6 Temmuz 2017 Perşembe

Eski gerçek ve/veya Yeni hakikat?!

Eski gerçek ve/veya Yeni hakikat?!

“Zamanında hiçbir şeyi kaçırmamak ve zamansız hiçbir şeye uzaktan yakından tevessül etmemek, başlıca dikkatimizi teşkil etmektedir!”
Gazi Mustafa Kemal
(Gazi, Erzurum kongresi sonrası Mazhar Müfit’e söylüyor.)
...
DURUM
"Kuva-yi Milliye" nedir, "Kuva-yi İnzibatiye" ne değildir?!
El cevap:
"Taşeron" ya da "paralı savaşçı" o gün de vardı, bugün de.
"Ver kurtul / sat kurtul"cular, mandacılar o gün de vardı, bugün de.
Hasılı:
O gün de, her türlü zorluğuna rağmen, 'çağ'ın ruhuna hitap eden 'ortak akıl", Gazi'nin önder'liğinde zafer'i göğüslemişti.
Bugün'ün hikayesi her türlü güçlüğüne rağmen ortada.
Milyon'da 1'iz, tarih'te yaşayan Atatürk'lerin emanetine sahip çıkan milyon'lardan 1'isiyiz.
Ezcümle:
Bugünün hikayesi geçmişte yazıldı.
Real politik: TURA.
Yaşanması gereken bir süreç var ise yaşanır.
BOP'ta "önce vatanım, önce milletim" demeyen kim varsa ve/veya kırk (VIP) kalem'in kırk'ı da (çıt) masanın üstünde.
Tarih'te her ne yaşandı ise başka türlüsü mümkün olmadığından yaşandı ise möbius sarmalından mülhem şık'lar ortada:
Nokta.
...
VAZİYET 

Gavurca'dan okuma parçası.

Yüz Elli’likler…
Zırdeli olmaya var mısınız?
..
Tarih; 23 Nisan 1924
Bakanlar Kurulunun teklifi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayı ile Kurtuluş Savaşı’nın karşısında yer alan, düşmanla işbirliği yapan 150 hainin sürgün edilmesine karar verildi, edildi de…
Bunlar tarih sayfalarına “Yüzellilikler” olarak geçti.
Aralarında;
* Padişah Vahdettin’in Maiyeti,
* Kabine Üyeleri,
* Sevr Antlaşması’nı imzalayanlar,
* Kuva-yi İnzibâtiye'ye Dahil Kabine Üyeleri,
* Mülkiye ve Askeriye’den,
* Çerkes Ethem ve Avânesi,
* Çerkes Kongresi'ne Murahhas Olarak İştirak Edenler,
* Polisler,
* Gazeteciler,
* Diğer şahıslar,
Vardı.
Bunların hepsini anlatmaya yerimiz yetmez, sadece birinden söz edeceğiz…
***
Refii Cevat Ulunay?!
1890'da Şam'da doğmuştur. Galatasaray Lisesi'nden 1909 yılında mezun olduktan sonra Alemdar gazetesini yayınlamaya başlamıştır. Mahmut Şevket Paşa suikastinden sonra İttihat ve Terakki'ye karşı artan muhalefetinden dolayı 1914-1918 yılları arasında Sinop, Çorum ve Konya'da sürgün hayatı yaşamıştır.
I. Dünya Savaşı sonrasında yeniden yayınlamaya başladığı Alemdar gazetesinde İngiliz Muhipleri Cemiyeti lehinde yazılar yazmış, İngiltere ile yakınlaşmayı savunmuş, bu arada Milli Mücadele'ye karşı çıkmıştır.
1938'de Yüzellilikler'in affedilmesi üzerine Türkiye'ye dönüşünde Yeni Sabah ve (1953 sonrasında) Milliyet gazetelerinde yazmıştır. 4 Kasım 1968'de ölmüş ve vasiyeti üzerine Konya'da Mevlana Türbesi'nin karşısındaki Üçler Mezarlığı'na gömülmüştür.
Milli Mücadele yıllarında yayınlanan Refii Cevat Ulunay yazılarından örnekler verelim:
“İngiltere’nin eğilim duyduğu taraf şimdiye kadar siyasetin hiç bir safhasında hiç iflas etmemiştir, edemez. Menfaatimizi, İngiltere’nin müttefikleriyle bize açacakları ana siyasette görüyoruz.” (6 Ocak 1919, Alemdar)
“İngilizleri bekliyoruz. Türkler kendi güçleriyle adam olamaz. İngilizler elimizden tutarak bizi kurtaracak. (21 Nisan 1919, Alemdar)
“Biraz nur, biraz hayat: Elde kuvvet olmadıktan sonra ‘son neferimize kadar hayatımızı feda ederiz’ demek faydasızdır. Şimdiye kadar çok öldük. Artık ölmeyeceğiz. Acele yardıma ihtiyacımız var. İngiltere uzanacağımız dost eli tutacaktır. Son kozumuzu ortaya fırlatıyoruz. Bizi takviye etmesini istediğimiz İngiltere’nin Doğu ile, özellikle memleketimizle büyük bir ilgisi vardır.” (22 Mayıs 1919, Alemdar)
“Yegâne dostumuz olan İngiltere, bugün de bizi şu durumdan kurtaracak yegâne kurtarıcımız olabilir. Öncelikle tamamiyet ve bağımsızlık, ondan sonra İngiltere’den himaye ve yardım talebi…” (30 Mayıs 1919, Alemdar)
“Türkiye’nin yabancı bir devlete dayanması şarttır. Bu devlet İngiltere’den başkası olamaz. İslâm dininin anahtarını İngiltere’nin güvenilir eline teslim etmekte, İslâm âlemi için hiç bir tehlike yoktur. Soruyoruz: Geç kalmıyor muyuz?..” (14 Temmuz 1919, Alemdar)
“Şu ‘Manda, ister himaye ister vesayet anlamında alınsın bağımsızlıkla bağdaşamaz’ sözleri karşısında hayrete düştük. Bir millet güvendiği bütün şahsiyetleri iktidara getirdiği halde yararlanamazsa, geleceğimizin malî buhranını gidermeye çare yoksa, bir memlekette kuvvet, para olmazsa ne yapar? Başka bir çare varsa ayıp değil ya, öğrenmek istiyoruz. Bunlar lâf-ı güzaftır. Bu devlet yaşamak için İngiltere vesayetini kabul etmelidir.” (19 Ağustos 1919, Alemdar)
“Biz de bağımsızlık fikrine şiddetle bağlıyız. Bağımsızlığımızı sağlayabilmek için de kuvvetli bir devletin gözetimine muhtacız. O devlet ki İngiltere’dir, İngiltere olması lâzım gelir. Bizi elimizden tutmalı. Elimizde kalan kısımları korumak için tecrübeli bir hocaya ihtiyacımız var. Bağımsızlık diye bağıranlar kötü niyetlidir.” (31 Ağustos 1919, Alemdar)
“Daha ne bekliyoruz? İngiltere’nin yönetimini, adaletini sevmekle vatanımın menfaatini sevmiş ve gözetmiş oluyorum.” (1 Aralık 1919, Alemdar)
“Anadolu’dakiler ne istiyor? Tekrar savaş mı edelim? Unsurlar arasına nifak mı sokalım? Milleti soyup soğana mı çevirelim? Bilfarz Rauf Bey, hangi hakla vatanperverlikten bahsedebilir? Bunlar milleti kırdırmak istiyor.” (27 Eylül 1919, Alemdar)
“Mustafa Kemal Paşa’nın zor kullanacağına ihtimal verilmez. Fakat işin içinde deliler var.  Millî Harekâtı çığırından çıkarıyorlar. Bu harekete ne olursa olsun birkaç yüz kişi sallandırılmazsa, bir hayli adam tutuklanmazsa, kızgın saç üzerinde çıplak ayakla dans ettirilmek filan gibi eğlenceleri olmazsa ondan ne anlaşılır. Bundan Mustafa Kemal Paşa’nın bilgisi olmadığına inanıyoruz. Çünkü Mustafa Kemal Paşa’yı deliler arasına yakışmayacak bir zihniyette gördük. Fakat Kuva-i Milliye’nin yaptığı yolsuzluklar bizce gerçektir…” (26 Ekim 1919, Alemdar)
“Kuva-i Milliye, yılanın zehirini kertenkeleden alması gibi kuvvetini İttihat ve Terakkiden aldığı için, Kuva-i Milliye olmazdı. İttihat ve Terakki’nin yeni şekli olan Kuva-i Milliye, ancak mazlum kanı ile sıcaklık hasıl edebilir. On yıldır top tüfek sesinden kulakları rahatsızlanmamış, âdeta kanıksamışlar olacak ki, Kuva-i Milliyeyi kurarak işkencelerini, tekrar bu mazlum millete musallat ettiler. Bu fikre muhalif olanlar vatansız sayıldılar….” (4 Mart 1920, Alemdar)
“Azimli bir hükümet, temiz bir elle Kuva-i Milliye adı altına sığınan bu haydutların kafasına neden bir yumruk indirmiyor?” (16 Mart 1920, Alemdar)
“Kendilerine haksız yere Kuva-i Milliye adını veren, yıllardan beri kanlı pençeleri altında inlettikleri zavallı milletin sakin adını bu son cinayet isteklerinin tatminine âlet etmekten de çekinmeyenlere karşı bütün milletin birleşik sinesinden kopan lânet ve nefret sesine en yiğitçe tercüman olanların başında hiç şüphesiz tarih, Ahmet Aznavur adını kaydedecektir…. Ahmet Aznavur Bey, millî olmayan kuvvetlere karşı savaşı genişletmiş ve önemli başarılar kazanmıştır.” (22 Mart 1920, Alemdar)
Anadolu Harekâtını tutan gazetelere çatarak: “Ukalâ dümbelekleri. Çeteye mensup gazeteler… Zorla değil ya bu memleket İttihatçıları ve İttihatçıların parmaklarını sokarak lekeledikleri Kuva-i Milliye’yi istemiyor. Onların kafalarına vurmak lâzımdır. Bu memleket inşallah onların kafalarına adalet kazmasının inmesini yakında görecektir.” (22 Mart 1920, Alemdar)
Yine Millî Mücadele taraftarı gazetelere: “Yılan Hışırtısı… Gizlendikleri kovuklardan gözlerini parıldatan yılanlar, nihayet dün dillerini çıkardılar. Bu zehirli yaratıkların kafaları ezilmeli. Bunu Hükümetin dikkatine sunuyoruz.” (13 Nisan 1920, Alemdar)
“Hükümetin icraatından memnunuz ve bununla öğünüyoruz. O ne maskaralıktı yarabbi? Kuva-i Milliye adı altında hareket eden eşkıya, İstanbul’da bir şube açmak ihtiyacı duymuş olacak ki, mebus namıyla şuradan buradan birkaç kişiyi Fındıklı Sarayına (Meclise) göndermişti. Bunlar mebus değil, çetenin yardakçılarıydı. Mustafa Kemal emrediyor, onlar da ötüyorlardı.” (15 Nisan 1920, Alemdar)
“Kesinlikle anlaşılmıştır ki, Kuva-i Milliye, zehrini İttihat ve Terakki’den alıyor. Zaten böyle olduğunu, takip edilen hatt-ı hareket ispat eylemiştir. Ankara’ya toplananlar hemen hemen genellikle İttihat ve Terakki ile önceden beri uzaktan yakından temas etmiş adamlardır.” (17 Haziran 1920, Alemdar)
Ermeni tehciri bahanesiyle yapılan tutuklamalar sırasında insanlıktan çıkmış bir nefreti dışa vurarak şöyle yazar:
“Sehpalar bu adamlara lâyık değildir. Koparılması lâzım gelen bu kafalar kütükler üzerinde kesilip günlerce ibret taşında kalmalı.” (12 Mart 1919, Alemdar)
“Tutuklamalar gözümüzü doyurmadı. Daha çok şiddet ! Daha çok şiddet ! Daha çok şiddet !” (13 Mart 1919, Alemdar)
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey hakkında ise nefretini şu sözlerle kusar:
“O (Kemal Bey) bir kol idi. Şeriatın kuvvetli satırı, insanlık için zararlı bir unsur olan bu kolu kopardı. Sıra onu düşünen dimağlardadır. Bu kafalar, taşın altında ezilmeli, onlar nasıl milletin kadınlarını dul bıraktılarsa kendi kadınları da dul kalmalı…” (12 Nisan 1919, Alemdar)
***
Gazeteci kökenli eski Turizm ve Tanıtma Bakanı Dr. Alev Coşkun, Atatürk'ün Samsun'a çıkmak üzere İstanbul'dan ayrılmadan önceki son 6 ay içinde yaşanan inanılmaz olaylarla dolu serüveni, bilinmeyen yönleriyle kaleme alıp bir kitap yaptı: "Samsun'dan Önceki 6 Ay -İşgal, Hüzün, Hazırlık" (Cumhuriyet Kitapları)
Kitapta, İngiliz hayranı Refi Cevat Ulunay'ın, Mustafa Kemal Atatürk'le yaptığı bir konuşma var ki, mutlaka okunmalı.
Ulunay, Mustafa Kemal Paşa'yı, bir gazeteci olarak, Şişli'de kaldığı evde ziyaret eder. Çanakkale Savaşları'na ilişkin sorularını bitirdikten sonra ayrılmak üzere ayağa kalktığı zaman Mustafa Kemal, "Bu vatan, içine düştüğü bu felaketten nasıl kurtarılır, diye bir sual sormanızı isterdim" der. Ulunay şöyle cevap verir:
"Ben bu vatanın kurtarılmasını mümkün görmediğim için böyle bir sual düşünmedim. Neyle, hangi askerle, hangi silahla, hangi parayla? Maalesef paşam, vatan kupkuru bir çölden farksız oldu. Affınıza sığınarak arz edeyim ki, artık bu kupkuru çölde hiçbir hayat belirtisi yok!"
Mustafa Kemal Paşa kaşlarını çatar:
"Çöl sanılan bu álemde saklı ve kuvvetli bir hayat vardır. O, millettir. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır. Bu teşkilat organize edilebilirse, vatan da, millet de kurtulur. Bunu böyle bilesiniz Refi Cevat Beyefendi!"
Refi Cevat Ulunay, matbaaya dönünce arkadaşları "Anlat" derler.
Anlatır:
"Şu sıralar Anadolu'ya geçilir, milli direniş harekete geçirilirse, Fransızı da, İngilizi de, İtalyanı da memleketten kovulur, vatan istiklaline kavuşur, millet de esaretten kurtulurmuş! Anladınız mı arkadaşlar? Bu adam, deli değil, zırdeliymiş!"
***
Soruyoruz...
Mütareke basını Millî Mücadele tarihimizin yüz karası ise, bugünkü yandaş medya nedir?..
O günlerde İngiliz boyunduruğuna girmek istemekle, bugün ABD’ye yanaşmak arasında ne fark vardır?..
"Rövanş (Fr. Revanche) = Sporda veya oyunda yenilmiş olanın aynı rakiple oynadığı ikinci oyun" demekse;
"Kazananların torunları ile kaybedenlerin torunları bugün yine karşı karşıya" desek, çok mu abartmış oluruz?..
Türk Milletinin İstiklali, özgürlüğü ve bağımsızlığı için yedi düvele meydan okuyan Atatürk zırdeli ise şimdi zırdeli olmanın tam zamanı değil midir?!..
***
Ve,
Son olarak…
H. M. Özgür’ün dediği gibi;
“Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi duvar süsü değil, erken uyarı sistemidir!”GavurEGE – 20.07.2012
...
Nokta.

4 Temmuz 2017
@HayrullahMahmud

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder