27 Temmuz 2017 Perşembe

Balık neresinden kokar ve/veya Türkiye parçalanma'nın eşiğindeyken, MİT'çiler Erdoğan'ın saçlarını tarıyor?!

Balık neresinden kokar ve/veya Türkiye parçalanma'nın eşiğindeyken, MİT'çiler Erdoğan'ın saçlarını tarıyor?!

“Ölmek hiçbir şeydir. Asıl yenik ve şerefsiz yaşamak, her gün ölmek demektir.”
Napolyon
...
DURUMQuo vadis?!
Acem HAARP.
Nüans?!
http://www.hurriyet.com.tr/merkel-erdogan-ve-trumpi-taklit-etti-40532143
http://odatv.com/trumpin-damadi-akp-medyasina-konustu-2707171200.html
http://www.milliyet.com.tr/son-dakika-israil-mescid-i-dunya-2491869/
http://www.hurriyet.com.tr/israil-polisi-mescid-i-aksanin-kapisindaki-demir-korkuluklari-kaldirdi-40532119
http://www.hurriyet.com.tr/hamas-abnin-teror-listesinde-kaliyor-40532055
http://odatv.com/28-subat-kafasi-2707171200.html
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/abdulkadir-selvi/o-gece-mite-gelen-telefon-40532079
http://odatv.com/almanlarin-tatil-anketinden-kotu-haber-2607171200.html
http://odatv.com/anlasmanin-imzalandigini-soylemek-icin-henuz-erken--2707171200.html
http://odatv.com/ihlas-grubuna-dikkat-2707171200.html
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/nuri-elibol/597775.aspx
2019'a akan süreç'te profil'i yükseltilen, eşzamanlı "Neo Enver" yapılan bir Erdoğan var.
"Derin Alaman (Nazi) Robot."
Bir yön'ü ile Neo Saddam, diğer yön'ü ile Mursi.
Büyük Ermeni Kürt Devleti procesi çerçevesinde, dört devlet'ten toprak kopartılıyor.
Barzan'ın referandum'u çerçevesi'nde yapılan açıklamalara bakılacak olursa, baştankara, MİT fazlası ile o kirli senaryo'nun içinde yüzüyor.
Türkiye'yi parçalama senaryosu'na ortak olmak; hem akıl, hem zeka, hem de taşak ister.
Görünen o ki, Yeni Mahalle'de o fazlası ile var.
Süreç ortada, hanya'yı da konya'yı görmek mümkün.
Basit soru:
Filistin üzerinden İsrail'le yaşanan son kriz'e bakılınca, geçmişte yaşanan danışıklı dövüş'lerden farkı var mı?!
Erdoğan'ın sırtını sıvazlayanlar ya da kayıkçı kavgası yapanlardan hiçbiri İran'la direkt savaşmayacak!
Ne İngiltere, ne Almanya, ne Rusya, ne İsrail, ne ABD, ne de Vatikan vb.
Ne var ki; ister MİT'çiler, ister 15 Temmuz Gazi'leri, ister Bahçeli, ister BBP, ister Gökçek'in zabıta'ları, ister Aydın Doğan ve arka fonunda duran sermaye yek adım öne çıkıp savaş'abilir.
Ne de olsa BOP'ta, Atatürk Türkiyesi'nin taşınmazları yağmalanırken, bunlar ya erkete'deydi, ya da kazan & kazan üzerinden mal kapma sevdasında.
PKK, HDP zaten Erdoğan heykel'ini yıkıp, renkli demokrasi kalkışmasından payını almaya hazır; değil mi?!
Hasılı:
"Balık hafızalı" aydın, entel, münevver sorunsalı.
Erdoğan'ın profili yükseltildikçe bir adım daha Suriye üzerinden İran'la savaş'a yaklaşıyoruz.
"Şeyh uçmaz müritler uçururmuş" ise misal, emsal ortada:
Menderes, Özal, Saddam, Kaddafi, Mursi, Zeynel Abidin bin Ali.
Vb.
Ezcümle:
Üretmeden, devlet'in taşınmazlarını yağmalatarak, enerji bazlı narko dolar üzerinden akıtılan para ile 'karşı darbe süreç'ini finanse ederek, oy için vatandaş'ı yemleyerek gelinen nokta ortada.
Neo Sevr.
Bugün aslında dün'dü.
Osmanlı çökerken ve/veya Abdülhamid, Alman'ın kucağından çok sert zemine doğru hızla kayarken...
Cevabı aranması gereken basit soru şu:
Erdoğancılar neden bu kadar neşeli?!
Gülenciler'in yanlış içinde olması, karşı taraf'ın doğru olduğunu göstermez ki?!
İki mafya arasındaki kavga'da, bir taraf'ın kazanmış olması kor'düğümü çözmeye yeter mi?!
Kaldı ki, kavga, 2019'da sandık'tan çıkacak "1 oy" fazlası kavgası ise cemaat'in oy'u Erdoğan'a mı gider yoksa Gökçek'in Çiçek ağabeyi'ne mi?!
http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/saygi-ozturk/gazeteciden-bakana-iste-belgesi-bunlar-sizi-dinliyor-1946655/
Stratejik akıl'dan noksan 28 Şubat 1997'nin Türkiye'yi getirdiği uçurum ortada.
Bir yanda uşak, maşa, her olay'da piyon gülen cemaati müritleri, şakirt'leri.
Diğer taraf'ta dünyadaki gerçeklerden bihaber, sadece rant, komisyon, diş kirası peşinde koşan Erdoğan'ın ihale, rant paydaşları.
Yaşanan her kriz'de "Nasılsa Reis bir ayar çeker işler düzelir" diyen o kafa.
Ne var ki, bu defa işler düzelmiyor.
Tatlı tatlı yemenin acı faturası masanın üzerinde.
2005 YAŞ'ında TSK'da temizlik yapıldı, işe yaramayan rüşvetçi paşa hapse girdi, işe yarayanı ise her türlü kullandılar; 2007 fırıldak'ını geçtik.
Değişen konjonktür kapsamında MİT için basit soru:
Balık neresinden kokar?!
En baş'tan değil mi?!
Leb.
Nokta.
...
VAZİYETYeri geldi bir kez daha tekrar edelim:
MİT'te yaz sıcakları nedeniyle ciddi anlama krizi var.
Para'dan, iş'ten bahsetmediğimiz dönemde ne denildi, "HM insan değil, başka bir canlı! Nasıl yaşıyor anlamadık"
24 saat üzerinden izleyen, gözetleyen F'Emniyet istihbarat'takiler ne dedi, "Keşke biz de böyle yüksek inanç'la mücadele edebilsek."
Yandaşından değil, safdaşından değil, düşmanından soracaksın, er kişi kimdir, nasıl, hangi şartlarda mücadele etmektedir?!
MİT'in Pollyanna dünya'sından kopmamak için iş, para, kariyer'den dem vurduk, ortam renklendi, onlar da neyi neden veremeyeceklerini, nasıl yapamayacaklarını anlatıp durdu.
Bildik, tanıdık bürokrat ağzı.
Meydanı boş bulunca sallarlar, iş yap deyince 657'den dem vurup ağlarlar.
Timsahlar da ağlar, derin not hikaye.
Anlaşılması gereken husus şu: Herkes Erdoğan'ı ya da Gülen'i (Gökçek) kurtarmak için canını vermeye hazır ise konjonktür ortada.
Alman'ın enerji bazlı derdi, Dünya'yı gerdi.
Anlaşılması gereken hayat memat nokta şu: Mevcut başarı denklem'ine göre, lüks araba, altın, kariyer, şöhret vb değişmeyen havuç (Faust)..
Final sahnesini alıp, MİT'in 2019 modellemesinin de çok uzak'ına taşımak mümkün. BOP'un Şeytan'ının yalanlarını gerçek kılmak da mümkün.
Anadolu'da kaos derinleşir, BOP'ta kazanan kim varsa, Batı'nın taşınmazları da buna dahil fay hatlarından içeri dökülür.
Kazanmak için Türkiye'yi yakmak gerekiyor ise başta MİT yerleşkesi olmak üzere yakmak mümkün.
İngiliz ya da Alman'a köpeklik yapan, dış güçlerin oyuncağı, tango yapmayı beceremeyen, hep ağlak, Atatürk Türkiyesi'ne zarar bir istihbarat teşkilatı'nın bu topraklarda ne işi var?!
Mükemmel sonuç aramıyoruz ama Erdoğan ile Gülen arasına sıkıştırılan "insan zekası"na hakaret gündem faydasız.
Atatürk Türkiyesi'nin bekaası için MİT istemese de, milyar dolarlık baş'lar yek tek düşer, elinizde kirli oyuncak kalmaz, siyasi elit'ten elenmesi gereken de İsrail / İran makası üzerinden elekten geçer.
Erdoğan ya da Gülen veyahut Gökçek (Çiçek), Apo, Barzan, Doğan, Dalan vb öldü diye Türkiye bir şey kaybetmez, ağlarsa MİT ağlar, oyuncaklarım gitti diye.
Bağlılık esas ama dış adres'e, Erdoğan ya da Gülen'e değil, Çelik Çekirdek'e.
Unutulmamalıdır ki, MİT bu oyun'u uzun zamandır oynuyor ve çok kötü oynuyor.
Hep kötü'lerin kazandığı bir sistem söz konusu ise ANKA neden araya girip müdahale etsin?!
Med & Cezir ve/veya Kedi / Fare'nin bitmeyen adam asmaca müsabakası.
Kedi / Fare üzerinden Atatürk Türkiyesi ile oynayanlarla, ihtiyaç'a binaen bizler de oynarız, çok da güzel oynatırız; ki konjonktür her yöne müsait.
Terör örgütü kavramına nereden nasıl bakıldığı da önemli!
15 Temmuz güldürmeyen istihbari şakası üzerinden TSK'nın, Laik Türkiye'nin, Atatürk Türkiyesi'nin üzerinde tepinen tepinene.
MİT dedi, yazdı çizdi diye güneş balçık'la sıvan(a)maz!
MİT almayı seviyor ama her nedense vermeyi sevmiyor, arşiv'ler BOP'ta yenen BOP'larla dolu.
İsrail'deki resmi ağız, ki onlar da baştankara'dakinden farklı değil, ne diyor "sırça köşk!"
Yani yek taş'ta cam aşağı, şangır şungur.
İsrail'de Cumhurbaşkanı da hapis cezası aldı, Başbakan da.
Türkiye'de hırsız'ı, hain'i koruyan bir istihbarat teşkilatımız var, buna da şükür.
En azından aradığımızda "haramileri, soykaları, şerefsizleri" nerede bulacağımızı biliyoruz.
Koleksiyon ise bu da MİT'çilerin karşı darbecilerden mülhem pul koleksiyonu.
Türkiye'de ihtilaller durduk yere olmuyor, istihbarat o kadar çok yalan söylüyor ki, en sonunda söylediği yalan'ın altında kalıyor.
Kartopu yuvarlanmaya başladı.
Dünya alem biliyor ki, AKP / Ak Parti rüşvetçi, Erdoğan bu işin baş'ı,
Gökçek öyle, Sarıgül vb.
Gülenciler "himmet" adı altında pkk gibi haraç toplarken, bu ülkenin istihbaratı, polis'i hakim'i neredeymiş?!
Cemil Çiçek'e sormak gerekmez mi?!
Kaltak?!
Meral Akşener'i öne süren Barzan FETÖ'cü lobi.
Akşener bu kadar heyecanlı idi, neden Ergenekon, Balyoz vb davalarda susmuş, üç maymun oynamış?!
Velev ki, Bahçeli, Erdoğan'a sadık!
İyi güzel de, adı "Devlet" olan "MİT kafalı" Bahçeli'nin devlet'e, millet'e attığı kazık'lar ortada; onu ne yapacağız?!
Af mı edeceğiz?!
Narlo dolar ile işleyen Latin Amerika ülkelerine döndük.
Basit soru: Erdoğan mı demokrat, Gülen mi, HDP mi, MHP mi, "Gülen Barzan" CHP mi?!
Siyasal sistem çökmüş, sahte Atatürkçüler mavra yaparken MİT yine erkete'de! "Adalet" için yürüyen Kılıçdaroğlu'ndan sonra bu defa MİT Müsteşarı Fidan yürüsün bakalım ülkeye "Güvenlik" geliyor mu?!
Türkiye soyulurken, dört katı borç'landırılırken üç maymun oynayanlar, şimdi diyor ki, ANKA neden suskun!?
Çöken binanın altına girecek enayi aranıyor ise MİT'ten daha cengaverini bulmak mümkün değil, bir de MİT'in gazladığı yeni chp vs.
Devlet'in 1 numarası'nın sır'ları, devletlerarasında, borsa'daki kağıt gibi el değiştiriyor ise duvardaki tüfek'in patlama vakit'i yakındır.
Siyasal İslamcılar'ın, Cihad İslamcılar'ın anlaması gereken basit hakikat şudur:
Tecavüzcü en yakın arkadaşın, kardeşin de olsa tecavüzcüdür.
Hırsız genel başkan'ın, cemaat'in lideri de olsa fark etmez, hırsız'dır, hain'dir.
Hırsız'ın, hain'in, tecavüzcü'nün, şerefsiz'in siyasal İslamcı olması hiçbir şeyi değiştirmez.
Ak Parti iktidarında "Yolsuzluklar" durmuş mu, yoksa tarih'in en büyük yolsuzlukları, yağmalamaları mı yapılmış?!
Siyasal İslamcılar o kadar çok kolpa yaptılar ki, hala da yapıyorlar, Atatürkçüler'i enayi yerine koyup tefessüh etmiş hayatlarına devam etmek istiyorlar.
Ne var ki, değirmen kurudu.
İran'la savaşacak 15 Temmuz Gazi'si ya da Gülen FETÖ rüşvetçi hain şakirt için İran'ın haritasını ya da koordinatlarını vermeye gerek var mı?!
Laik'ler, Atatürkçüler değil, BOP'ta müslüman olmayan topraklar deyip, "Atatürk Türkiyesi"ni yağmalayanlar, yağmalatanlar İran'la savaşacak.
Bakalım İran mı daha müslüman yoksa Ak Partililer ve/veya Gülenciler, Tıopaç'gil familya mı?!
Dinsizin hakkından amansız gelirmiş ise mesel, arkası yarın'lık not ortada:
Onlar tuzak kurdu, haliyle Milyon'da 1'ler, ölümüne Atatürkçüler de..
Şimdilik, konjonktüre binaen "sıfır profil"deyiz.
Vatan'ı kolpadan kurtarmak isteyen kurtarsın, parçalamak isteyen parçalasın.
BOP mavrasında son nokta.
Sakalında keramet var diye yolunacak Gülen mi Erdoğan mı, sorusunun cevabı süreç'in içinde saklı.
Naçizane biz Erdoğan'ın çürük ip'ine tutunmayacağız, Erdoğan bu ip'e tutunacak, hakkına da razı olacak.
Okul müsameresi değil bu, sabah'tan akşam'a içi boş nutuk'lar çekeceksin, sonra da alkış, destek bekleyeceksin.
Laf'la peynir gemisi yürümez!
Türkiye adım adım parçalanmaya, iç savaş'a giderken, iktidarı, muhalefeti, medyası ile meleklerin cinsiyeti nedir ne değildir'i, tartışırken, tartıştırılırken...
MİT'çiler Erdoğan'ın saçlarını tarıyor!
Oksimoron.
Ya ayna'yı, ya kafa'yı ya da bakış açısını değiştirmek elzem ki, mevcut tablo değişsin.
Kor'düğüm çözülsün.
Nokta.
...
Arşiv'den (15 Nisan 2017) DURUMHaber şu:İngiltere Dışişleri Bakanlığı'ndan üst düzey yetkililer Kuzey Irak’ta Mesud Barzani ile “özel” bir görüşme yaptı. Harita başında yapılan görüşme fotoğraflandı.
http://www.hurriyet.com.tr/cok-tartisalacak-fotograf-harita-basinda-40428024
http://www.medyafaresi.com/haber/barzaninin-televizyonunda-kurdistan-hava-durumu/148281
(...)
El cevap:
Arşiv'den (31 Mayıs 2015) DURUM
Esad diyor ki:
“Suriye krizi Erdoğan ve Katar emiri için varoluş sebebi haline döndü.”
“Ben istesem de ayrılmam mümkün değil. Bu fırtınada sakin bir limana yanaşana kadar gemiyi terk etmem. Zaten halkım da arkamda”
“Türkiye ile olan kara sınırımızın yüzde 25’i PKK’nin, yüzde 75’i de El Kaide’nin kontrolünde. Cilvegözü’ndeki bombalı saldırıda bizim hiçbir dahlimiz, sorumluluğumuz yok. Çünkü biz artık o sınırlarda yokuz. Orası tamamen El Kaide’nin kontrolünde!”
“Bölgede Kürtlerin devlet kurma şansı artmış durumda. Kuzey Suriye’deki Kürtler Irak Kürtleriyle buluşmuş durumda. Kürt devleti kurulması artık an meselesidir.”
“(“Suriye’yi vuran İsrail uçaklarına neden müdahale etmediniz” sorusu üzerine) Biz İsrail’in kışkırtmasına karşılık vermiyoruz. Ama onun daha da canını acıtacak işler yapıyoruz. İsrail’e karşı direnişi örgütlüyor ve destekliyoruz. Nitekim o saldırıdan birkaç gün sonra sınırımızdan İsrail’e yönelik hava bombardımanı da yapıldı.”
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad
http://haber.gazetevatan.com/her-an-bir-kurt-devleti-kurulabilir/520385/1/gundem
Bölgesel Kürt Yönetiminin Başkanı Mesut Barzani diyor ki:
"Kürdistan'ı ilan etmeye hazırım!"
http://www.haberturk.com/dunya/haber/711907-buyuk-iddia
Davutoğlu diyor ki:
"Gerekirse Suriye'ye dört adam gönderirim. Türkiye'ye 8 füze attırıp savaş çıkartırım!"
http://odatv.com/n.php?n=gerekirse-suriyeye-dort-adam-gonderirim.-turkiyeye-8-fuze-attirip-savas-cikartirim-2703141200
Sözün özü:
CIA mensubu Henry Barkey, 2 Kasım 2012’da konuşmuştu:
“Kürtlere özerklik verin, yoksa büyük kentlerde isyan çıkar!”
Yani?!
Amerikan petrol şirketi Exxon, yıllar önce hazırladığı gizli raporda açıklamıştı. Fransız gazetesi Le Matin, bu raporu yayınlamıştı:
“2000 yıllarından itibaren dünya petrolünün ağırlık merkezi Arap ülkelerinden Latin Amerika, Afrika ve Türkiye gibi ülkelere kayacaktır.”
Yani?!
Amerikalı uzman David Philips’in “PKK raporu”ndan:
1- Güneydoğu’yu uluslararası şirketlere açın!
2- Fırat – Dicle’nin suyunu özel bir yönetime açın!
3- Türkiye – Irak arasındaki sınırı kaldırın!
4- Kerkük’den elinizi çekin!
Yani?!
Prof. Ergun Özbudun’un 2010’da açıkladığı “yeni anayasa” taslağında “devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü korumanın devletin amaç ve görevleri arasından çıkarılması” teklifi getiriliyordu. Profesör… “Ulus devletten eyalet sistemine geçişin önünde hiçbir engel kalmamalı” diyordu. (…) Amerikalı Türkiye uzmanı Henry Berkey, “Demokratik açılım, bu anayasa değişmeden yapılamaz” demişti.
Yani?!
1922’de Amerikan Yüksek Komiseri Mark Bristol, Washington’a ilettiği raporda şu tespite yer vermişti:
“Kürdistan’daki zengin petrol yatakları nedeniyle yabancı entrikalar başlamıştır. İngiltere, Kürdistan’ı denetim altına almak için, Kürtleri Türklere karşı kullanmak isteyecektir.”
Yani?!
Eski ABD Başkanı Bill Clinton depremden sonra geldiği Türkiye’de, TBMM çatısı altında şu sözleri söylemişti:
“20. yüzyılın ilk 50 yılını Türkiye belirledi. 21. yüzyılın ilk 50 yılı da Türkiye’nin olacağı doğrultuda şekillenecek! Türkiye 21. yüzyılın kilit ülkesi!”
İsrail Enerji bakanı Joseph Paritzki ne demişti:
“Musul – hayfa Boru Hattı için Suriye işgal edilmeli!”
Alman Die Welt gazetesi gelinen durumu özetlemiştir:
“Suriye’deki kaos, Türkiye’nin mülteci kriziyle sarsılmasına yol açacaktır. Bundan daha önemlisi Suriye’de yaşanacak bir rejim değişikliği PKK’nın gücünü artıracak, Kürt otonom bölgesinin kurulmasını sağlayacaktır.”
Netice:
Adım 1:
1991’de “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” kabul edildi!
Adım 2:
2003 Yaz’ında “İkiz Yasalar” kabul edildi.
Adım 3:
2006’da “Bölgesel kalkınma Ajansları” kuruldu!
Adım 4:
7 Haziran güncesi: "Eyalet anayasası."
Hülasa:
Siyasal kürt hareketi de İsrail / İran makas'ında!
‘The Özal'ın ölümü ve Neo 1993 şartları!?
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21630995.asp?yazarid=448&hid=21631008
Nüans?!
"Neo Brütüs" (Topaç).
Soru:
Ak Saray'da ambulans, itfaiye araç'ı var mı?!
Nokta.
...
FİNAL SÜREÇ'i: Poised Hammer" (Kalkık Horoz)?!Huzur Harekatı ya da Huzuru Temin Harekatı (1991-1996 arasında Huzur Harekatı-2 (İngilizce: Operation Provide Comfort) Körfez Savaşı'ndan sonra, Kuzey Irak'taki Kürtleri Saddam Hüseyin'in saldırılarından korumayı amaçlayan, Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde savaşa katılan diğer müttefik ülkelerin de dahil olduğu ve Türkiye üzerinden gerçekleştirilen askeri harekat.
Bu harekatı uygulayan hava birliğinin adı olan "Poised Hammer" (Kalkık Horoz) yanlış bir biçimde "Çekiç Güç" adıyla Türkçe'ye tercüme edilmiş ve uzun yıllar Türkiye'de yaygın biçimde bu harekatı ve 1997-2003 yılları arasında bu harekatın devamı olan Kuzeyden Keşif Harekatı'nı (Operation Northern Watch) uygulayan Birleşik Görev Gücü'nün (Combined Task Force) yerine kullanılmıştır.[1]
Körfez Savaşı'nın hemen ardından yenilgiye uğrayan Irak'taki Saddam Hüseyin yönetimi bir dizi ayaklanmayla karşı karşıya kaldı. 28 Şubat'ta ateşkes ilan edilmesinden hemen sonra 1 Mart'ta ülkenin güneyinde yer alan Basra'da Şii ayaklanması başladı. İsyanı bastırmak için Irak güçlerinin ülkenin kuzeyinden güneyine kaydırılmasıyla bu sefer Kürtler için ayaklanma fırsatı doğdu. Kürt ayaklanması 5 Mart 1991'de Süleymaniye'nin 130 km kuzeybatısındaki Raniye kasabasında başladı. 10 gün içinde Kürt milliyetçilerilerinden (peşmerge) İslamcılara (Kürdistan İslami Hareketi) ve komünistlere (Kürdistan Komünist Partisi ve Kürdistan İşçi Partisi) kadar uzanan değişik grupların katılımıyla ayaklanmacıların sayısı 10 binleri buldu. Kuzeyde çok az gücü kalan Irak ordusunun unsurlarının çoğunun çatışmaya girmeden isyancılara teslim olmasıyla, Kerkük (20 Mart'ta isyancıların eline geçti) ve Musul dışındaki Kuzey Irak'taki tüm yerleşim birimleri isyancıların eline geçti. Ayaklanma sırasında Süleymaniye'deki Irak İstihbarat Servisi'nin merkezini basan ayaklanmacılar ele geçirdikleri bine yakın güvenlik elemanını yargılamadan öldürdü.[2]
Tüm bu ayaklanmalar sırasında Irak'ın 18 ilinden 14'ünde otoritesini kaybeden Saddam Hüseyin, Şii ve Kürt ayaklanmacılara merkezi yönetimde söz sahibi olmalarını önerdi, ancak iki taraf da bu öneriyi reddetti. Bu arada Saddam sonrası Irak'ın belirsizliği nedeniyle paniğe kapılan çoğu üst düzey Iraklı komutan Saddam'ın yanında yer aldı, böylece gücü kalmadığı sanılan Irak ordusu kısa sürede toparlandı. Helikopterler ve ağır silahlarla taarruza geçerek ayaklanmaları bastırmayı başardı. Mart ayının sonlarında ülkenin güney kesimindeki Şii ayaklanması büyük ölçüde sona erdirildi. Kürt ayaklanması ise başlamasından daha kısa sürede çöktü. Irak ordusu 29 Mart'ta peşmergeleri Kerkük'ten çıkardıktan sonra, 30 Mart'ta Duhok ve Erbil'e, 1 Nisan'da Zaho'ya ve 3 Nisan'da Süleymaniye'ye girdi. Irak hükümeti 5 Nisan'da "Irak'ın tüm kentlerinde fitne, sabotaj ve isyan eylemlerinin tam olarak yok edilmekte olduğu" açıklamasını yaptı.
Mart ve Nisan aylarında çoğunluğu Kürtlerden oluşan yaklaşık 2 milyon Iraklı evlerini terk etti. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği 6 Nisan'da 750 bin Iraklı Kürdün İran'a, 280 binin de Türkiye'ye kaçtığını, 300 binden fazla kişininde Türkiye sınırına yığıldığını açıkladı.[3] Büyük bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalan İran ve Türkiye'nin, bu mültecileri kabul etme konusunda kendi çekinceleri nedeniyle istekli olmaması, sorunun Irak toprakları içinde çözülmesi koşulunu gerekli kıldı. Bu çerçevede yapılan toplantılar sonucunda 5 Nisan 1991 tarihinde BMGK’de 688 sayılı karar alındı; kararla, Irak yönetiminin, kendi halkına karşı uyguladığı "soykırıma varan insanlık dışı yöntemleri" ve "yüzbinlerce kişinin göçe zorlanması" kınandı[4] ve bu çerçevede insanî nedenlere dayanılarak Kuzey (36. kuzey enlemi'nin kuzeyi) ve Güney Irak’ta (32. kuzey enlemi'nin güneyi) uçuşa yasak bölgeler oluşturuldu. Bu uçuşa yasak bölgelerin asıl amacı ortaya çıkan insani sorunlara Irak toprakları içinde bir çözüm sağlamaktı. Uçuşa yasak bölgelere ek olarak koalisyon güçleri Irak sınırlarının 100 km içine kadar Kürt sığınmacılar için güvenli bölgeler oluşturmaya başladı.
Bu kararın çıkarılmasından önce 1991 Martı'nın başlarından itibaren ABD ve diğer koalisyon güçleri Irak güçlerinin hava saldırılarını engellemeye girişmişlerdi; 2 Mart 1991 tarihinde kabul edilen BMGK'nın 686 no'lu kararı olarak bilinen ateşkes şartları ertesi gün koalisyon komutanları ve Iraklı generaller arasında görüşülerek karara bağlandı. Ateşkes antlaşmasında ABD ve koalisyon güçleri, Irak hava kuvvetlerinin Irak toprakları üzerinde uçuşunu yasaklıyordu. Görüşmeler sırasında Koalisyon Kuvvetleri Başkomutanı General Norman Schwarzkopf uçuş yasağına uyulması konusunda Iraklı generalleri sert biçimde uyardı. Ancak hem Irak'ın savaş uçaklarının uçmasını yasaklayan 686 no'lu kararın 3'üncü maddesinin 1. fıkrasında, hem de koalisyon ile Iraklı komutanlar arasında yapılan ateşkes görüşmeleri sırasında Irak helikopterlerinin uçuşlarına yönelik bir yasaklama olmadı. Ayrıca Kuzey Irak'ta Kürtlere karşı havalanan Irak uçaklarını "ateşkesi ihlal ettikleri" gerekçesiyle düşüren koalisyon güçlerinin, güneyde Şii ayaklanmacılara karşı kullanılan helikopterlere ses çıkarmaması dikkat çekti.[5]
Nisan ayında Hakkari'nin Yeşilova köyünde, sığınmacılar için getirilen su, yiyecek ve battaniyelere Türk askerlerinin el koymak istemesi üzerine İngiliz ve Amerikan özel güçleri arasında gerginlik çıktı (Yeşilova Olayı).[6]
Temmuz 1991'de, ikna olan Kürtlerin yurtlarına dönmesiyle Huzur Harekatı sona erdi. Birleşik Görev Gücü (Combined Task Force, ABD, Britanya, Hollanda. Fransa, Almanya, Kanada, İspanya ve İtalya'dan toplam 14.447 asker) bu tarihte çekilmeye başladı.
Ancak Saddam Hüseyin'in hala iktidarda olması ve tekrar Kürtlere saldırması ihtimali üzerine bu güvenlik bölgesini korumak üzere Huzur Harekatı'nın bittiği gün olan 24 Temmuz 1991'de "Huzur Harekatı-2" (Operation Provide Comfort-2) başlatıldı. Bu harekatın uygulayıcısı olan Birleşik Görev Gücü, Türkiye'de İncirlik ve Pirinçlik'te konuşlanmış uluslararası (ABD, Britanya, Fransa ve Türkiye) hava gücü ve personelden (yalnızca hava gücü) oluşuyordu. 1991 Eylül'ünde gücün Silopi'deki kara unsuru lağvedilirken, Kuzey Irak'taki Zaho'da küçük bir irtibat merkezi bulunmaya devam etti.[1]
Kuzey Irak'taki Batılı askeri varlık nedeniyle Irak güçleri 1991 yılının Ekim ayında bu bölgeden çekildiler. Irak güçlerinin çekilmesiyle bölge fiilen Bağdat'ın kontrolünden çıktı.
Huzur Harekatı resmen 31 Aralık 1996'da Türk hükümetinin talebiyle sona erdirildi. Onun yerine 1 Ocak 1997 tarihinden itibaren Irak'ın kuzeyindeki uçuşa yasak bölgede havadan keşif ve önleme faaliyetlerini kapsayan ABD, Britanya ve Türkiye'nin hava unsurlarının dahil olduğu Kuzeyden Keşif Harekatı (Operation Northern Watch) başlatıldı. Kuzeyden Keşif Harekatı 21 Mart 2003'te Irak Savaşı nedeniyle sona erdirildi.[7]
Birleşik Görev Gücü'nün varlığı Türkiye'de çeşitli tartışmalara neden olmuştur. Başta yasal dayanağı olmak üzere Birleşik Görev Gücü gölgesindeki otorite boşluğunda Kuzey Irak'ta Kürt devletinin kurulmasına şemsiye olması ve PKK’nın yeniden canlanmasına ortam sağlanması başlıca tartışma nedenleri oldu.
14 Ocak 1992 günü basında çıkan haberlerde, Cudi Dağı'nda kıstırılan PKK'lılara Diyarbakır'dan kalkan ABD helikopterlerinin malzeme attığının, Genelkurmay Başkanlığı tarafından tespit edildiği yazıldı. Bir askeri tim olay yerine PKK'lılardan önce ulaşarak 27 çuvalı ele geçirmiş, çuvallardan giyecek ve yiyecek çıkmıştı. Bu olaydan sonra Amerikalılar olayı doğruladılar; ancak malzemelerin yanlışlıkla atıldığını söylediler.
Birleşik Görev Gücü tarafından yapılan kural dışı davranışlardan bazıları;
5 Ocak 1992; Birleşik Görev Gücüne ait muharip uçaklar Erkilet (Kayseri) - Gaziantep uçuşu yapan Türk Hava Kurumu'na ait sivil uçakları taciz ettiler.
9 Ocak 1992; ABD av önleme uçakları, Türk hava sahası içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti hükümetince izin verilen Cezayir C-130 uçağını yetkisi olmadan önledi.
14 Nisan 1994; 2 ABD savaş uçağı, 2 ABD helikopterini düşürdü. 3'ü Türk 26 kişi hayatını kaybetti.[8]
http://tr.wikipedia.org/wiki/Huzuru_Temin_Harek%C3%A2t%C4%B1
http://odatv.com/n.php?n=meger-bu-ikisinin-rte-sevgisi-cesme-akarken-kabi-doldurayim-gayretiymis-3105151200
http://t24.com.tr/haber/ilber-ortayli-yeni-turkiye-diyen-ya-megalomandir-ya-tamamen-cahildir-ya-da-timarhaneliktir,298301
Erdoğan: Pensilvanya’nın kimlerle ilişkide olduğunu görüyor musunuz. Bu ülkede son ezan susmadan, son bayrak inmeden amacınıza ulaşamayacaksınız. Yeter artık bu milletten çaldığınız, KPSS sorularını, milletin sadakasını, çocuğunun rızkını çaldılar. Suriye’deki kardeşlerimize gönderdiğimiz yardımların önünü kestiler. Bayır Bucak Türkmenlerine yardımlarla ilgili spekülasyonlara girdiler, bu casusluktur, bu ihanettir, düşün milletin yakasından.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/29154070.asp
Almanlar Pentagon'un gizli raporunu açıkladı: ABD ve Türkiye...
http://odatv.com/n.php?n=abd-ve-turkiye...--3005151200
Nokta.

27 Temmuz 2017
@HayrullahMahmud

Nereden nereye?!

Nereden nereye?!

“Bu demokratik rejim istikametinden ayrılıp baskı rejimi haline götürmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam. Şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır.”
İsmet İnönü
...
DURUM
Vesayet'te son nokta:
Bir zamanlar YAŞ merak edilirdi; şimdi Diyanet'in baş'ına kim'in geçeceği?!
Nereden nereye?!
Nokta.
...
24
...
Arşiv'den KİTAP Özeti
Kitabın adı: Açık ve Gizli Oturumlarda LOZAN Tartışmaları
TBMM'de Lozan Müzakereleri Tutanakları
Yazarlar: Taha Akyol / Sefa Kaplan
DK
1. baskı: Ekim 2013
44 TL
842 sayfa
(...)
ARKA KAPAK:
Lozan müzakerelerinin tutanakları
Elinizdeki kitap, Kasım 1922’den Ağustos 1923’e kadar Lozan müzakereleri ve antlaşması üzerine TBMM’de yapılan açık ve gizli görüşmelerin, yapılan oylamaların ve çıkarılan kanunların tam metnini içeriyor.
TBMM’nin özellikle gizli oturumlarında muhalefetin Lozan’a yönelttiği eleştirileri, İsmet Paşa’nın, Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey’in ve Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın cevaplarını, yapılan oylamaları, kabul ve red oyu verenlerin listesini bu kitapta okuyacaksınız.
Tutanaklarda görülecektir ki, sadece Misak-ı Milli sınırları ve kapitülasyonlar değil, Musul ve Kürt meseleleri ile laiklik konusu da Lozan sürecinde Meclis’te çok tartışılmıştır.
Taha Akyol, kitaba yazdığı önsözde “Zafer mi hezimet mi?” tartışmalarını ele aldı, ulus-devlet ve laiklik kavramlarıyla Lozan’ın ilişkisini analiz etti. Sefa Kaplan tutanakların dilini sadeleştirerek yayına hazırladı.
Lozan Antlaşması’nın 90. yıldönümünde, Meclis tutanaklarını okumak bugünkü birçok siyasi tartışmayı anlamlandırmak açısından da okurlara değerli bir kaynak teşkil edecektir.
http://www.dogankitap.com.tr/kitap/A%C3%A7%C4%B1k+ve+Gizli+Oturumlarda+Lozan+Tart%C4%B1%C5%9Fmalar%C4%B1-1778
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25815797.asp
(...)
Sayfa i:
Lozan'ı bilmek, anlamak...
Taha Akyol
Lozan müzakereleri 20 Kasım 1922'de başladı, 4 Şubat 1923'te tıkanarak kesintiye uğradı. 23 Nisan 1923'te müzakereler tekrar başladıktan sonra ancak 24 Temmuz'da imzalar atıldı; toplam yaklaşık altı aylık bir müzakere süreci! Bu süreçte üç defa savaşın eşiğine gelindi, Türkiye'de orduya hazır ol emir'i verildi. İngiltere Malta'daki donanmasını İstanbul'a gitmek üzere yola çıkardı, Fransız donanması kesinti döneminde İzmir limanından ayrılmayı reddetti.
(...)
Sayfa i:
Nitekim gayrimüslümler çokuluslu Osmanlı'daki gibi "anasır-ı gayrimüslüme" değil, artık "azınlık" olacaktı. Nüfus mübadelesiyle de Anadolu'da Türk ve Müslüman nüfus oranı daha da artacak, Hıristiyan oranı azalacaktı. Hukuk düzeni de Lozan'da yine ulus - devlet yönünde değişti; dini cemaatlere ve kapitüler imtiyazlara göre parçalı hukuk sistemlerinin bulunduğu "çok hukuklu" bir düzenden vatandaşlık esasına dayalı hukuk birliğine geçildi. Üniter devletin zeminidir bunlar. Anlında Tanzimat'la başlayan "vatandaş" temelli hukuki birlik ilkesine yönelişin "en yüksek aşaması"nın Lozan olduğunu söyleyebiliriz.
(...)
Sayfa ii:
Laiklik kelimesi de ilk defa Lozan'da resmen telaffuz edildi. Türkiye'de din anlamında değil, vatandaşlık esasına dayalı bir düzenin kurulacağı, "laiklik" diye adı konularak Lozan'da kayda geçti.
(...)
Sayfa ii:
Bundan başka, Lozan Antlaşması'nın Meclis'te onaylanmasından hemen iki ay sonra Cumhuriyet'in ilanı, altı ay sonra hilafetin kaldırılması ve İstiklal Mahkemeleri kullanılarak gittikçe radikalleşen ve otoriterleşen bir Tek Parti rejiminin kurulması da Lozan'da bakışı etkilemiş, birçok kimse tarafından Lozan ve Tek Parti rejimi bir bütün gibi algılanmış, tartışmalar büsbütün keskinleşmiştir.
(...)
Sayfa iv:
Umutmayalim ki, İzmir'de "düşmanı denize döken" milli ordu, Çanakkale ve İstanbul'u işgal altında tutmaya devam eden  Müttefik kuvvetlerin üzerine yürüyememiş, Çanakkale ve İzmit sınırında savaşın eşiğine kadar gelip orada durmuştu. Durması da doğru bir karardı. Orada durmak konusunda sadece Mustafa Kemal ve İsmet değil, Fevzi ve Karabekir paşalar da aynı görüşteydi. Trakya, Çanakkale ve İstanbul "Lozan masasında", diplomasiyle kurtarılacaktı.
(...)
Sayfa v:
Kaldı ki İngiltere, hem stratejik hem ekonomik bakımından Musul'u hayati derecede önemli görüyordu. Stratejik olarak Basra Körfezi'ne hakimiyet, ekonomik olarak petrol.
(...)
Sayfa v:
Fakat madalyonun öbür yüzü de vardır. İngiltere elbette güçlü bir sanayileşmiş devlettir fakat Cihan Harbi'nden yeni çıkmıştır ve harbi kolay kolay göze alabilecek durumda değildir. Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey'in 5 ve 6 Mart 1923 günlerinde gizli celsede yaptığı eleştiriler önemlidir. Dış politikayı ve İngiltere'deki gelişmeleri çok iyi takip eden Ali Şükrü Bey, İngiltere'nin iktisadi sıkıntı içinde olduğunu, Musul için Savunma Bakanlığı'nın ödenek ayıramadığını, Sömürgeler Bakanlığı'ndan ödenek kaydırdıklarını anlattı. İngiltere'deki savaş karşıtı hareketlerin Londra hükümeti üzerinde nasıl baskı oluşturduğunu izah etti, 27 Mart'ta siyasi bir cinayete kurban giden Ali Şükrü Bey'in eleştirileri gerçekten önemlidir.
(...)
Sayfa vi:
Osmanlı'nın ihtişam devirlerine bakarak "Lozan'da bir imparatorluk kaybettik" demenin hiçbir ciddiyeti olamaz. Osmanlı'nın Birinci Dünya Savaşı'na girerken sahip olduğu sınırlarla, Lozan sınırlarını mukayese ederek "Lozan'da imparatorluk kaybettik" demek de yanlıştır. Çünkü arada Birinci Dünya Savaşı'ndaki mağlubiyetimiz vardır. Arada Sevr felaketi vardır. Arada Çanakkale'nin, İstanbul'un, İzmir'in, Bursa'nın, Eskişehir'in, Antep, Urfa ve Maraş'ın işgali vardır. Buralar Milli Mücadele'de kurtarıldı, Lozan'da tescil edildi. Lozan'da Lord Curzon, sık sık İsmet Paşa, "Birinci Dünya Harbi'nde Müttefikler karşısında mağlup oldunuz, sonra sadece Yunan Ordusu'nu yendiniz" diye seslendi. Hatta Müttefikler Lozan'da, Mondros Mütarekesi'ne ve Sevr Antlaşması'na referanslar bile yaptılar; bunlar yürürlükteymiş gibi... İsmet Paşa ve arkadaşları ise Milli Mücadele zaferini ve Müttefiklerle imzalanan Mudanya Mütarekesi'ni hatırlattılar; bunun geçerli olduğunu söylediler. Türkiye bir imparatorluk kaybetti fakat Lozan'da değil, 1922 - 1919 arasında Balkan ve Birinci Dünya Savaşları'nda... Kurtarılabilen vatan toprakları Milli Mücadele sayesindedir ve Lozan'da tescil edilmiştir. Onun için Lozan'a "İmparatorluk kaybettik" diye bakmanın realiteyle de mantıkla da ilgisi yoktur.
(...)
Sayfa vii:
Diğer taraftan Lozan'ı Sevr'le mukayese ederek objektif bir değerlendirme yapmak da mümkün değildir. Çünkü Sevr hazin bir mağlubiyetin anlaşma taslağıdır, başkenti, toprakları işgal edilmiş bir ülkeye dayatılmıştır. (Taslak diyorum çünkü Sevr delegeler ve hükümet tarafından imzalanmış fakat Padişah Vahideddin tarafından imzalanmamış, Mebusan Meclisi tarafından da onaylanmamıştır, hukuken "yok"tur.)
(...)
Sayfa viii:
Sadece şunu belirteyim: Lozan, eleştirilecek yönleri bulunan başarılı bir diplomasidir. Kapitülasyonlar, devlet borçları ve imtiyazlar konusunda Lozan'da alınan neticeye kim başarısız diyebilir?! Fakat Musul gibi önemli bir sınır tavizi verilmiştir. Meis için çok diretilmemiştir... Adli kapitülülasyonlar kaldırılmış, büyük ticari merkezlerde Türk mahkemelerinde yabancı yargıçlar bulundurulması reddedilmiş, Türkiye'nin "egemenliğini tümüyle kullanarak, hiçbir yabancı müdahalesi olmazsızın" yargı erkine sahip olduğu kabul edilmiştir. Fakat karşılığında, az sayıda Avrupalı hukuk danışmanının, hiçbir yargısal yetkileri olmaksızın, Adalet Bakanlığı'nda en çok beş yıl süreyle "memur danışman" olarak çalışması tavizi verilmiştir.
(...)
Sayfa ix:
Lozan'da laiklikten bahsedilmesinin sebebi vardır: Kapitülasyonlar ve azınlıklar konusuyla ilgilidir. Kapitülasyonlar kaldırılınca yerine nasıl bir hukuk düzeni kurulacaktır? Azınlıklarla ilgili sorun, kişilik ve aile hukukları alanında Patrikhane yargı yetkisine sahip olacak mıdır; olmayacak mıdır?
Patrikhane'yi yurt dışına çıkarmak için uğraşan Türk delegasyonu bu mümkün olmayınca Patrikhane'yi "devlet içinde devlet" haline getiren siyasi ve yargısal yetkilerin kaldırılmasını istedi, işte laiklik bu bağlamda gündeme geldi.
(...)
Sayfa ix:
Lozan'da ifade edilen laiklik, hukukla ilgilidir.
(...)
Sayfa xi:
Taha Akyol
30 Eylül  2013
(...)
Sayfa xix:
Yayına hazırlarken
Dikkat çeken bir başka mesele de, sert tartışmaların yaşandığı oturumlardaki üsluptu. Görüleceği gibi, bugünün Meclis'i ile kıyaslandığında, doksan yıl önce yapılan bütün o tartışmaların edebi bir lezzet taşıdığı bile söylenebilir. Bu da, doksan yılda demokrasi ve üslup terbiyesinde nereden nereye gelindiğini göstermesi açısından birtakım tezlere konu olabilir, kanaatindeyiz.
Sefa Kaplan
(...)
Sayfa 9:
I. Cilt
Lozan Birinci Dönem
Ekim 1922 - Ocak 1923
(...)
Sayfa 66:
MEHMED ŞÜKRÜ BEY: İngiliz fırıldağı, İngiliz fırıldağı.
(...)
Sayfa 149:
SÜLEYMAN NECATİ BEY (Erzurum):  Şimdi İslam'dan sonraki tarihi tetkik edersek, görürüz ki, daima Türk ile Kürt beraber yürümüş ve İslamiyet tarihini beraber yapmışlardır. (Bugün de öyledir sesleri). Ve bugün de Kürt toplumunun kalbine girecek olursanız onların kalplerinde bu milletin tarihinden ve emellerinden başka hiçbir şey ve hiçbir şeyin yeri yoktur. (Alkışlar) Toplum vaziyetine gelince: Kürt toplumu asırlardan beri İslamiyet'ten sonra gelen Türklerle o kadar karışmıştırlar ki, bugün ikiye ayrılan millet yine tek vücuttur. Bugün öyle bir Türk yoktur ki, dayısı, damadı veyahut yeğeni Kürt olmasın. Ve öyle bir Kürt yoktur ki, dayısı, damadı veyahut yeğeni Kürt olmasın. Ve öyle bir Kürt yoktur ki, onun damadı, yeğeni veyahut dayısı Türk olmasın. Benim annem Kürt. Beni annemden nasıl ayırırsınız? Ve annemden nasıl olur da, Avrupalıların birtakım entrikaları ve yeni icat edilmiş olan birtakım efsaneler arkasından gider? Bunun imkanı yoktur.
(...)
Sayfa 154:
YUSUF ZİYA BEY (Bitlis): Avrupalılar diyor ki: "Türkiye'de yaşayan azınlıkların en büyüğü, en yoğunu Kürtlerdir." Bendeniz Kürtoğlu Kürt'üm. Bu bakımdan Bir Kürt mebusu olmak sıfatıyla sizi temin ederim ki, Kürtler hiçbir şey istemiyorlar. Yalnız büyük ağabeyleri olan Türklerin saadet ve selametlerini istiyorlar. (Alkışlar) Biz Kürtler vaktiyle Avrupa'nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları, hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyla bize hak vermek isteyenlere iade ettik. Nasıl ki, Elcezire cephesinde çarpıştık, (Alkışlar) nasıl ki, Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz (Alkışlar)...
Dolayısıyla tekrar rica ederim ki, Suriye'de o mevhum Suriye'de terk ettiğimiz hudutları kurtarsınlar. Bu memleketin, bu vatanın bir parçası, en mühim parçası olan Kerkük'ü, Süleymaniye'yi, Musul'u unutmasınlar. (Zaten orası bizimdir sesleri) Bu itibarla, bu istirhamımı takdimle sözüme son veriyorum. (Bravo sesleri) (Alkışlar).
(...)
Sayfa 171:
MÜFİT EFENDİ (Kırşehir): Kürtlük meselesi iki kelime de değildir. Çünkü bakınız arz edeyim. Türk kelimesinden "vav" harfini kaldırsak ve kalan "Trk" kelimesinden sondan başa okursanız "Kürt" kelimesi çıkar ve "Kürt" kelimesini sondan başa doğru okursanız "Türk" kelimesi çıkar. Bu bakımdan, Türk demek Kürt demektir, Kürt demek Türk demektir. Çerkez demek Türk demektir. Laz demek Türk demektir. Bizde ayrılık yoktur. Ekalliyetler hususunda daimi bize karşı sürmek istedikleri kelimeyi suretle (Din birleştiriyor sesleri), kesin bir şekilde reddetmek lazım gelir. O da şu ki: Bizde ekalliyet deyince dini ekalliyet anlarız. Bizde ekalliyet ancak dini ekalliyettir. Bu dini ekalliyetler hakkında şimdiye kadar bize pek çok söz söylediler, pek çok fenalık yapmak istediler.
(...)
Sayfa 235:
FAİK BEY (Cebelibereket): Lanetullahu aleyhi laneten vası'a... (İngiliz Başbakanı L. George için söylenmiştir. "Allah'ın laneti üzerine olsun, büyük laneti..." manasında.)
(...)
Sayfa 261:
RAUF BEY (Sivas): Irak, Suriye, Filistin bu cümleden misal olarak gösterilir. Efendiler, o arazi üzerinde asırlarca hükümet eden Türk memurları, hiçbir vakit vergi toplamak için tayyarelere bomba kullanmak mecburiyetinde kalmamışlardır. (Bravo sesleri) (İngiliz medeniyeti sesleri)
(...)
Sayfa 235:
HAMDİ BEY (Genç): Türk ve Kürt'ün ayrı gayrısı yoktur.
(...)
Sayfa 235:
DR. ABİDİN BEY (Lazistan): (Alkışlar arasında kürsüye gelerek) Muhterem arkadaşlar! Bendeniz bir gazeteci gibi söylemeyeceğim, çünkü gazeteye geçmeye meraklı değilim. Yalnız ben, bu medeniyet cihanı denilen o sahte heriflere diyeceğim ki, eski çamlar bardak olmuştur. (Gülüşmeler)
(...)
Sayfa 315:
"Kürtler cahildir" diyen Lord Curzon'a sert tepki
(...)
Sayfa 335:
Kürt aşiretlerden Lord Curzon'a protesto telgrafı
(...)
Sayfa 347:
Süryani Cemaati metropolitinden destek telgrafı
(...)
Sayfa 395:
MUSTAFA KEMAL PAŞA (Ankara): Efendim arkadaşlarımız İhsan Bey'in söylediği sözlerden mülhem olarak bir şey arz etmek isterim. Eğer söz konusu ettiği noktaları yani ordumuzun kuvveti hangi kuvvetlerle karşılaşacaktır? Harp olursa safahatı ne olur? Çok rica ederim, bunları burada sözkonusu ettirmeyiniz.
(...)
Sayfa 425:
RIZA NUR BEY (Sinop): Tabi biz orada Türkçe konuşmuyoruz, Fransızca konuşuyoruz. Fransızca için bir tabir vardır, "Laik" derler. Bunu biz de onlara müteaddit defalar söylemişiz ve söylerler. Bunu tercüme ederken böyle "ladini diye" yazmışlar, halbuki bunun manası böyle değildir. Bu olsa olsa nasuti "dünyevi, seküler" yani lahuti mukabili, nasuti demektir. Halk ait bu hiçbir vakit dinsizlik demek değildir. Bu hiç ağzımdan  çıkmamış, bu yanlış tercüme edilmiş bundan; böyle bir kelime ağzımızdan çıkmamıştır. Binaenaleyh doğru tercüme değildir.
(...)
Sayfa 448:
Lozan'da Osmanlı genel borçları tartışması
(...)
Sayfa 472:
Vav, mim: Osmanlı alfabesindeki iki harf. Bugünkü dildeki "noktasına virgülüne..." anlamında kullanılmaktadır.
(...)
Sayfa 501:
SÜLEYMAN SIRRI BEY (Yozgat): 159 milyon borç, altın mıdır nakdi evrak mıdır?
HASAN BEY (Trabzon):Hepsi çil çil altın.
(...)
Sayfa 509:
İSMET PAŞA (Hariciye Vekili) (Edirne): Yalnız birtakım vergiler vardır. Fener vergisi vesaire bunlar alınmakta olunduğu gibi devam edilecek.
(...)
Sayfa 515:
İSMET PAŞA (Hariciye Vekili) (Edirne): Özel hükümlerde Boğazlar'ın serbestisine dair bir şeyler vardır...
HACI ŞÜKRÜ BEY (Diyarbekir): Yetişir Paşam, yetişir. Artık kafa kalmadı.
(...)
Sayfa 516:
İSMET PAŞA (Devamla): Tamamıyla bitti efendim. Ufak tefek teferruat vardır. Eğneniniz diye söylüyorum. Özel hükümler var, kabul olunmuştur.
(...)
Sayfa 540:
HÜSEYİN RAUF BEY (Devamla): "La ya'lemul gaybe illallah." (Gaybı ancak Allah bilir.) Bunu bilirsiniz, böyledir.
(...)
Sayfa 551:
HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum): Efendiler, ben de bir Türk'üm, öyle Misak-ı Milli'yi çizerken Türk, Kürt düşünmemiştik. (Gürültüler)
(...)
Sayfa 567:
ŞEREF BEY (Edirne): Gerçi efendiler, usul-, ceza Fransızca'dan yanlış tercüme edilmiştir. Teessüf ederim ki, bu beş senedir, bu memleketin adliye işlerini idare eden Ceza Mahkemeleri Usul-i Kanunu da yanlış tercüme edilmiştir. Bir misal ile açıklayayım: Gıyaben mahkum olan birisinin temyiz hakkı yoktur. Yalnız Temyiz Mahkemesi Başmüdde-i Umumisi (Başsavcı) yapar. Procureur (?) generali İstinaf Müdde-i Umumisi diye tercüme etmişlerdir. Halbuki Başmüdde-i Umumidir (Başsavcıdır). Size bir misalle söyleyeyim. Bundan ötürü adliye meselelerinde endişe edilecek bir şey yoktur. Yeter ki onlar doğrudan doğruya hakimiyetimize ait olan yargı hükmü tarafına ait olmasın. Ama demin muhrerem arkadaşımın söylediği gibi onlara lüzum yok.
(...)
Sayfa 568:
Milletin vekilleri Lozan'a karşı çıkıyor
(...)
Sayfa 578:
SIRRI BEY (İzmit): Yalnız Musul'un Güney Kürdistan'ın tesiri altında kalmasından, ileride ortaya çıkacak sakıncalar hakkında bir iki söz söyleyeceğim. Yarın orada şeklen kukla hükmünde, hayal kabilinden bir hükümet şekli meydana gelecektir. Bu bölgenin maddeten İngiltere'ye bir gelir kaynağı olabilmesini şimdiden göreceğim. Fakat İngilizler  bu bölgeyi yalnız bir gelir kaynağı olarak istifade emeli ile ellerinde bulundurmak istemiyorlar. İslam memleketlerinin alt ortasında ikinci bir anlaşmazlık merkezi meydana getirmek istiyorlar. Orada güya milli vasiflara sahip bir Kürt hükümeti teşkil ettiğini görür görmez, yarın komşumuz bulunan Irak'ın idaresi altında bulunna Kürtler'in buraya dahil olmaları için burada teşviklerde bulunacaklardır. Onu tamamladıktan sonra ve belki ondan evvel bizimle beraber çalışan ve bizimle beraber şimdi bu uğurda evlatlarını feda eden Kürtlerin dahi oraya katılmasına çalışacaklardır.
(...)
Sayfa 589:
"O işe Rufailer karışır": Anadolu'nun en eski tarikatlarından birisi olan Rufai tarikatının zikir ve ayinlerinde ateş önemli bir yer tutardı. Dervişler kızgın demirleri yalar, ateşte kızdırılmış kılıç ve şiş gibi şeylerlehüner gösterirlerdi. Bir gün (Yeniçeriler'in mensup olduğu) Bektaşi tarikatına mensup birine, "Erenler yangın var" demişler. Bektaşi dervişi oralı bile olmamış ve "O işe Rufailer karışır" demiştir. Bu söz zamanla bir deyime dönüşerek, işten kaçmak isteyenlerin bir tür sloganı haline gelmiştir.
(...)
Sayfa 598:
Amritsar: 1919 yılında İngilizlerin, sömürgeleri altındaki Hintlilere karşı yürüttükleri sistematik katliam. 13 Nisan 1919 tarihinde Hindistan, Pencap'taki Amritsar şehrinde 5 İngiliz vatandaşı isyan karşıtı tedbir olarak hazırlanan Rowlatt Tasarısı'nı protesto eden Hintliler tarafından öldürüldükten bir sonraki gün 14 Nisan'da tahminen 10.000'den fazla Hintli tasarıyı tekrar protesto etmek amacıyla Amritsar'da toplandı. Dağılmayı reddeden Hintlilere, İngiliz Tuğgeneral  Reginald Dyer'dan (1864 - 1927) verilen bir emirle Gurkha birlikleri tarafından ateş açıldı. Resmi rakamlara göre 379 Hintli öldürüldü ve yaklaşık 1.200 Hintli yaralandı. Bu katliamdan sonra Tuğgeneral sıkıyönetim ilan etti ve kendi emrettiği katliamın "sorumlularının bulunmasını" istedi. Birkaç "sözde sorumlu" kamçılandı ve olay kapatıldı. Tuğgeneral'in faaliyetleri İngiliz Avam Kamarası'nda ifşa edilse de, Lordlar Kamarası'nda desteklendi. Bir ordu konseyi, daha sonra katliamı "yargıda bir hata" olarak adlandırdı.
(...)
Sayfa 651:
YUSUF ZİYA BEY (Bitlis): Gün siyaseti ne demektir bilir misiniz? Arkadaşlar, bu siyaseti bilir misiniz nedir? Ben yaşayayım, ben rahat edeyim, bundan sonra gelenlerin canı çıksın, benden sonra gelenler nasıl isterlerse öyle yapsınlar demektir. Özetle, istiklal prensipleri ile bu Yüce Meclis, haşa ki, bu kanaati desteklesin, onun şanı, böyle giden siyaseti desteklemekten uzaktır.
(...)
Sayfa 653:
YUSUF ZİYA BEY (Bitlis): Arkadaşlar, İngilizler ölüleri arıyorlar, mezarlıklarını arıyorlar. Biz milyonlarca dirilerimizi ihmal ediyoruz. (Bravo sesleri)
(...)
Sayfa 654:
M.DURAK BEY (Erzurum): Türk, Kürt meselesi yoktur.
(...)
Sayfa 654:
YUSUF ZİYA BEY (Bitlis): Arkadaşlar İngiliz orada bir çıban çıkarmış, o çıbanla Kürdistan'ı kirletecekler. Buna mani olunuz arkadaşlar, mani olmazsanız hareket çok tehlikelidir. Allah şahittir. Ta Toros dağlarına dayanır arkadaşlar, İngiliz'in bütün temennisi, etrafındakileri oyalamak, uyutmaktır. Temennileri bundan başka bir şey değildir. Arkadaşlar Kürtler Sevr paçavrasını çok verdiler, fakat Kürtler korktular. Kürtler yanan kardeşleri gördüğü için çekildi. Yanaşmadılar arkadaşlar. Fakat bugün Musul'da alladı pulladı, bugün kukla vücuda getirdi. Kürt'ü kukla ile yıkmak istiyorlar arkadaşlar. Oyalayıcı, o göz boyayıcı kuklayı vücuda getirmişler, aldatıyorlar, İngilizler'in altını, o kuklanın mevcudiyeti çok iş görecektir arkadaşlar. Ben Musul'u istemiyorum arkadaşlar. Musul'u atıyorum. Musul'u kime verirlerse versinler, Süleymaniye'yi, Kerkük'ü almakla Türk'ün, Kürt'ün birliği onunla temin edilir. Ben Musul'u terk ettim, petrol'ü terk ettim. Fakat Türkiye'nin en mühim bir uzvuna yapılan bir aşıdan Türkiye'yi kurtarmak istiyorum. Arkadaşlar tekrar ediyorum, ben uzmanım, hem bildiğinizden çok uzmanım. Kürt'ün imanına vakıfım, rica ederim. Bu siyasetin cereyanına meydan vermeyiniz. Bu bakımdan sizi Allah'a, tarihe, tarihin huzuruna çıkardıktan sonra sözüme nihayet veriyorum.
(...)
Sayfa 663:
ALİ CENANİ BEY (Gaziantep): Osmanlı İmparatorluğu dağılmış ve bundan beş hükümet doğmuştur. Suriye, Irak, Ürdün, Filistin, Türkiye. Bu beş devlet, Osmanlı İmparatorluğu'ndan intikal etmiş olan borç ve mülkü tamamıyla taksim etmek zaruretindedir. Çünkü bir misali vardır ve aynı Müttefikler, bizimle harbe girmiş olan Avusturya hükümeti için aynen kabul etmiştir.
(...)
Sayfa 695:
Yeni Meclis
Mustafa Kemal'i başkan seçiyor
(...)
Sayfa 771:
Ve Lozan Barış Anlaşması TBMM'de kabul ediliyor
(...)
Sayfa 771:
Ret oyu verenler arasında; Yahya Kemal, Kılıç Ali, Mustafa Necati ve Şükrü Kaya gibi isimlerin yer alması dikkat çekicidir.
(...)
Sayfa 782:
HARİCİYE VEKİLİ İSMET PAŞA (Malatya): Arkadaşlar! Osmanlı borçları meselesi macerası bundan yetmiş sene evvel başlamıştır. Yani 1854'te başlamış, takriben 70 senelik bir devredir. Evvela 1854'ten 1874'e kadar yirmi sene müddetle birçok borç yapmışlar. Ondan sonra birçok mali muamele olmuş, borç indirimi yapılmış, bir daha borç indirimi yapılmış. Sonra 1890'dan 1914'e kadar borç yapılmıştır. Bu ikinci safhadır. Takriben devlet kasalarına bütün bu yetmiş sene zarfında 220 milyon lira kadar bir para girmiş, bu müddet zarfında kasalarımızdan çıkan para 170 milyon lira tahmin olunabilir. Harb-i Umumi başlangıcında 140 milyon lira borcumuz varmış. Benim edindiğim fikir borç alan bir defa borçlandıktan sonra mütemadiyen öder ve elli sene sonra hesap ettiği vakit takriben borç aldığı zamanki kadar borcu olduğunu görür. Osmanlı İmparatorluğu'nun gerek Mutlakiyet ve gerekse Meşruiyet ileri gelenlerinin mali siyaseti budur. Üzüntü vericidir. Elem sebebidir. Bize ağır yük yükletmişlerdir. Arkadaşlar! 70 seneden beri alınan bu paralarla yapılan yalnız Doğu demiryollarıdır. Elimizde ne kadarı var iyi bilirsiniz.
(...)
Sayfa 813:
150'likler listesi nasıl hazırlandı?
...
Ve...
Son olarak...
Burası, ne de olsa, övme'de de, yerme'de de, sınır tanımayan topraklar.
Dün Erdoğan'a sövgü'de sınır tanımayanlar, bugün övgü'de sınır tanımıyor.
"Padişah'ım çok yaşa!"
Normal nedir ne değildir?!
"Şeyh uçmaz, müritler uçururmuş" ise mesel, konjonktür'e binaen özenle yükseltilmekte olan Neo Saddam heykel'i ortada.
Nokta.

26 Temmuz 2017
@HayrullahMahmud

İnkıraz?!

İnkıraz?!

(ya da Akrep'in yaptığını istihbarat neden kendine yapar?!)

"Yaşam geriye bakarak anlaşılır, ileriye bakarak yaşanır." 
J. Keth Moorehad
(inkıraz
isim (inkıra:zı) eskimiş Arapça inḳirāż
isim Batma, dağılma, çöküş, yok olma, son bulma
"Taksim, hicret ve inkırazla harp arasında bırakıldık." - F. R. Atay)
...
DURUM
Haber şu:
Türkiye gazetesinden Fethullah Gülen’e destek
FETÖ Lideri Fethullah Gülen'in "15 Temmuz'u Atatürkçüler, ulusalcılar yapmış olabilir" sözlerine destek Türkiye gazetesinden geldi
http://odatv.com/turkiye-gazetesinden-fethullah-gulene-destek-2607171200.html
(...)
Yorum şu:
Sıfır Profil analiz.
Matruşka BOP operasyonunda final hamlesi.
İstihbari darbe.
Basit soru:
İstihbaratçı, istihbaratçı'yı ısırmaz mı?!
Hep mi fırıldak?!
TSK ile oynamaya, üzerinden fırıldak çevirmeye doymadınız mı?!
Nüans?!
Türkiye Gazetesi'ni ve/veya İHA'yı "İngiliz Haber Ajansı" diye okumak mümkün.
Odatv'yi ise MİT'in devrimci Alman kanadı, derininde ise Alaman cihad İslamcı ortaklığı diye kod'lamak mümkün.
İstihbarat, BOP'ta, ulusalcıları, 28 Şubatçıları, Erdoğan ile Gül arasında pay etti, sabah'tan akşam'a fırıldak çevirdi.
Silivri kumpas'ı.
Almanlar, Zapsu üzerinden Erdoğan'ı aldı, İngiliz ulusalcılarınıın üzerine sürdü.
Final sahnesinde de, İngilizler aynı Erdoğan'ı alıp Almanlar'ın, AB'nin üzerine sürüyor.
Bu mudur büyük siyaset?!
Türkiye'de siyaset neden hep böyle yapılıyor?!
İstihbarat'ın derinliklerinde saklanan cihad Alaman İslamcılar da, İngiliz & Fransız network'ü tarafından yönlendirildikleri için Atatürkçüler'den, laik'lerden nefret ederler ama basit şu soruya cevap veremezler:
Sizlerin İngiliz ulusalcılarından, İngiliz Müslümanlar'ından ne farkınız var?!
Ha Hasan kel ha kel Hasan!
Neden milli & ulusal iradesine hakim bir devlet yönetimi hayal edilmez de, hep bir kucaktan kalkıp bir başka kucağa oturma, oturtma özlemi içinde yanıp tutuşur, malum zevat.
Basit soru:
MİT mi Gökçek'in kucağında raks'ediyor, yoksa Gökçek mi MİT'in?!
Kucak dansı her yerde kucak dansıdır, "Tango" ise hür irade'nin raks'ı.
"İngiliz seter" AKP'yi, BOP kapsamında MİT, CIA'nın Gehlen ekibi kurdu.
Ak Partililer, "Hayır onlar değil parti'yi biz kurduk" iddiasındalar ise makas'lar ortada, kelle'yi kurtarsınlar da görelim.
Kaldı ki, Blair'in anıları ortada, Londra kimlerin ellerinde nasıl yönetiliyor sır değil.
Gördüklerinin yarısına.
Basit soru:
Erdoğan kendi hür iradesi ile hareket ediyor ise neden İngilizler adına Almanlar'a, AB'ye posta koyuyor, bu işte çıkarı nedir?!
(Kazan & Kazan ise hangi kazan?!)
S 400'ler kime karşı kullanılacak ve/veya taşeron savaş'ta "TSK" hangi mecburiyetler adına "taşeron asker" yapılmak isteniyor?!
Zapsu'nun Silivri kumpas'ındaki rol'ü nedir?!
Demem o ki:
Gülen / Erdoğan arasındaki ayrışmada, Erdoğan'dan yana saf tuttuk.
Ama bu Erdoğan'a açılan sonsuz bir kredi değil.
Basit soru:
Erdoğan'a Türkiye'nin rota'sı ile oynama hakkını kim verdi?!
Kaldı ki, her şeye FETÖ denilecek ise NATO da, AB de, Batı Roma da, bu bakış açısına göre FETÖ.
Abartmamak lazım.
İstihbaratçı kurnazlığı, yaftalaması diye geçiştirmek mümkün mü?!
Değil.
Her şey FETÖ'den ibaret ise Gülen'ciler zehirli sarmaşık gibi devlet'i dolanırken MİT'çiler neden uyumuş?!
Zapsu üzerinden Erdoğan yönlendirilirken, Silivri kumpas süreç'inde "bu davanın savcısıyım" derken FETÖ'den aldığı akıl ya da emir'e binaen mi konuşuyordu?!
MİT neyin peşinde?!
Genelkurmay Başkanı "Terörist" diye içeri toplanırken MİT neden üç maymun'u oynamış?!
FETÖ'cüler herkesi aldı MİT Müsteşarı'nı alamadı ise fırıldak hikaye, MİT Müsteşarı'na FETÖ'nün kazan & kazan'ı diye bakmak mümkün değil mi?!
Genelkurmay Başkanı'na güç'ü yetiyor ama MİT'e yetmiyor, fazla sırıtmıyor mu?!
15 Temmuz adım adım gelirken, FETÖ'nün anlı şanlı yüzleri yurtdışına nasıl kaçmış, kaçmasına kimler izin vermiş?!
Sözde FETÖ itirafçılarını MİT neden korumaya almış, şimdiye kadar bu itirafçılardan elde edilen bir fayda var mı?!
Silivri kumpas süreç'inde malum isimlerin yazdıkları yazılar hala arşiv'de duruyor; o yazıları yazan kim, kendileri mi istihbarat mı?!
İstihbarat'ımız bu kadar güçlü ise neden boyumuzdan büyük BOP'tayız!?
Gökçek, Ağaoğlu vb isimler sorguya alınmadan, çerezci, baklavacı, derin dondurucu ile mücadele ederek, avanta vereni salarak, FETÖ'yü bitirmek mümkün mü?!
FETÖ dediğiniz yapı, Erdoğan'ın bazı sır'larına sahip ise süreç'e nasıl bakmalıyız?!
FETÖ'den Gökçek'e, Erdoğan dokunamıyor ise neden?!
Türkiye Gazetesi'nde o yazıyı yazan şerefsiz, hangi istihbarat'ın köpeği?!
El cevap: Siemens Gökçek'in köpeği.
Aynı soru yeniden:
Gökçek mi MİT'i yönetiyor, MİT mi Gökçek'i?!
Odatv açık seçik yazmak varken neden kulağı tersten göstermiş?!
Nüans?!
Bir yanda Gülenciler, diğer yanda Erdoğan'cılar almışlar araya Bahçeli'yi, Kılıçdaroğlu'nu, Demirtaş'ı; Atatürk Türkiyesi ile dalgalarını geçiyorlar.
Tablo bu.
İstihbari şaka ise hiç de gülünç değil.
Hasılı:
Topaç'ın çekirge'si vs.
BOP'ta çevrilmedik fırıldak kalmadı.
Her iki cenah da kirli.
Gülen'e bakıp, Erdoğan'ın Türkiye'yi sürüklemek istediği yön'e savrulmak olmaz.
Erdoğan'ın mecburiyetleri, Ak Parti'yi bağlar.
Gülen'in mecburiyetleri cemaat'in içini bağlar.
İstihbarat'ın işi yaltaklanmak değil, güvenlik için istihbarat üretmek.
Sorun çözmek için farklı bakış açılarına ihtiyaç var ise malum açılar olmasa gerek.
AKP iktidara gelirken ve sonrasında hatta şimdilerde, ABD'de, Avrupa'da milyonlarca dolar ve hatta milyarlarca dolarları bulan paraları akıttıkları think thank'lerin isimleri sır değil.
Diplomasi ticareti üzerinden hangi ABD'li, Avrupalı diplomat'a, Başbakan, Dışişleri Bakanı'na verdikleri (demeç) katkıya binaen, ne kadar telif ödenmiş çok yazıldı, altı çizildi.
Rahmetli Birand'ın iyi bildiği işlerdendi.
Ezcümle:
Yol bitti.
Akrep sokacak bir şey bulamaz ise sonunda kendini sokarmış, istihbarat'ın son çevirdiği fırıldak bu hikaye.
Atatürk Türkiyesi, Atatürkçülük, Erdoğan ile Gülen arasında çekiştirilecek bir şey değil.
Önce bunu Odatv'ciler anlasın, sonra Gökçek'in iti üzerinden fırıldak çevirecek iseler bir kez daha düşünsünler.
Kırk tilki'nin kuyruğundan mülhem istihbarat'ın kuyrukları birbirine sürtüyor.
Süreç çok sert ve de ciddi.
Muhakkak, kim ne hak ediyor ise süreç'in içinden hak ettiği cevabı alacaktır.
TSK ile oynama, Topaç'gil familya üzerinden oynatma dönemi bitti.
Kılıç çeken, kılıç'la ölür.
Bundan sonraki süreç'in her aşaması ölümcül.
Kim hangi istihbari şaka'yı yapmak istiyor ise yapsın, bedeline de katlansın!
Güç'e tapanlar için son not:
Güç hiç tahmin etmediğimiz yerde.
Nokta.
...
Arşiv'den (30 Temmuz 2015) DURUM ANALİZ
Yeni bir "Dünya" kuruluyor ise Türkiye 'Hangi Dünya'nın içinde yer almalı!?
Elcevap:
Bir düşünce'ye göre, Putin, Avrasya, Şanghay beşlisi safında yer almalı!
http://odatv.com/n.php?n=o-beyanatlari-rulo-yap-ve-k.clarina-sok-3007151200
Sebep?!
Erdoğan'ın "AKP'nin mecburiyetleri" yüzünden.
Başka?!
"Orantısız Batı karşıtlığı" ya da "Orantısız Doğu sevdası", ayakları yere basmayan sos'yalist düşünceler!
Bavyeralı dürtmesi.
Soru ortada:
SSCB neden çöktü, Çin nasıl ayağa kalktı, Putin'i yükselten rüzgar'ın arkasında demokrasi, "yeni medeniyet projesi" mi var yoksa "BOP matruşkası" kapsamında (PRUSYA) Alman'ın "enerji bazlı yeni dünya düzen'i arayışları" mı?!
Hikaye budur.
Real politik.
Yani?!
ABD, AB'ye karşı çıkan Putin & RTE denklemi, "Şanghay beşlisi" kardeşliği, Türkiye'ye ne getirir, Türkiye'den ne götürür!?
Dikkatle eğilmek, irdelemek lazım.
Yani?!
"Şanghay beşlisi" operasyonu da Varyag'ı boğazlardan geçiren derin Alman ya da Avrupa operasyonu!
'Stratejik akıl'ı veren Bavyera.
Hikaye, enerji üzerinden üretmeden tüketmek ise Türkiye'nin BOP'taki hali ortada.
Yozlaşma.
Ne "dindar" eski parmağı gümüş yüzüklü dindar'a benziyor ne de Atatürkçü, eski Atatürkçü'ye!
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ertugrul-ozkok_10/yuzde-100-cop-tenekesine-mi_29680150
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/omur-gedik_119/1100-euro-ya-kufur-yemek_29673843
http://www.medyaradar.com/ayse-arman-costu-yine-en-guzeli-kahkaha-atarak-sevismek-haberi-164925
http://odatv.com/n.php?n=susluman-turkiye-3007151200
"İngiliz / Fransız ekolü" vakti zamanında 'genç cumhuriyetçi nesil'e "at gözlüğü" takmıştı, Fransız kadar iyi Fransızca konuş, İngiliz kadar iyi İngilizce konuş ki, aydın olasın eski dönemin güldürmeyen "sömürge aydın" şakası, o ayrı konu, ne var ki, BOP'ta "Alman ekolü" geldi, dinci'yi de kemalist'i de "materyalist" yaptı, bugünün maraz'ı.
İki yüzlü Roma Tanrısı Janus, materyalist Müslüman'ın da Tanrısı oldu, ateist'im diye rüzgar yapmayı seven solcu'nun da.
MHP / BBP fark etmez, ülkücülerin halini sorma gitsin, "Mankurtlaşma" nedir diye sorsan cevap verecek çok ama ayna'ya bakmak her nedense kimsenin aklına gelmiyor!
Demem o ki:
Solcuyum deyip, sonra da gerçekliği olmayan "Atatürk dönemi şöyle güzeldi böyle güzeldi" diye güzelleme yapmak, ne kadar akılcı?!
Gazi dönemi, çöken parçalanan bir imparatorluk'un zorlukları üzerinden yükseldi.
Gazi, Osmanlı'nın borçlarını üzerine almış, yüklenmiş ve 1. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan "real - politik" üzerinden "devlet politikasını" (Çankaya) oturtmuş.
Türkçesi, Lozan üzerinden İngiliz ve Fransızla uzlaşmış, sulh olmuş.
Sykes -Picot realitesi!?
Anlaşılmadı, daha açık söyleyelim:
Kitabın adı: İkinci Adam, İsmet İnönü (1884 – 1938)
Yazar: Şevket Süreyya Aydemir
“Cild I”
Sayfa 33, 34, 35:
1826’da –çürüyen- “Yeniçerilik” -teşkilatı- kaldırılınca “Osmanlı Devleti” tamamen ordusuz kaldı.
1828’de, Osmanlı donanması Navarin’de mahvedildi.
Mehmet Ali Paşa, isyan bayrağını açıp Anadolu’yu da istilaya kalkışarak Kütahya’ya kadar gelince, İkinci Sultan Mahmud bu sefer de Ruslar’dan asker istemek zorunda kaldı.
5 Nisan 1833’te öncü olarak 15 bin kişilik bir Rus Ordu’su Boğaziçi’nde, Beykoz kıyılarına ayak bastı.
Bütün bu şartlar içinde ortada bir “Osmanlı devleti kalmış ise” bunun nedeni Alman Mareşali Helmuth Von Moltke’nin dediği gibi, bu devletin mirasını paylaşmakta, mirasçıların ittifak edememelerindendi.
Yani gene Moltke’nin dediği gibi Türkiye’yi yabancı devletler inkıraz (Batma, dağılma, çöküş) durumuna getirmiş ve onu gene yabancı devletler kurtarmış!
1839 Tanzimat Hareketi’nden sonra bir nizam ordusu için gayretler sarf edildi. Askeri eğitim müesseseleri açıldı.
Sultan Aziz içeride iktisat ve sanayi temeline dayanmasa bile (Fransızların isteği ile HM) büyük bir donanma kurdu!
1876’da tahta çıkan II. Abdülhamit’in ‘Padişahlık’ından az sonra patlayan 1877 – 1878 Osmanlı – Rus harbi yenilgiyle bitmekle beraber, Osmanlı Ordusu Kafkasya ve Balkanlar’da başarı gösterdi.
23 Temmuz 1908 ihtilaline kadar süren ve gittikçe derinleşen koyu, hareketsiz, uyuşuk bir istibdat idaresi altında, başta Ordu olmak üzere bütün devlet yapısı kağsadı, çöktü!
Demem şu ki:
Final süreç'i kapsamında, Derin Avrupa soruyor:
"Eksen tercihiniz nedir?"
Görüldüğü üzere, Ak Saray'ın, Doğu Alaman MİT'in tercihi Putin'den, Doğu Alman Bavyera'dan, Şanghay beşlisinden yana.
Mümkün!
Londra ya da NATO, Batı Alaman MİT'in tercihi, Davutoğlu'nun tercihi ise çöken Londra, Paris'ten yana!
Mümkün.
Yani?!
"Doğu Alman / Batı Alman kısırdöngüsü"!
Bu noktadan bakılacak olursa:
NATO, Davutoğlu'na kapı'yı gösterdi, kayan eksen kapsamında "ABD ile sorununuz var", dedi.
ABD'nin, Davutoğlu ile ilgili soru'ya verdiği cevap ortada, tekrarı yersiz olur.
http://www.evrensel.net/haber/106764/abd-disisleri-sozcusu-davutoglunun-abdde-oldugundan-haberim-yok
http://www.haber7.com/siyaset/haber/651645-wikileakste-erdogan-davutoglu-tanimi
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/selim-yalciner/wikileaks-ahmet-davutoglu-basbakan-36360
Doğu - Batı Alman kısırdöngüsü kapsamında enerji bazlı "Urla / Bağdat Caddesi" yakınlaşması.
Sözün özü:
1900'lerde, Batı kendi arasında uzlaşamadığı için Türkiye Cumhuriyeti yükselmiş ise basit soru şu:
Aynı Batı bugün Türkiye'nin tasfiye edilmesi, parçalanması konusunda bir uzlaşı içinde midir?!
Elcevap:
Eğer öyle olsaydı, Türkiye çok'tan tasfiye edilmişti.
En akıllısı, ordusu Silivri'ye tıkılmışken plaj'da direniyordu.
En sert muhalefet yapanı, Erdoğan'a çakıp tapu koleksiyonuna yeni eserler katıyordu!
Yani?!
Mustafa Kemal, "real politik" üzerinden bir mücadele verdi, devlet kurdu.
Dönemin Avrupası da, Avrupa ile Asya arasında köprü ülke olan Anadolu'nun "bataklığa dönüşmesi" çıkarına uymadığı için yeni kurulan cumhuriyet ile uzlaştı.
Kazan & Kazan.
1923'te kurulan devlet "Bağımsız" devlet'ti derken, hayalci olmamak lazım, iç işlerinde bağımsız dışarıda Londra'ya (Paris) bağlı bir devlet idi.
Öyle olmasa, II. Dünya Savaşı öncesinde Çankaya'ya çıkan İsmet Paşa, Londra'ya bağlı üç bakanı değiştirip, aynı hükümet'le yol'a devam etmezdi.
Tarih'in müsvedde kağıdının kenarlarına şarki oryantal süsleme yapmak, o sayfada yazılı olan satırların ne değerini yükseltir ne de düşürür.
Net olarak durumu şöyle izah etmek de mümkün:
Ak Saray ya da mevcut TBMM, terörle mücadele edemez, çünkü hepsi de kukla, süreç'te avlanmış, deli gömleği giydirilmiş, AKP ile aynı değirmenden su içmişler, delirmişler, işgörmez haldeler, diye bakmak da mümkün.
Şöyle bakmak da mümkün:
Terör'ün ortaya çıkma sebebi, AKP'nin kaydırdığı "ABD, AB eksen'i" ise "Türkiye borçlu olduğu için ABD'den AB'den izin almadan terörle mücadele edemez" demek, abesle iştigaldir.
Laik insan zekasına hakarettir.
Yani?!
PKK, IŞİD, CIA, MI9 tarafından yönlendirilen aparatlar ise ve de AKP, Rusya'ya, Çin'e doğru yürüyor ise yaşanması gereken süreç yaşanıyor diye bakmak en akılcı olanı!
1979 + süreç'i.
Netice:
Sadece Türkiye'de değil, küre'de hazcı bir nesil oluştu!
Öve öve bitirilemeyen Rus oligarkların paçozluğu, yere yere bitirilemeyen ABD, Avrupa'daki çürümüşlükten farklı mı?!
Re'aksiyon, aksiyon değildir.
Çin'in demokrasi tanımlamasında neler var ya da Erdoğan'dan daha kibarlar mı?!
Yani?!
Erdoğan'a karşı olup Doğu'nun diktatörlüğüne, "kapalı toplum" modeline özlem duymak, süreç'te Mehmet Akif'in Mısır'da yaşadığı şok'un benzerini yaşatır; Etiler, Bebek, Nişantaşı, Levent solcuları'na.
Denemesi bedava, meraklısı var ise buyursun Rusya'ya, Çin'e, Hindistan'a, İran'a yerleşsin.
Derisini değiştiremeyen yılan ölür ise "Batı yeni'den deri değiştirme sürecine girdi", diye bakmak mümkün.
BOP'ta ortaya çıkan bir nesil, değişen deri ile birlikte kaybolacak.
Sancı, deri değiştirme sancısı.
Real politik tümce şu:
Bütün bu şartlar içinde ortada bir “Osmanlı devleti kalmış ise” bunun nedeni Alman Mareşali Helmuth Von Moltke’nin dediği gibi, bu devletin mirasını paylaşmakta, mirasçıların ittifak edememelerindendi.
Yani gene Moltke’nin dediği gibi Türkiye’yi yabancı devletler inkiraz (Batma, dağılma, çöküş) durumuna getirmiş ve onu gene yabancı devletler kurtarmış!
Yani?!
Kaos'tan çıkacak yeni düzen arayışları!
Yani?!
Batı içindeki bir link yine Türkiye'yi batıran, çıkaracak olan da yine Batı içindeki bir başka link!
"Derisini değiştiremeyen yılan ölür" benzetmesi üzerinden Avrupa'ya bakılacak olursa, I. Dünya Savaşı'nın rövanş'ı alındı, yeni süreç inşa ediliyor diye bakmak mümkün.
Real politik.
"Bugün aslında dün"dü ise süreç ortada.
Post modern savaş'ta "Neo 1919" + 1920...
Yani?!
Yeni "Çankaya matematiği" oluşuyor, küresel aksta.
O günkü şartlar nasıl, mazisi olmayan "Çanakkale"de büyük başarı elde etmiş Mustafa Kemal'in önünü açmış, onun eli ile Samsun'dan "kurtuluş ışığı"nı göstermiş ise bugünkü "ziya" da ortada!
Hadi Almanlar'ın gönlü de olsun, altını çize çize yazalım, Alman 'genelkurmay başkanı'nın Osmanlı Ordusu'nu yönettiği, Çanakkale'deki savaşı planladığı, Çanakkale'de Mustafa Kemal'in üzerinde bir Alman generalin olduğu, "Alaman Cihadçı" ya da Teşkilat-ı Mahsusa'dan İslamcı Enver Paşa'nın da Mustafa Kemal'in üstünde olduğu bir denklemden "Gazi" nasıl çıktı?!
Real politik ya da şartların dayatması!
NATO tarafından yönlendirilen ordu, siyaset matematiği gibi bir matematik!
Bazı süreçler vardır ki, hoşa gitmeyen adamlar olsa da, işi bilenlerle yürümek zorunda kalabilirsiniz.
Enver Paşa, Almanların dediğini yaptığı için makam sahibi oldu, yetenekleri nedeni ile değil!
"Biat"çılık.
"1 şey değişti", İstanbul bu defa İngilizler tarafından işgal edildi, her şey değişti, Enver Paşa koltuğunu kaybetti.
Yani?!
Gazi'nin makamı yoktu, ülke İngiliz, Fransız, İtalyan vb işgali altındaydı; ne zamanki Gazi VATAN'ı kurtardı, çağın ruhuna hitap eden bir devlet yönetimi kurdu, sonra makamı oldu.
Ülke Alman işgali altındaydı, Enver Paşa'gillerin makamı vardı!
Almanlar gitti, makam da gitti.
Böyle bakmak da mümkün.
Önemli olan Alman, İngiliz, Rus, ABD, Fransız, Çin vb adreslere yaslanmak değil, kendi milletine yaslanmak, real politik üzerinden Gazi gibi "Tango" yapmak.
Enver Paşa, tango yapmadı, aklını da bedenini de Alman'a teslim etti, halay çekti, kaybetti.
Ezcümle:
"Duygularından arınmış, sakin, serinkanlı, kayıtsız savaşçı kazanır, hırslı talih avcısı değil!”
“Muzafferler önce kazanır, sonra savaşırlar. Yenilenler önce savaşır, sonra kazanmaya çalışır.”
“Derin ilke bilgisi görmeden bilir, Yol’un güçlü uygulanımını çabalamadan elde eder. ‘Derin Bilgi’, kapının dışına çıkmadan bilmek, pencereden bakmadan gökyüzünün yolunu görmektir. Güçlü eylemse, tüm durumlara uyarlanarak daha da güçlenmektir.”
Sun Tzu
“Bir ülkenin, tarihi bir anında, eğer şartlar bir adamı ön plana çağırıyorsa, eğer şartlar onun basacağı basamak taşlarını, onun geçeceği yola daha önceden döşemişse, o adamın yolunu kesmek artık mümkün değildir.”
Şevket Süreyya Aydemir, “İkinci Adam - İsmet İnönü”, II. Cilt (1938 – 1950)
Nokta.

26 Temmuz 2017
@HayrullahMahmud