst düzey savunma yetkililerince bile anlaşılamaz duruma geldi. ABD Savunma Bakanı Robert Gates, bu karmaşık yapıyı hakkıyla anlamanın, “CIA’in başkanı için de, savunma bakanı için de ciddi bir mücadele gerektirdiğini” söylüyor. Ortaya çıkan bilgi çöplüğünün, tarif edilemeyecek denli büyük bir karmaşıklık yarattığını anlatan Korgeneral John R.Vines’ın tespitiyse daha da çarpıcı: “Bunca yatırımdan sonra eskisine kıyasla daha güvende olduğumuz tespitini yapmak mümkün değil.”
Devasa bütçe
ABD’nin savunmaya harcadığı para, geçen yıl 75 milyar dolara kadar tırmandı. İşin ilginç yanıysa, 11 Eylül’den sonra oluşan bu kontrol edilemez boyutlardaki bürokrasinin, önümüzdeki yıllarda daha da genişleyecek olması. Bu karmakarışık istihbarat ağında hangi kurumun tam olarak hangi görevi yaptığını artık kimse tam anlamıyla bilemez hâle geldiğinden, birçok kurum, aynı işleri ayrı ayrı yapar hâle gelmiş. Sözgelimi terör örgütlerinin para akışını takip etme işi, şu anda 15 ayrı Amerikan şehrinde yerleşik tam 51 ayrı istihbarat kurumunca yapılıyor.
Washington Post’un uzun sürede hazırladığı ve üç gün boyunca yayınlanacak “Çok Gizli Amerika” dosyasının; ABD’de terör, istihbarat, savunma gibi çetrefilli konularda büyük bir tartışma koparacağı tahmin ediliyor.
Amerikan istihbaratından çarpıcı sayılar:
Günde 1.7 milyar e-mail taranıyor
- Yıllık istihbarat bütçesi: 75 milyar dolar
- İstihbarat kurumu sayısı: 3202 (1931’i özel)
- İstihbarat çalışanı sayısı: 854 bin (tahminî) (Washington şehir merkezi nüfusunun 1.5 katı)
- Dinlenen telefon, takip edilen e-mail sayısı: 1.7 milyar (günlük)
- Hazırlanan istihbarat raporu sayısı: 50 bin (yıllık)
- Washington’daki gizli servis binalarının kapladığı alan: 5 milyon metrekare (Üç Pentagon ediyor)
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/15357632.asp
...
RUSYA'nın TEMİZLİK TİM'leri: Ölüm yetkisi 2003’ten beri var
RUS istihbaratının, ülke sınırları dışında bulunup da Rusya Devleti için büyük tehlike arz ettiğine inanılan kişilerin infaz edilmesi yetkisine sahip olduğu ortaya çıktı. Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra KGB’nin yerini alan istihbarat örgütü Federal Güvenlik Servisi’nin (FSB) de, yetkiyi sağlayan 19 Mart 2003 tarihli yönergeye dayanarak infazları gerçekleştirdiği sanılıyor. Daily Telegraph Gazetesi’nin ele geçirdiği yönerge kapsamında Ruslar, özel imha timi kurmuş. Genelgenin amaçları, “Gözlem, kimlik belirleme, Rusya Federasyonu’na geri döndürme” olarak sıralanırken, “özel emirler söz konusu olduğunda, eski Sovyet ülkelerinde ve Avrupa Birliği’nde bulunan yasadışı terör örgütü liderlerinin Rusya’yı illegal yollarla terk ettiği gerekçesiyle imha edilmesini” de yöntem olarak belirleyebileceği
yer alıyor.
Emir Rus devletinden
Eski KGB ajanı Aleksander Litvinenko’nun 2006 yılında Londra’da zehirlenerek öldürülmesini araştıran Lord Kenneth MacDonald da, önceki gün Sunday Times gazetesine yaptığı açıklamada, “Bugün artık hiç şüphem kalmadı. Andrey Lugovoy Litvinenko’yu Rusya devleti talimatları ve emriyle öldürmüştür” demişti.
Zeytinburnu da tim işi
Daily Telegraph’ın haberinde, geçtiğimiz ay İstanbul’da esrarengiz bir suikaste kurban giden Çeçen komutanlar Musaev Berkhazh, Rüstem Altemirol ve Zaurberk Amriev’in akıbetinin de bu yönergeden kaynaklandığı iddialı bir dille vurgulandı.
Çeçen komutanlar 16 Eylül günü Zeytinburnu’nda öldürülmüş, Rus ajanlarınca gerçekleştirildiği sıkça dile getirilen esrarengiz suikast, kamuoyunda merak uyandırmıştı.
http://www.hurriyet.com.tr/planet/18895187.asp
...
YEPYENİ NATO 2020
NATO’nun 61 yıllık tarihindeki en önemli zirve bugün Lizbon’da başlıyor. NATO’nun yapısı bu zirvede baştan aşağı değişecek
Zirvede Afganistan’daki savaş ve asker sayısı gibi konuların yanı sıra Türkiye’nin kilit rol oynadığı füze kalkanı da karara bağlanacak
200 milyon euro’luk savunma sistemiNATO devlet ve hükümet başkanlarının onay vermesi halinde hayata geçirilecek olan füze savunma sistemi, İttifak’ın bugüne kadar attığı en önemli adımlardan birini oluşturacak. İşte bu sistem hakkında bilinmesi gerekenler:
-  Neden ihtiyaç duyuldu?
Dünyada 30’dan fazla ülkenin balistik füzelere sahip olmaya çalışması ya da olması NATO’yu karasal koruma imkânlarını geliştirmeye ve ortak bir sisteme sahip olmaya itti.
-  Bu bir Amerikan projesi mi?
ABD kendi imkânlarıyla füze tehditlerine karşı koruma sağlayabiliyor. Ancak ABD’nin elindeki imkânlar NATO’nun Avrupa’daki tüm üyelerine karasal koruma sağlamaya yetmiyor. Bu nedenle NATO üyesi ülkelerin sistemleriyle Amerikan sistemi birbirine entegre edilecek. Böylelikle sistem bir NATO projesi halini alacak.
-  Hangi NATO ülkelerinde balistik füze savunma yeteneği var?
ABD, Almanya, Fransa, Yunanistan, İtalya, Hollanda, İspanya.
-  Komuta kimde olacak?
Ortak bir NATO projesi olduğundan üye ülkelerin belli angajman kurallarına verdikleri onay çerçevesinde sistemin komutası Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı’nda olacak. Herhangi bir ülkenin tek başına komuta yetkisi olmayacak.
-  İzmir’deki NATO Komutanlığı’nın sistemle ilgili rolü olacak mı?
Hayır. İzmir Müttefik Hava Unsur Komutanlığı’nın füze savunma sistemiyle bir ilgisi yok.
-  Sistemin maliyeti ne kadar?
ABD başta olmak üzere, üye ülkeler ulusal sistemleri için toplamda milyarlarca dolarla ifade edilen düzeyde yatırım yaptı. NATO kaynakları sadece farklı sistemlerin birbirine entegre edilmesi için kullanılacak. Bunun da 10 yıllık maliyeti 200 milyon euro düzeyinde olacak.
-  Türkiye’de füze konuşlandırılacak mı?
Bu konuda nihai karar verilmedi. Şu aşamada AN/TPY-2 türü radar sistemi yerleştirilmesi öngörülüyor.
-  Sistem ne zaman devreye girecek?
Sistem kademeli olarak devreye sokulacak. Amerikan verilerine göre, 2011’de deniz unsurları devreye sokulurken, 2015’te Romanya’ya, 2018’de de Polonya’ya kara unsurları yerleştirecek. 2020’de ise kıtalararası balistik savunma sistemi operasyonel hale getirilecek.
-  Sistem nasıl işleyecek?
NATO ülkelerine saldırı amacıyla fırlatılan bir füze fırlatma aşamasında ısıya duyarlı bir uydu tarafından tespit edilecek. Bu uydu elde ettiği verileri iletişim uydusuna aktaracak. İletişim uydusu yerdeki radar sistemini devreye sokacak. Bu radar füzeyi takibe alırken tehdidi ortadan kaldırmak için en uygun kara ya da deniz unsurundan füze fırlatılarak tehdit birkaç dakika içinde ortadan kaldırılacak.
http://www.milliyet.com.tr/Dunya/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=1315728&Date=16.02.2011&Kategori=dunya&b=YEPYENI%20NATO
...
Almanya 'Namibya soykırımında' geri adım atmıyor:
"Kafataslarını alın ama tazminat beklemeyin"
Almanya, “20. yüzyılın ilk soykırımı” olarak kabul edilen ve 1904’te Namibya’da başlayan katliamlarda ele geçen yerli kafataslarını törenle kabilelere iade etti. Almanya Dışişleri Bakan Yardımcısı Pieper “tazminat” lafı etmeyince protestoya maruz kaldı.
ALMAN İmparatorluğu, Afrika’daki sömürge mücadelesi sırasında, bugün Namibya’ya denk düşen bölgede 1904-1907 yılları arasında Herero ve Nama kabilelerine karşı sistematik bir katliam yapmıştı. BM’nin 20. yüzyılın ilk soykırımı olarak nitelediği katliamlar için 2004 yılında özür dileyen Berlin, Namibyalı yetkililerin 2008’de ilettiği “Öldürülen kabile üyelerine ait 300 kafatasını iade edin” dileğini de önceki gün kısmen gerçekleştirdi. Katliamların ardından, Avrupalılar’ın Afrikalılar üstündeki sözde ırksal üstünlüğünü kanıtlamak üzere iki Alman üniversitesine götürülen kafataslarından 20’si, Berlin’deki Charite Hastanesi’nde düzenlenen törenle Namibyalı kabilelere iade etti.
Talepleri 4 milyar dolar
Dışişleri Bakan Yardımcısı Cornelia Pieper 55 kişilik Namibya heyetinin tepkisi üzerine törendeki konuşmasını kısa kesti. Kabile temsilcileri, bakanın sadece “derin üzüntü” bildirmesini eleştirdi. Pieper Namibyalıları uzattıkları barış elini tutmaya davet ederken, Namibyalılar “soykırım,” “tazminat” ve “özür” diye haykırdı. Namibya Kültür Bakanı Kazenambo Kazenambo ise sömürge döneminde Almanya’nın yerlilere uyguladığı şiddet politikasını asla unutmayacaklarını belirterek, “O soykırım yüzünden hâlâ toparlanamadık” dedi.
Namibyalılar 4 milyar dolar tazminat istiyor. Almanya ise Namibya’ya bağımsız olduğu 1990’dan beri  600 milyon dolar kalkınma yardımı yaptığını vurguluyor.
Nazilere ilham verdi
Almanya, 1884-1915 yılları arasında Güneybatı Afrika olarak anılan bölgede sömürge kurmuş, 1904’te Herero kabilesinin 123 Alman sivili öldürmesiyle başlayan isyana ertesi yıl Nama kabilesi de katılmıştı. Alman general Lothar von Trotha’nın emriyle 24 ila 100 bin arası Herero ve 10 bin kadar Nama öldürülmüştü. Kabileler çöle sürülmüş, su kuyuları da zehirlenmişti. Daha sonra Nazilerin “ölüm doktoru” olacak Josef Mengele’nin hocası Eugen Fischer, Afrikalı tutuklulara kasten çeşitli hastalıklar bulaştırarak deneyler yapmıştı.
http://www.hurriyet.com.tr/planet/18880641.asp
...
Özdemir İnce: Bu işin lamı cimi yok!
AYRILMADILAR, BİRLEŞTİLER
Bay Baydemir lisede, tarih dersinde “Alman Birliği”, “İtalyan Birliği” gibi konuları okumadı mı?
Alman Birliği 1871’de Prusya’nın öncülüğünde Bismark önderliğine kuruldu. Prusya daha önce, Alman Birliği’ne hazırlık olmak üzere, Alman şehir devletlerinin katılımıyla gümrük birliği kurmuştu. Prusya’nın 1871’de Fransa’ya karşı kazandığı Sedan zaferi Alman Birliği’ni tamamladı. Bay Baydemir’in sandığının tersine, Alman şehir devletleri birleşerek federasyon kurdular. Ayrılarak değil!
Kimse İtalya’yı örnek vermiyor ama İtalya da özerk bölgelerden oluşmuştur. Roma İmparatorluğu’nun çökmesinden sonra birçok devlet kuruldu: Venedik, Ceneviz ve Floransa cumhuriyetleri, Papalık devleti, Napoli ve Sardunya-Piemonte Krallığı, Lombardiya Birliği. Bu başıbozukluk İtayla’nın Fransa ve Avusturya tarafından işgaline yol açtı. Birlik düşüncesi 1848’de doğdu ve Savoia hanedanının önderliğinde kuruldu (1870-1886). Guiseppe Mazini, Guiseppe Garibaldi ve Kont Cavour İtalyan Birliği’nin kurucularıdır.
İspanya özerk bölgeleri de taa Roma İmparatorluğu’ndan bu yana vardır. Katalunya yeni icat olmadı. Roma İmparatorluğu zamanında unvanı olan bir eyalet devlet idi.
Selahattin Demirtaş ve Osman Baydemir öncülüğünde Kürtçüler elbette özerklik isteyebilirler. Haklarıdır. Ama sakın İspanya’yı, Almanya’yı, İtalya’yı örnek göstermesinler. Bu ülkede lise tarih bilgilerini hâlâ hatırlayanlar var.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15628648.asp
...
Özdemir İnce: Renkli devrim senaryosu
PSİKOLOJİK SAVAŞ KASASI
Psikolojik savaşın elinde dört hazine var: 1. Aleviler, 2. Kürtler, 3. Ermeni sorunu, 4. Kıbrıs. Bu dört hazine psikolojik savaş kasasında duruyor, istendiği ve gerektiği zaman kasadan çıkartılıyor. Bu psikolojik savaşın maddi ve manevi finansörleri: ABD ve Avrupa Birliği.
ABD’nin kullandığı araçlar: Pentagon, CIA tarafından desteklenen sivil toplum örgütleri ve vakıflar:
1. NED (Demokrasi İçin Ulusal Barış; The National Endowment for Democracy): Yardım ettiği kuruluşlar 1980’ler boyunca Sovyet muhaliflerinin sığınağı haline geldi. Polonya’da Dayanışma Sendikası’nı, Çekoslovakya’da Charter 77’yi destekledi. NED’in tasarlanmasında katkısı olan Senatör Allen Weinstein, 1991’de, Demokrasi Projesi’nden bağış alan kuruluşlar Demir Perde’yi yıkmaya çalışırken şunları söylemişti: “Bizim bugün NED olarak yaptığımız 25 yıl önce CIA tarafından gizlice yapılıyordu.” (Yeni Soğuk Savaş, s. 50 ve sonrası)
2. Özgürlükler Evi (Freedom House).
3. IRI (International Republican Institude): NED’in para bağışlarını dağıtıyor.
4. NDI (National Democtaric Institude) NED’in para bağışlarını dağıtıyor.
5. George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü.
6. USIAD (United States Agency for International Development).
Bu konuda iyice bilgi sahibi olmak istiyorsanız, size, Mark MacKinnon’ın “Renkli Devrimlerin Sırrı Yeni Soğuk Savaş”ını (Destek Yayınları) okumanızı önerebilirim.
GAZETECİLERİ SATIN ALIYORLAR
NED’in desteklediği kuruluşlar, ilkin, ilgilendikleri ülkelerde yandaşlar buluyorlar. Onların yardımıyla hedef ülkede bürolar açıyorlar. Ardından radyo istasyonları, televizyon kanalları geliyor. Gerekirse bunları kendileri kuruyorlar. Amaçları doğrultusunda yayın yapmak için gazeteler, dergiler, yayınevleri, araştırma büroları kuruyorlar. Gazeteciler, yazarlar satın alıyorlar ve saat çalışmaya başlıyor. Bu senaryo Sırbistan’da, Ukrayna’da, Gürcistan’da uygulandı ve başarıya ulaştı. ABD’ye muhalif iktidarlar düşürüldü, bunların yerine ABD yandaşı liderler ve yönetimler geçti.
Üç ülkede başarıya ulaşan yerli militanlar bir başka renkli devrime katkıda bulunmak amacıyla hedef ülkelere ihraç edildiler. Bu yöntem Kazakistan ve Kırgızistan’da başarıya ulaşamadı.
Aynı yöntem, Ecevit’in koalisyon hükümetini düşürme öncesinden başlayarak Türkiye’de de uygulanmakta. Hedefleri iktidara getirdikleri AKP hükümeti değil. Tam tersine, ılımlı İslam projesine karşı olanları tepeleyip AKP iktidarını sağlamlaştırmak. Son olarak, Dersim ve Koçgiri komplolarını bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13035222.asp
...
Kaddafi, Papa mı ki, Berlusconi elini öptü
Libya’da yapılan Arap Birliği Zirvesi’ne konuk olarak katılan İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi’nin ev sahibi Muammer Kaddafi’nin elini öptüğünün ortaya çıkması kıyameti kopardı. İtalyan muhalefeti köpürdü, muhalif basın, “Batılı bir lider, sadece Papa’nın elini öpebilir” dedi.
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/14261059.asp
...
Sedat Ergin: GOLDSTONE ROPORU (2): Hamas’ın insanlığa karşı suçları
HAMAS, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiği gibi “kendi topraklarını koruma mücadelesi veren bir direniş hareketi” midir?
Yoksa ABD ve İsrail’in ileri sürdüğü gibi bir terör örgütü mü?
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından İsrail’in Gazze’ye dönük saldırısını araştırmakla görevlendirilen Goldstone Komisyonu’nun raporu, ne “direnişçi” ne de “terör örgütü” gibi bir tanımlama getiriyor Hamas için.
Ama BM Komisyonu’nun Hamas’a yüklediği suçlar, bir direniş örgütünün mazlum konumuna hiç yakışmayan fiillere işaret ediyor. Komisyon, Hamas’ı, dünya kamuoyuna sivil hedeflere saldırarak “insanlığa karşı suç işleyen”, ayrıca Filistinli siyasi muhaliflerine karşı “yargısız infaz yapan”, onlara karşı “organize şiddet kullanan”, “işkence eden” bir hareket olarak takdim ediyor. İsrail’in Gazze’de “insanlığa karşı suç işlediği” yargısına vardığı için bu ülkenin şiddetli tepkisine hedef olan Komisyon Başkanı Güney Afrikalı yüksek yargıç Richard Goldstone, Hamas konusunda da oldukça ağır hükümlere yer vermiş aynı raporda. Özetle, aslen Musevi olan Goldstone, hem İsrail’i hem de Hamas’ı “insanlığa karşı suçlu” görüyor.
HAMAS SİVİLLERE 8 BİN ROKET ATTI
Goldstone, kendisi dahil dört kişilik heyetle yaptığı incelemelerden sonra hazırladığı 15 Eylül 2009 tarihli raporunda, Hamas’ın sorumluluğunu iki kategoride değerlendiriyor. Birincisinde Hamas’ın 2001’den sonra İsrail’e yaptığı füze saldırıları, ikinci bölümde ise örgütün 27 Aralık 2008 ve 18 Ocak 2009 tarihleri arasında Gazze’ye dönük İsrail harekatı sırasında Filistinli sivillere ve siyasi muhaliflerine karşı şiddet kullanımına ilişkin fiil ve eylemleri var.
Birincisinden başlayalım. Filistinli silahlı gruplar, 2001 yılından raporun yazıldığı 2009 eylül ayına kadar güney İsrail’e yaklaşık 8 bin roket ve havan topu attı. Roketlerin ateş menzili sınırdan İsrail’in 40 km kadar içine uzanabiliyor.
BM raporuna göre, 2001’den bu yana süren bu hava saldırıları “sivil nüfus üzerinde yüksek düzeyde psikolojik travmaya yol açmış, yetişkin ve çocukların eğitimini olumsuz etkilemiş, insanların bulundukları yerlerden göç etmelerine yol açmıştır”.
Goldstone raporu, buradan hareketle “roketlerin sivil nüfusun yoğun olduğu yerlere sivil-asker ayrımı gözetilmeksizin atıldığına, bu çerçevede sivil nüfusa yönelik kasıtlı saldırı sayılacağına” hükmediyor ve şöyle devam ediyor:
“Bu eylemler savaş suçudur ve insanlığa karşı işlenmiş suçlar olarak sayılabilir. Ayrıca sivil nüfusu korkutmak uluslararası hukukun bir ihlalidir. Misilleme amacıyla sivillerin hedef alındığının açıklanması da uluslararası insancıl hukuka aykırıdır.”
HAMAS’TAN EL FETİH’E YARGISIZ İNFAZ
Raporun üzerinde durduğu ikinci konu, İsrail harekatı sırasında Gazze Şeridi içinde bizzat Hamas’ın gerçekleştirdiği öldürme, işkence ve kötü muamele gibi “iç şiddet olayları”. Goldstone, Hamas’ı bu konuda ağır bir dille suçluyor ve örgüt mensuplarının kargaşa ortamında muhaliflerine ve diğer Filistinlilere karşı giriştiği yaygın şiddet ve cinayet eylemlerinin geniş bir dökümü yapıyor. Bunlar arasında en vahimi, hava saldırısında hapishaneden kaçan 17 ile 22 arasında tutuklunun hastanelerde tıbbi yardım alırken öldürülmesidir.
Hamas muhalifi El Fetih mensuplarına uygulanan şiddet ve yargısız infazlar bizzat tanık ifadelerine dayandırılıyor. Bunlar çoğunluk maskeli kişilerin düzenledikleri ev baskınları şeklinde yapılmış. Bu baskınlarda çocuklar dahil bütün aile üyelerinin dövülmesi sıkça karşılaşılan bir durum. Metal borularla dövülen bir El Fetih üyesinin yaraları nedeniyle bir ay sonra ölümü raporda Hamas’ın acımasızlığına bir örnek olarak gösteriliyor.
BM Komisyonu, sonuç olarak Hamas’ın bu eylemlerinin “insan haklarına ciddi ihlaller oluşturduğu, ne Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ne de Filistin Temel Hukuku ile uyuştuğu” görüşünü belirtiyor.
Dahası, ihlallere ilişkin Hamas temsilcilerine yapılan şikayet ve başvuruların yanıtsız kalmasıdır. Goldstone’a göre, “bu iddiaların ciddi bir şekilde soruşturulmasındaki eksiklik ve sorumluların korunması, mağdurların adalete kavuşmasını engellemekte” ve “bir cezasızlık kültürünü teşvik etmektedir” Hamas yönetimi altındaki Gazze’de...
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/14979888.asp
...
İran Unit 400 suikast timi, İsrail hedeflerini vurmak için Türkiye’ye sızdı!
İngiliz haber kanalı SkyNews istihbarat kaynaklarına dayanarak verdiği haberde İran ordusunun elit birliği El Kuds’ün içindeki gizli Unit 400 suikast timinin İsrail hedeflerini vurmak için Türkiye’de bulunduğunu ileri sürdü.
İranlı 4 nükleer bilimciye düzenlenen suikastlardan ardından MOSSAD’a misilleme yapma amacında olan İran yönetimi Hindistan, Gürcistan ve Tayland’da İsrail hedeflerine yönelik bombalı saldırı girişimlerinde başarısız olmasının ardından rotayı Türkiye’ye çevirdi. İngiliz SkyNews haber kanalının haberine göre Batılı istihbarat örgütleri İranlı bir suikast timinin Türkiye’ye sızdığını belirledi. Bu kişilerin, direkt olarak İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in emirleriyle hareket eden İran ordusunun elit birliği El Kuds’ün içindeki Unit 400 timi olduğu belirtiliyor. Planları aylardır devam eden eylemin Türkiye’deki Yahudi ve Batı hedeflerine yönelik olacağı tahmin ediliyor. SkyNews’a adını vermeden konuşan bir istihbarat yetkilisi, “Bu eylem planlarının son aşamada olduğunu ve olası saldırının çok yakın bir zamanda gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz” ifadesini kullandı. Habere göre Unit 400 timi sadece Türkiye’de değil, özellikle Avrupa ülkelerinde İran’ın asimetrik gücünü göstermek amacıyla İsrail hedeflerini vurmak için planlar hazırlıyor. Unit 400’ün başında ise Avrupa ülkelerindeki saldırıların planlamasında bizzat rol almış üst düzey bir İran ajanının olduğu belirtiliyor.
http://www.gazetevatan.com/turkiye-ye-sizdilar--440363-dunya/
...
‘Türkiye’yi vurun’ emri verdi iddiası
İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in, Batı’nın Suriye Lideri Beşar Esad’ı devirme girişimlerine misilleme olarak Devrim Muhafızları’na, Suriyeli muhalifleri destekleyen ülkelere saldırı emri verdiği iddia edildi.
http://www.hurriyet.com.tr/planet/21292044.asp
...
Ayetullah Hamaney, İsrail'i 'kuduz köpeğe' benzetti
İran dini lideri Ayetullah Hamaney, İslam ülkelerinin Filistinlileri silahlandırması gerektiğini öne sürdü
İran dini lideri Ayetullah Hamaney, Ramazan Bayramı nedeniyle yaptığı konuşmada İsrail'i “kuduz bir köpek ve yırtıcı bir kurt” ifadeleriyle tanımladı. İslam dünyasının bugünkü en büyük meselesinin Gazze olduğunu savunan Hamaney, İslam ülkelerinin Filistinlileri silahlandırması gerektiğini iddia etti.
İsrail’i, “mazlum insanlara saldıran kuduz bir köpek ve yırtıcı bir kurt” diye tanımlayan İran lideri Hamaney, "Suçlular ve suçluları destekleyenler cezalandırılmalı" dedi.
ABD ve Avrupa’nın Hamas ve İslami Cihat gruplarını silahsızlandırmak istediğini söyleyen Hamaney, “Emperyalist güçler Filistinlilerin kendilerini savunabildikleri birkaç füzeyi de yok etmek istiyor. Tam tersi tüm dünya ve özellikle İslam dünyası Filistinlileri silahlandırma konusunda ellerinden geleni yapmalıdır” diye konuştu.
http://t24.com.tr/haber/ayetullah-hamaney-israili-kuduz-kopege-benzetti,265963
...
S-300 alarmı
Türkiye’nin, füze kalkanı radarının Kürecik’e yerleştirilmesini kabul etmesi üzerine İran, “Rusya’dan daha önce vardığımız anlaşma çerçevesinde savunma amaçlı S-300’ün teslimini istiyoruz” açıklamasını yaptı. Konunun bugün Obama’yla görüşecek olan Erdoğan tarafından gündeme getirilmesi bekleniyor.
İRAN, Türkiye’nin NATO füze kalkanı radarının Malatya’nın Kürecik İlçesi’ne yerleştirilmesini kabul etmesi üzerine karşı atağa geçti. İran Savunma Bakanı Ahmed Vahidi’nin, Türkiye’den gelebilecek füze tehdidine karşı, ülkesinin daha önce Rusya ile yaptığı anlaşma kapsamında savunma amaçlı S-300 füze sistemi istemesi, Ankara’yı hareketlendirdi.
5 dakikada hazır
İran’ın Rusya’nın kendisine teslim etmesini istediği S-300 füze sistemi, balistik füzelere karşı da etkili dünyadaki gelişmiş hava savunma sistemlerinden biri olarak biliniyor. Radarları aynı anda 100 hedefi takip edip aynı anda 12 hedefe kilitlenme yeteneğine sahip olan S-300 sistemi, 5 dakika gibi kısa bir zamanda atışa hazır hale getirilebiliyor.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18775245.asp
...
Kalkanın şifresi İsrail'e ayarlı
NATO'nun füze kalkanı sistemi kapsamında Malatya'ya kurulması planlanan erken uyarı radarının, İsrail'deki AN-TPY-2 radarının aynısı olduğu bildirildi.
Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung Gazetesi'nin haberine göre, Türkiye ve İsrail'deki radarlar aynı veri kümelerine sahip ve ABD'deki bir veri merkezi üzerinden teknik açıdan doğrudan birbirlerine bağlı olacaklar.
Habere göre, Türkiye görüşmelerde, ABD ve NATO'ya baskı yapmak amacıyla Fransız savunma sistemleriyle, Rus S-300'lerin, hatta Çin savunma sisteminin de bir opsiyon olabileceğini getirdi. ABD ve NATO bu durumda verileri kilitlemek ve NATO hava savunmasından Türkiye'yi çıkarmakla tehdit etti.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=18744479&yazarid=0&tarih=2011-09-16
...
İstihbarat Şefi radar için geldi
Türkiye ve ABD arasında geçen hafta imzalanan NATO Füze Savunma Sistemi kapsamındaki radarın Malatya’ya konuşlandırılmasını öngören mutabakatın ardından ABD Ulusal İstihbarat Teşkilatı Başkanı James Clapper, resmi görüşmeler için önceki gece Türkiye’ye geldi. ABD Büyükelçiliği sadece Clapper’in geldiğini doğruladı, ancak temaslarıyla ilgili bilgi vermedi.
Clapper’ın dün Ankara’da bazı bakanlarla görüştüğü belirlendi, ancak bu bakanların isimleri gizli tutuldu. Kulislerde bu bakanların terörle mücadele ve Kürt açılımından sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin oldukları konuşuldu. MİT, Emniyet Genel Müdürlüğü, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı ve Dışişleri Güvenlik Dairesi yetkilileriyle de görüşen Clapper’ın bugün Türkiye’den ayrılması bekleniyor.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18775254.asp
...
Kalkanda 10 muamma
Türkiye’nin Amerikan kontrolündeki radarlardan oluşan NATO füze savunma sistemine ev sahipliği yapma kararında asıl zorlu süreç şimdi başlıyor. Hassas dönemde füze kalkanıyla ilgili 10 soru işareti var.
TÜRKİYE-İsrail krizi hengamesinde kendisine fazla yer bulamayan, ancak yakın siyasi tarihteki en kritik adımlardan olan, NATO füze savunma sistemine ev sahipliği yapma kararı, Ankara’yı her açıdan hassas bir dönemin içine soktu.
2010 Kasım’ında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün katıldığı NATO Zirvesi’nde bu konuda ilk kez prensipte anlaşılmıştı. Türkiye’ye 3 konuda; İran’ın tehdit olarak özellikle belirtilmemesi, güvenliğin bölünmezliği ve maliyetin ortaklaşa paylaşımı başlıklarında garantiler verilmişti.
Dört eksende sıkıntı
Ancak Ankara için, Tahran-NATO-Brüksel Karargâhı-Moskova-Washington ekseninde asıl zorlu sürecin bundan sonra başlayacağı belirtiliyor. Çünkü Türkiye’nin gereken ekstra garantileri ve netlikleri sağlayamaması halinde, ileride ciddi olarak başını ağrıtabilecek belirsizlikler mevcut.
Bu nedenle, diplomasinin duru gibi görünen metinlerinin içinde gizli labirent ve tuzaklardan kurtulabilmesi Türkiye için büyük önem taşıyacak. İlk açıklamalarda, füze savunma sisteminin 2011 sonuna dek operatif olacak şekilde adı şimdilik gizli tutulan Türk toprakları üzerinde bir yere kurulacağı ve bir Türk generalin de görevli olacağı belirtildi. Ama bundan ötesi muammalarla dolu.
Türkiye üzerinde serpinti olur mu
Bu aşamada şu soruların yanıtının verilmesi hayati önemde:
1 Bu X bandı radar sistemleri Türkiye’de sadece hangi bölgelere değil, ne kadarlık süre için yerleştirilecek? Bu bölgelerin Doğu Akdeniz’i ve İran’ı kapsayacak şekilde Doğu-Güneydoğu ekseninde olması planlanıyor. Bu çerçevede, ek olarak İncirlik Üssü’nün de devreye sokulabileceği de iddia ediliyor.
2 AN/TPY-2 tipi olduğu belirtilen radarların alan tarama-kapsama yarı çapları ne kadar olacak? Havada imha Türkiye üzerinde gerçekleşirse bunun yerleşim merkezlerine serpinti zararı olacak mı?
3 Sadece radarla mı kalacak? NATO şemsiyesi adı altında toplanan bilgiler Amerika’nın gemilerindeki ileri teknoloji Aegis füze savunma sistemine de entegre edilecek mi? Bu konuda ABD bunu gizlemeyen açıklamalar yapıyor.
4 Başta ABD olmak üzere kaç yabancı asker Türk topraklarına yerleşecek? Bunların statüleri ve Türkiye’de bulunuşları Türk ve uluslararası hukuk kurallarına göre mi yoksa dokunulmazlık üzerine kurulu kendi özel yasalarına göre mi gerçekleşecek?
Karadeniz’de NATO gemisine Ruslar ne der
5 En önemli başlıklardan biri, yerleştirilecek sabit radarlardan öte Türk sularında hareket halinde olacak radar kabiliyetli silahlı gemiler. Rusya’nın dibine kadar yaklaşabilecek bu gemilerin Türk karasuları seyrüsefer ve rotaları kontrol edilecek mi?
6 Türk personeli bu sistemlerde yer alacak. Ancak, elde edilen bilginin tamamını Türkiye de alacak mı ve bunu ulusal güvenliğinde kullanacak mı?
7 Radarlar, komşu ülkeleri ne kadar gözetleyecek? Rusya bu konuda sık sık rahatsızlığını ifade eden açıklamalarda bulunuyor. Ama asıl önemlisi İran. Türkiye ‘İran adı telaffuz edilmiyor’ diyor ama ABD Dışişleri Sözcüsü, açıklamalarında İran’ın füze kalkanındaki endişelerden olduğunu gizlemiyor. Batı basınında da Türkiye’nin İran konusunda geri adım attığı yazılıyor. Kamuoyu algı yönetiminde Ankara sıkıntılar yaşayabilir. İran ile bu süreçte görüşmeler yapıldı mı? Zaten başından beri bölge haritasına bakıldığında ve sık sık füze denemeleri yapan İran’ın coğrafi yakınlığı görüldüğünde, Türkiye’ye bu sistemlerin kurulmasındaki ısrar daha net anlaşılıyor.
8 İsrail bu işin neresinde yer alacak ve elde edilen bilgiler Türkiye’nin kriz içinde olduğu bu ülkeye ABD tarafından ne kadar aktarılacak?
9 Radarların yarıçapının geniş olması halinde Pakistan’ı da kapsayacak mı? Suriye de izlenecek mi?
10 Türkiye ileride yüksek irtifa hava savunma füzeleri aldığında bu sistemden ne kadar faydalanacak? Bu çerçevede, açtığı ihalede sistemle uyumlu olsun diye fiyatı ne olursa olsun mutlaka Amerikan malı bir sistem mi almak zorunda kalacak?
Radarlar için 4 alternatif
Türkiye'de sistemin nereye yerleştirileceğine dair sır gibi saklanan şifreler belli oldu. Bayram boyunca Washington-Ankara hattında yapılan müzakereler sonucunda füze savunma radarları için 4 ana alternatif ön plana çıktı. Güvenilir kaynaklardan alınan bilgiye göre bu dört havza şunlar.
-Adana-İncirlik Hava Üssü
- İskenderun-Hatay
- Muş-Malatya
- Diyarbakır-Batman
Muş-Malatya ön plana çıktı
Ancak yapılan son değerlendirmelerde Muş-Malatya'nın tercih edilebileceği belirtiliyor. Türk, Amerikan ve NATO yetkilileri arasında yapılan müzakerelerde sistemlerin yerleştirilmesinde ana kıstas ise aynı anda İran başta olmak üzere Türkiye'nin doğu tarafına ve Doğu Akdeniz'i görebilmesi olarak belirlendi. Bu nedenle söz konusu havzalarda coğrafi konum olarak Muş-Malatya ekseni ön plana çıktı.
Görüşmelerde gündeme gelen bir diğer nokta da radarların yerleşim merkezlerinin belirli bir mesafe uzağa kurulması zorunluluğu. Bu da şehir dışında bulunan hava üslerinin şansını arttıran bir nokta olarak görülüyor.
Askeri ve diplomatik yetkililer radarların batı ve kuzeyde bir yere ilk etapta konulmasının düşünülmediğini belirtiyor. Tüm süreç bununla da kalmayacak Doğu Akdeniz'de radarların tehdit algılamasına yanıt verebilecek füzeleri ateşleyecek savaş gemileri de Türk kara sularında beklemede kalacak.
http://www.hurriyet.com.tr/planet/18648854.asp
...
Hillary Rodham Clinton: Hangi şartlarda nükleer silaha başvururuz?
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/14363456.asp?gid=373
...
Alman Anayasa Mahkemesi'nden Büyük Birader'e fren
Almanya'da 2008 yılından bu yana yürürlükte olan vatandaşın telefon ve internet bilgilerinin 6 ay süre ile kayıt altına alınmasını öngören “Büyük Birader” yasası anayasaya aykırı bulundu.
ALMAN Anayasa Mahkemesi, vatandaşların telefon ve internet bilgilerinin 6 ay süre ile devlet tarafından kayıt altında tutulmasını anayasaya aykırı buldu. Mahkeme'nin kararına göre, bir suç olayı gerçekleştiğinde suçlunun hızlı bir şekilde tespit edilebilmesi için kişilerin iletişim bilgilerinin kayıt altına alınması, bu bilgilerin gizli tutulması hakkını ihlal ediyor. Kararda ayrıca, söz konusu bilgilerin kötüye kullanılması tehlikesinin bulunduğu da vurgulandı. Mahkeme, aylardır tutulan telekom kayıtlarının da silinmesini istedi. Federal Meclis İçişleri Komisyonu Başkanı Wolfgang Bosbach, teröristlerin telefon ve internet üzerinden izlenebilmesi için mevcut uygulamanın gerekli olduğunu savunurken, Yeşiller Partisi, mahkeme kararını memnuniyetle karşıladığını açıkladı.
En büyük toplu şikayet
Mahkeme tarihindeki en büyük toplu şikayet davasında, yaklaşık 35 bin kişi, kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle söz konusu uygulamanın kaldırılması için mahkemeye başvurmuştu.
Yeşiller: Şamar gibi karar
Yeşiller Eşbaşkanı Claudia Roth, kararın 2008'te iktidar olan CDU/CSU ile SPD'ye vurulan büyük bir şamar anlamına geldiğini söyledi. Roth, “Anayasa Mahkemesi, temel hakların ayaklar altına alınmasını engellemiştir” dedi.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=13987394&tarih=2010-03-03
...
İran'ı yaptırımlar ve baskılar caydıramadı: Nükleer santral devrede
Nükleer programı yüzünden yeni BM yaptırımlarının hedefi olan İran, Ortadoğu’nun elektrik santralı olarak kullanılacak ilk nükleer reaktörünü dün resmen açtı. Buşehr Santralı, 29 yıl önce Irak’ın benzer bir reaktörünü vuran İsrail’in yakın takibinde. Ahmedinejad, “Vurursanız misillememiz küresel olur” dedi.
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/15608509.asp
...
Sedat Ergin: Sudanlı 'kardeş'imizin tutuklama müzekkeresi
MERKEZİ Lahey’de bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin 4 Mart 2009 tarihli ICC-02/05-01/09 numaralı kararının kapağında “Ömer Hasan Ahmed El Beşir Hakkında Tutuklama Emri” diye yazıyor.
*  Bu karar, BM Güvenlik Konseyi’nin, Sudan liderinin Darfur’da Müslüman olmayan zenci kabilelere mensup sivillere karşı giriştiği katliamları durdurabilmek için 31 Mart 2005 tarihinde aldığı bir kararla konuyu Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne havale etmesiyle başlayan sürecin ulaştığı son noktayı gösteriyor.
Mahkemenin 2002 yılında fiilen çalışmaya başlamasından sonra bir devlet başkanı hakkında çıkartılan ilk karardır bu.
*  Mahkeme başkanı Akue Kuenyehia ve hâkim üyeler Anita Usacka ve Slyvia Steiner’ın imzalarını taşıyan toplam 8 sayfalık kararın girişinde mahkemenin yasal statüsünü oluşturan Roma Antlaşması’nın 58’inci maddesine atıf yapılarak, şöyle deniliyor:
 “Ömer Hasan Ahmed El Beşir’in savaş suçlarından ve insanlığa karşı işlediği suçlardan sorumlu olduğunu gösteren makul nedenlerin bulunduğuna ve bu çerçevede kendisinin tutuklanmasının gerekli olduğuna kanaat getirilmiştir”.
SUÇLARI: TALAN, CİNAYET TECAVÜZ, YERİNDEN ETME
Mahkeme heyeti, kararın daha sonraki bölümlerinde El Beşir’in işlediği suçlara ilişkin olarak özetle şu saptamaları yapıyor:
*  Mart 2003 tarihinden 14 Temmuz 2008 tarihine kadar geçen süre içinde Sudan hükümeti ile Sudan Kurtuluş Hareketi/Ordusu (SLM/A) ve Adalet ve Eşitlik Hareketi (JEM) arasında Darfur’da uluslararası nitelik taşımayan uzun süreli bir silahlı çatışma hüküm sürmüştür.
*  2003 Nisan ayında El Beşir havaalanına yapılan saldırıdan sonra Sudan hükümeti, bu iki silahlı kuruluşa karşı Cancavid milislerini seferber ederek, Silahlı Kuvvetler, müttefiki Cancavid milisleri, Polis Örgütü, Ulusal İstihbarat, Güvenlik Servisi ve İnsani Yardım Kuruluşu aracılığıyla Darfur bölgesinde bir isyana karşı koyma harekâtına girişmiştir.
*  Bu harekâtın ana ayağını, Darfur’da Fur, Masalit ve Zaghaqwa kabilelerinin sivil nüfusunu hedef alan yasadışı saldırının oluşturduğu, bu çerçevede hükümet güçlerinin girdikleri kasaba ve köylerde talan eylemleri gerçekleştirdiği,
*  Bu süre içinde bölgedeki bu kabilelerin mensuplarına hukuk dışı bir şekilde saldırılması yolunda bir hükümet politikasının izlendiği, saldırıların yaygın olduğu, Darfur’un çok geniş kesimlerinde en az yüz binlerce insanın bu saldırılardan etkilendiği,
*  Hükümet güçlerinin Darfur bölgesinde bu kabilelere bağlı binlerce sivili öldürdükleri ve imha ettikleri,
*  Yine hükümet güçlerinin yüz binlerce insanı zorla yerlerinden ederek, binlerce kadına tecavüz ettiği, binlerce sivile işkence yaptığına inanmamız için makul nedenler bulunmaktadır.
BAŞKOMUTAN OLARAK KATLİAMLARI  HEM PLANLADI, HEM UYGULADI
İşte tam bu noktada yargıçlar, projektörleri El Beşir’in sorumluluğuna çeviriyorlar:
* “Ömer El Beşir’in, Sudan Cumhurbaşkanı ve Sudan Silahlı Kuvvetleri’nin başkomutanı olarak bu harekâtın tasarlanması ve uygulanmasını diğer Sudanlı siyasi ve askeri liderlerle birlikte koordine edilmesinde temel bir rol oynadığını,
*  Bu fiilleri işleyen güvenlik birimlerinin tam kontrolüne sahip kişi olarak, bu konumuyla bizzat planın icraatını yürüttüğünü dikkate alarak,
*  Dolaylı fail ya da iştirak eden dolaylı fail olarak cezai sorumluluk taşıdığı için mahkemenin önüne çıkartılması ve buna ek olarak sorumlu olduğu suçların soruşturulmasını engellemesi ve ayrıca bu suçların tekrarını düzenlemesi ihtimallerinin önlenmesi açısından Ömer El Beşir’in tutuklanmasında yarar mütalaa edilmektedir.”
*  Geçen hafta Türkiye’ye gelip gelmemesi uluslararası ölçekte bir meseleye dönüşen El Beşir hakkındaki tutuklama kararının özeti böyle yapılabilir. El Beşir, bu kararın 7 ay önce çıkmasından sonra yalnızca Katar ve Mısır’a gidebilmiştir. Ayak bassaydı, Türkiye üçüncü ülke olacaktı.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12913894.asp
...
Özdemir İnce: Türkiye ve Suudi Arabistan
AMERİKA Birleşik Dev-letleri’nde yaşayan bir okurum çok ilginç bir e-posta gönderdi. Okurum “Atatürk ilkeleri şimdi nerede uygulanıyor?” diye sorduktan sonra, kendisi yanıtlıyor: “Suudi Arabistan’da” diyor...
Birlikte okuyalım:
ŞEYHLER MÜRİTLER YOK
1- Suudi Arabistan’da türbe, yatır yoktur, yasaktır. Ramazan aylarında sözde yatırlara, kısmeti açılsın diye genç kızlar, sağlığı için dua edenler, dallara, ağaçlara bez parçaları bağlayanlar, cahiliye devrinden kalma putperestlik addedilir.
2- Peygamberimize ait olduğu söylenen sakal-ı şerif, hırka-i şerif, dendan-i şerif gibi ziyaretler yoktur. Böyle davranışlar gereksiz ve şirk (Allah’a ortaklık) olarak kabul edilir.
3- Suudi Arabistan’da imam, müezzin gibi din görevlileri ülkemizdeki gibi devlet memuru statüsünde değillerdir. Devlet bütçesinden bu gibi kişilere maaş ödenmez. Allah için yapılan görevin karşılığında para almak ayıp sayılır ve yasaktır.
4- Suudi Arabistan’da biri çıkıp da medyum olduğunu iddia ederse, o kişinin kellesi hemen gider. Medyumlar Türkiye’de açık oturumlarda konuşuyor, sözde şifa(!) dağıtıyorlar.
5- Suudi Arabistan’da Nakşilik, Nurculuk, Fethullahcılık gibi tarikatlar da yoktur. Onların şeyhleri de, müritleri de yoktur. Neden bu (bizim) tarikatların şeyhlerinden birisi bile o şeriat ülkesine gidip yerleşmez? Yoksa kelle korkusu mu?
6- Suudi Arabistan’da kız imam hatip lisesi yoktur. Bu komik bulunur. Çünkü İslamiyet’te kadın imam olmaz.
7- Suudi Arabistan’da nazar boncuğu, okunmuş su, nazara karşı geyik boynuzu, üzeklik, vs, vs gibi şeyler gericilik ve şirk addedilir, yasaktır.
8- Suudi Arabistan’da cami gibi ibadet yeri kompleksleri altında bünyesinde market, dükkan vs bulunmaz. Dinin ticarete alet edilmesi yasaktır.
Bu yazı elbette bir şeriat ülkesinin övgüsü değildir. Sadece, bir şeriat ülkesinde bile yasaklanan bazı şeylerin ülkemizde serbestçe nasıl uygulandığını hatırlatmak, güzel dinimizin nasıl sömürüldüğünü vurgulamak amacını gütmektedir. Yazdıklarımın doğru olup olmadığını Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan sormanız mümkündür.]
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15211515.asp
...
Rıza Türmen: Alis yargılamalar diyarında
Lewis Carroll’un hem saçmalık, hem anlam dolu “Alis Harikalar Diyarında/Aynadan İçeri” adlı kitabında, Alis ile Beyaz Kraliçe arasında şu konuşma geçer: Kraliçe: “Kralın habercisi şu anda, cezaevinde cezalandırılıyor. Yargılaması gelecek hafta çarşamba günü başlayacak. Ve tabii suç en son söylenecek” Alis sorar: “Peki, ya hiç suç işlememişse?” Kraliçe: “Bu daha da iyi olmaz mı?” Alis: “Daha iyi olur ama suç işlemeden cezalandırılması iyi olmaz, değil mi?”
Lewis Carroll 1871’de bu kitabı yazdığında, Kraliçe’nin söylediklerinin 139 yıl sonra, Türkiye’deki yargılamalar için geçerli olacağı aklına gelmezdi elbette.
Bugün Türkiye’de bir hukuk kaosu var.
Kralın habercisi gibi, gereksiz yere yıllarca cezaevinde tutularak cezalandırılan tutuklular, içindeki açık çelişkilerden imal edildikleri kuşkusu yaratan davalar, kim oldukları belirsiz, sorgulanamayan gizli tanıklar, inandırıcı olmayan kanıtlara dayanarak hazırlanmış iddianameler, soruşturma dosyasına giremedikleri için savunmalarını hazırlayamayan sanıklar, tarikat ilişkilerini sorguladığı için tutuklanan savcılar.
Bu tür yargılamalar daha çok otoriter ya da totaliter rejimlerin yerleşme aşamalarında görülüyor. Bu ülkelerde yargı belirli bir siyasal amaç için kullanılır. Muhaliflerin üstünden silindir gibi geçer, rejimin kurulmasına giden yolu temizlerler. Bir yol açma makinesi görevi görürler.
Örneğin, 1933’te Almanya’da Reichstag yangınından sonra başlayan geniş çaplı tutuklamalar ve yargılamalar Nazi rejiminin yerleşmesinde önemli bir rol oynamıştı.
Yangını çıkarmak suçundan yargılanan beş kişiden Dimitrov ve iki arkadaşı Bulgar komünistiydi. Sorgu yargıcı Dr. Braune dürüst bir yargıçtı. Ancak Braune’nin tutukluları serbest bırakmasından kaygılanan hükümet, onun yerine Nazi Partisi’nin sadık taraftarı olan Vogt’u getirdi. Yargılama, özel olarak kurulan bir mahkemede yapıldı.
Duruşmalara, Dimitrov’un yürekli ve Nazilerin ipliğini pazara çıkaran akıllı savunması egemen olur. Duruşmaya tanık olarak askeri üniformasıyla gelen Goering’i güçlü kişiliğiyle ezer. Goering öylesine kızar ki, Dimitrov’u açıkça öldürmekle tehdit eder.
Dimitrov ve arkadaşları yargılama sonunda beraat ederler. Mahkeme, yangının komünistler tarafından çıkarıldığını saptar. Ancak savaştan sonra yapılan araştırmalar, bir Gestapo üyesinin itirafları, yangının kasıtlı olarak Naziler tarafından çıkarıldığını ve komünistlerin üstüne atmak için sahte kanıt üretildiğini ortaya koyar.
Dimitrov ve arkadaşları beraat etse de, Reichstag yangını ve onu izleyen yargı süreci, Nazileri iktidarlarını konsolide etmelerine, Nazilere kuşkuyla bakan orta sınıfı gerçek bir komünist tehlikesinin varlığına ve alınan baskıcı önlemlerin gerekliliğine ikna etmeye, böylelikle Nazi iktidarının meşruiyet kazanmasına yol açtı.
1930’larda Sovyetler Birliği’nde ise başka şeyler oluyordu. 1936-38 yılları arasında, bir dizi yargılama sonucunda, Stalin’e rakip olabilecek eski Bolşeviklerin tümü temizlendi.
Duruşmalarda her şey yolunda gözüküyordu. Duruşmalar açık yapılıyor, sanıklar mahkemede suçlarını itiraf ediyor ve ölüm cezasına mahkûm oluyorlardı. İşkence gördüklerine ilişkin bir belirti yoktu. Ancak Stalin öldükten sonra, Hruşçev’in açıklamaları sonucunda, yargılamaların “show” niteliği taşıdığı, kararın önceden belli olduğu, itirafların işkence ve türlü baskılarla elde edildiği anlaşıldı.
Bu yargılamaların en ünlüsü Buharin’in yargılanması ve itirafları. Arthur Koestler’in “Gün Ortasında Karanlık” kitabı bu yargılamadan esinlenir. Koestler’in mesajı şu: Otoriter, totaliter liderler kendilerine itaat edilmesini istemekle yetinmezler. Aynı zamanda görüşleriyle mutabık olmanızı isterler.
Türkiye ne Nazi Almanya’sı, ne de Stalin Rusya’sı.
Ancak, Türkiye’de estirilen hukuk terörünü, siyasal yani ağır basan yargılamaları, iktidarın otoriter eğilimleriyle birlikte görmek gerekir. Bu yargı süreci, sonucu ne olursa olsun, otoriter bir rejimin yol taşları olabilir. Hele, anayasa değişiklikleri gerçekleşir ve yargı siyasal iktidarın denetimine girerse, bu tehlike daha büyük ve gerçek olacak.
http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1234765&AuthorID=198
...
17 klasör günlüğü ekmek fırınına attım
GAZETECİ Alper Görmüş, emekli Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen 3 bin sayfalık günlüğü, mahkeme çıkışında bir arkadaşının ekmek fırınına götürüp yaktığını söyledi.
Darbeler beş nedenden ötürü yapılmamış!
1. "Sarıkız" kod adlı darbe planını en çok destekleyen, dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur. İkinci sırada Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına geliyor. Oramiral Özden Örnek ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman ise daha isteksiz. Hatta sonunda ikisi de vazgeçiyor.
2. "Ayışığı" kod adlı ikinci darbe planı sadece Eruygur Paşa'ya ait. Ancak Görmüş'e göre Sarıkız'dan daha ciddi plan.
3. Hilmi Özkök her iki darbe girişimine de karşı çıkan pozisyonda, ancak 3 Aralık 2003 tarihli Yüksek Askeri Şura'nına hazırlık toplantısında "eylem planı" hakkında o da komutanların fikrini soruyor.
4. Günlükte adı geçen komutanların ortak kanaatine göre Büyükanıt ve Başbuğ Paşa darbe istemiyorlar.
5. Görmüş günlükten okuduğu kadarıyla her iki darbe planının da hayata geçememesinde beş neden sıralıyor:
1. ABD'nin desteği yok.
2. Ekonomik kriz korkusu.
3. Medya desteklemiyor.
4. Kamuoyu desteklemiyor.
5. Subaylar rahatsız ama onlar da darbe yanlısı değil.
http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=521749&Date=28.04.2008&Kategori=guncel
...
Pentagon'un Türkiye senaryoları!
Senaryolar arasında darbe de var şeriat da...
AKP hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın açtığı kapatılma davasının ardından gündeme getirilen senaryolar0 sadece iç kamuoyuyla ilgili değil.
AKP kapanır mı kapanmaz mı?, kapatılırsa ne olur kapanmazsa ne olur?, ordu yönetime el koyar mı koymaz mı?, Türkiye'ye şeriat gelir mi gelmez mi? ... Bu minvalde üretilen senaryolar hiçbirimizin yabancısı değil...
Yabancısı olmadığımız bir başka durum ise yabancıların(!) bizi çok yakından izlediği. Ama görüyoruz ki sadece izlemekle de kalmamışlar. ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’a bağlı ‘araştırma-geliştirme’ kuruluşu Rand Corporation, ‘Türkiye’de siyasal İslam’ın yükselişi’ başlıklı 135 sayfalık bir rapor yayımladı.
Bir süredir Radikal Gazetesi'nde yayınlanan rapora göre Corporation'ın araştırmasında Türkiye'nin önümüzdeki 10 yılı için dört senaryo öngörülüyor.
Türkiye’nin Kemalist devrimden AKP’nin iktidara gelişine dek siyasal İslam’la deneyimini ve AKP’nin dış politikasını inceleyen raporun en çarpıcı kısmı, Türkiye’nin 10 yıl içinde yaşaması muhtemel dört ‘alternatif gelecek’ senaryosu. Senaryolar arasında darbe de var şeriat da.
Yaklaşık 60 yıldır pek çok komplo teorisinin öznesi olmuş Rand Corporation’ın Türkiye’ye biçtiği gelecek senaryoları şöyle:
Senaryo 1: AKP ılımlı, AB yönelimli bir yol izler, iktidardaki gücünü somutlaştırır. Dindarlığın kamusal alanda ifade edilmesi üzerindeki kısıtlamalarda bir miktar erozyon yaşanır fakat İslami yasaları getirmeye yönelik çaba göstermez.
Senaryo 2: ‘Sinsice İslamileştirme’ yaşanır, yeniden seçilmiş bir AKP hükümeti daha saldırgan bir İslami gündem izler.
Senaryo 3: Anayasa Mahkemesi AKP’yi kapatır, fakat kriz derinleşir. AKP muhtemelen başka bir isimle yeniden ortaya çıkarken, AB’yle ilişkilerdeki gerginlik artar.
Senaryo 4: Sosyal gerilimler öyle artar ki, ordu ya ‘yumuşak darbe’ yapar, ya da, düşük ihtimal de olsa doğrudan müdahale eder.
http://www.milliyet.com.tr/pentagon-un-turkiye-senaryolari-/dunya/dunyadetay/18.06.2008/877962/default.htm
...
Nokta.

25 Temmuz 2017
@HayrullahMahmud

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder