1 Ocak 2015 Perşembe

"Alman Çeşmesi" ak'maz oldu ve/veya Putin isterse Erdoğan NATO'dan çıkar mı?!

"Alman Çeşmesi" ak'maz oldu ve/veya Putin isterse Erdoğan NATO'dan çıkar mı?!

"Renkler solar, tapınaklar harap olur, imparatorluklar çöker fakat doğru sözler ayakta kalır."
Edward Thorndike
...
DURUM
Nükleer soğuk harp!?
İsrail / İran makas'ı kapsamında, Rusya / ABD arasında "it dalaşı".
Çok sert.
Soru şu:
Kuzey Kore, Obama'ya 'maymun' dedi ise AKP'nin bu yeni durum'daki saf'ı nedir?!
Kuzey Kore, İran, Çin'i arkalayan Putin'in saf'ında mıdır ve/veya daha açık ifade ile "Soçi Antantı" kapsamında, Putin'in ricası üzerinden, "Türkiye'yi NATO'dan çıkmaya mı hazırlamaktadır?"!
Elcevap:
Kayan eksen nedir, ne değildir?!
Meteo: 27 Mayıs / 28 Şubat.
LARP.
Nokta.
...
Kitabın adı: BIG BOSS
Neo Türkiye'nin Panzehiri Hafızadır
Yazarı: Mustafa Hoş
Destek Yayınları
Aralık 2014
19 TL
280 sayfa
(...)
Sayfa 67:
ÜLKER GRUBU: KASTETTİĞİ SERVETİ BİZİM SAYEMİZDE YAPMASI MÜMKÜN DEĞİL
(...)
Sayfa 77:
Recep Tayyip Erdoğan'ın "mal varlığı" davasında verilen beraat kararını temyiz etmeyen eski Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, sonradan da Adalet Bakanlığı Müsteşarı olan Fahri Kasırga.
(...)
Sayfa 116:
"Kravatlı ve çağdaş görünümlü Erdoğan'ı, Erbakan'a tercih ederim."
Morton Abromowitz
"Türkiye, Avrasya'da bir incidir. ABD, global bir güçtür veglobal çıkarları vardır. Böylesine önemli bir bölge ile ilgilenmeme lüksüne sahip değildir."
ABD Büyükelçisi Mark Paris
(HM'nin not'uGülen'giller hem sakallı hem de kravatsız! Fetullah Humeyni! İran laik olacak derken, Türkiye radikalleşiyor, eksen kayıyor!)
(...)
Sayfa 123:
Bir kaynağım kozmik oda bu mektubun imha edildiğini söyledi; hatta o kozmik odada başka mektuplar da olduğu bilgisini verdi.
Ayrıntılar için 14 Ocak 2008 tarihinde Hasan Pulur'un köşe yazısına bakalım; köşenin başlığı:
"Amerika'ya giden bir mektup..."
(...) Geçenlerde Prof. Erol Manisalı'nın son çıkan kitabı, AKP, Ordu, Amerika Üçgeni'ndeki Türkiye'yi okurken birden hayrete düştük, hani bazı keskin kalemlerin 'Dehşete düştüm' demesi gibi, biz de hayrete düştük, "Bu olacak iş mi?" diye...
Demek oluyormuş.
Bir mektup yazan Recep Tayyip Erdoğan, muhatabı ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, mektubun yazılış tarihi 3 Kasım 2002. Tayyip Erdoğan, henüz başbakan değil, yasaklı olduğu için seçime girememiş, partinin başkanı ama, Başbakan şimdiki Cumhurbaşkanı Gül...
Türkiye'den Amerika'ya giden mektupta şöyle deniliyor:
"Değerli Wolfowitz,
Ülkelerimiz arasındaki ortaklık ve dostluğun gelecekte de sürmesi için mesajımı ortak dostlar aracılığı ile doğrudan size ulaştırıyorum.
Seçim sonuçlarının bizim Genelkurmay saflarında biraz rahatsızlık yaratmış olabileceğinden, resmi konumunuz gereği hiç kuşkusuz haberdarsınızdır. Bilmenizi isterim ki, onların Türkiye'nin müreffeh ve dünya topluluğunun güvenilir bir üyesi olması ümitlerini parti ve ben de paylaşıyoruz. Ve geçmişte hiç olmadığı kadar birleşmiş olan ülkelerimizin çıkarları için en iyisi olacak şekilde birlikte çalışacağımız düşüncesindeyim. 
Bu amaçla Orgeneral Özkök ile mümkün olduğu kadar kısa sürede özel bir toplantı yapabilmeyi ümit ediyoruz. Özel cep numaramız şudur: 0532 7......
Sizinle kişisel olarak görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
En iyi dileklerimle.
R. T. Erdoğan
Genel Başkan"
Böyle bir mektup sizi şaşırtmaz mı?
Bu mektup, yazılışından iki yıl sonra 14 Ocak 2004'te "Star" gazetesinde yayımlanıyor.
Prof. Erol Manisalı'nın yorumu şöyle:
"Türkiye'de seçimleri kazanmış partinin genel başkanı ABD'li devlet adamından, kendi Genelkurmay Başkanı'yla özel bir görüşme ayarlamasını istiyor; kendisini Amerika'ya bu kadar yakın hissedebiliyor. (...) Bu mektup AKP'nin iktidara gelişinde ABD misyonunu çok açık ortaya koyuyor. AKP üst yönetimi kendilerini ABD'ye bu kadar yakın hissedebiliyor."
(HM'nin notu: Görüldüğü üzere adımızı anmamaya yeminli olan medya salt AKP'li medya değil, AKP'ye muhalefet ettiğini iddia eden merkez medya ve kalemler. İsim, kaynak belirtenler için hassaten teşekkürler. Ne var ki, hikaye 2007 sonrasından ibaret değil vesselam.)
(...)
Sayfa 127:
Alon Liel, AKP için şartların nasıl olgunlaştığını, Kemalizm yerine Erdoğanizm olacağını söylüyor:
(...)
Sayfa 176:
İŞADAMLARI NASIL SİNDİRİLDİ
(...)
Sayfa 177:
İnan Kıraç tek başına AKP Genel Merkezi'ne geldi. Randevu saat 20.00 olarak belirlenmişti. Bekleyiş tam 1,5 saat sürdü. İnan Kıraç, daha sonra yaptığı açıklamada "1,5 saat bekletilmenin doğru olmadığını" söyledi.
(HM'nin notuHer şey Uzan'la başladı. Korku İmparatorluğu'nu yıktıklarını iddia edenler, Turkuvaz Korku İmparatorluğu'nu inşa ettiler. 5020 sayılı yasa'yı anlamadan, anlatmadan işdünyasının nasıl etki altına alındığını ortaya koymak mümkün mü?! 2007 seçimleri öncesinde oynanan kazan & kazan oyunu ve/veya aman ağzımızın tadı bozulmasın! Şimdi yeni bir moda var, AKP, Erdoğan her şeyi tek başına yaptı! Oysa ki, işdünyası karşı devrimciler ile kazan & kazan oynamamış olsa idi, AKP, Gülen devlet'i ele geçirebilir miydi?! Hikaye kömür, un çuvalı yardımından ibaret değil, yağmalanan milli / ulusal sermaye nakit merkezleri de cabası! "Aman bir yedik bir yedik, bir gezdik" vb sorma gitsin medyası. Neo Lale Devri Pres!? Dünya gidiyor kıyamet'e, nerede bunun süs'ü, püs'ü vaveylası! "Laik olmadan da olur", denilerek geçen bu kaçıncı yılbaşı!?
(...)
Sayfa 187:
ALİ DİBO ADALET BAKANI, 
RIZA'NIN ÖNÜNE YATAN İÇİŞLERİ BAKANI
(HM'nin notu: Ali Dibo skandalını ortaya çıkartan gazeteci Şükrü Küçükşahin'dir ama nüans şurada: Hürriyet yönetiminin isteği üzerine haber kaynağını deşifre etmiştir. Devlet memuru Yaşar Artar, bu yüzden soruşturma geçirmiş, sürülmüştür. Küçükşahin, haber kaynağını kişisel ve/veya kurumsal pozisyonunu korumak, AKP'ye karşı "kim sırdırdı" diye sorulduğunda cevap vermek için harcamıştır. Hikaye bu ise o zaman Ali Dİbo skandalına dair bir şey yazılacak ise artık Yaşar Artar'ın adını da açık seçik yazmak elzemdir. AKP ile mücadele 17 / 25 Aralık parantezine sıkıştırılacak kadar basit, medyatik gazlama işi değildir. AKP döneminde ciddi mağduriyetler yaşandı, hikaye mini etek, içki, Altan biraderlerin yazı çizi, Hasan Cemal'in PKK'ya övgü hikayesi kadar basit değildir!)
...
Kitabın adı: ABİM DENİZ
Hiç yayınlanmamış mektup ve fotoğraflarla HAMDi GEZMİŞ'in anıları
Yazarı: Can Dündar
Anlatı
Can Sanat Yayınları
1. basım: Kasım 2014, İstanbul
Yayına Hazırlayan: Emre Taylan
22 TL
480 sayfa
(...)
Sayfa 11:
Bu kitap, abim hakkında yanlış bilinen konuları da düzeltmeye vesile olacaktır:
Bunlardan bir tanesi doğum tarihidir. Zira kitap içindeki çeşitli nüfus kayıtları ve kendi mektubundan da açıkça görüleceği üzere, abimin doğum tarihi 27 Şubatdeğil 28 Şubat 1947'dir. 
Yeri gelmişken burada başka bir konuyu da belirtelim. Çok konuşulduğu üzere, abimin mahkemedeki savunması veya başka bir ad altında herhangi bir ses kaydı da bulunmamaktadır. İnternette dolaşan ses kaydı, 70'li yıllarda kim olduğunu bilemeyeceğim bir kişi tarafından canlandırma amacıyla kasete kaydedilmiştir.
(...)
Sayfa 166:
1969 Haziran'ıyla birlikte, Deniz Gezmiş açısından da bir dönem bitti. 
Alman Çeşmesi üzerinde konuştuğu, sonra binlerce arkadaşıyla birlikte yürüdüğü, sloganlar attığı, polisle çatıştığı o gün, sokakta, meydanda çözüm aradığı son gündü adeta...
Eğitim reformu, özgür üniversite, bağımsız ülke talepleri karşılık bulmuyordu. Okuldaki eylemler, boykotlar, işgaller yetmeyince, tepkileri, üniversite kampüsünü aşmış, sokaklara, meydanlara taşmış, şiddete bulaşmıştı.
(...)
Sayfa 231:
Oğlum Deniz, 
Sana "Ermeni" demişler. Sen de "İt ürür kervan yürür", demiş, geçmiştin. Bana sorsaydın anne tarafından deden, Balkan Savaşı'na askeri lise öğrencisi olarak katılmış, Kurtuluş Savaşı'nda da yaralanmış ve İstiklal Madalyası almış şerefli bir subaydır.
(...)
Sayfa 232:
Oğlum Deniz, 
Bütün bunları yazarken içimin kan ağladığını tahmin edersin. Bu duyguyu sen değil, yalnız baba olanlar bilir. Sağlıklı, yakışıklı, boylu poslu bir delikanlı idin. Sen gelecekten, biz de senden neler beklerdik. Nasıl oldu da seni bu hale getirdik? Suça itmek için elimizden gelen her şeyi yaptık. Başta üniversitenin büyük hocaları, ana, baba, bizler, toplumun her kesimi, politikacılar ve tüm yönetim sorumluları... Anlamadık seni; anlamak işimize gelmedi, çıkarlarımıza aykırı düştü! Her çıkış yapışında kendi hesabımıza bir yararlanma yolu aradık senden… 
Hâlâ öyle değil miyiz? Bak bizim felaketimizin üstünde kâşâneler kuranların ağızları kulaklarında... Her öğrenci kurşunlanmasında, ‘Darısı diğerlerinin başına’ diye demeç veren çok muhterem usule uygun banka soyguncusu bile şimdi ne parlak demeçler hazırlar bilinmez. 
...
Kitabın adı: ÜLKELERİN TARİHLERİ
ULUSAL KİMLİKLERİ NASIL OLUŞTURULDU?
Derleyen: Peter Furtado
Çeviren: Şahika Tokel
Yapı Kredi Yayınları
1. baskı: Temmuz 2014
320 sayfa
70 TL
(...)
Arka Kapak:
Küresel tarihler, genellikle tek bir yazarın ve tek bir perspektifin dar açısından yazılır, bu da kaçınılmaz olarak önyargıya yol açar. Peki, dünyanın farklı ülkelerindeki yazarlar ve vatandaşlar kendi tarihlerini nasıl görmektedirler? Bakış açılarını hangi temel olaylar ve etkiler şekillendirmiştir? Yabancı yorumcuların görüşleri ne kadar doğrudur? Ülkelerin Tarihleri, ulusal tarihleri "içeriden bir bakışla" anlatan ilk kitaptır. Yirmi sekiz ülkeden yirmi sekiz önde gelen yazar ve araştırmacı, kendi ulusal tarihinin düşünce ve araştırma ürünü, merak uyandırıcı ve çoğu zaman coşkulu bir tarihçesini sunuyor. Ülkeler, her kıtayı ve her devlet biçimini temsil edecek biçimde seçildi: büyüklü küçüklü olgun demokrasiler, dinsel otokrasiler; binlerce yıldır var olan devletler ve 20. yüzyıl gibi yakın bir tarihte doğanlar. Bu ülkelerin tamamı dünya nüfusunun üçte ikisini oluşturur. Örneğin ABD'de ulusun "tarihsiz olduğu" miti hâlâ güçlüdür; fakat Çin'de tarihin üç bin yıllık emperyal otoriteyi meşrulaştırmakta önemli rol oynadığı görülüyor. Avustralya, Rusya ve Japonya gibi birbirinden çok farklı ülkelerde, ders kitaplarının içerikleri üzerine "tarih savaşları" şiddetle sürüyor. İran ve Mısır gibi ülkeler, günümüzde hiçbir biçimde karşılık bulamayan ihtişamlı tarihleriyle kutsanmış ya da lanetlenmiştir; Almanya gibi ülkelerse yakın geçmişin ıstırabına yaklaşmanın ve onunla uzlaşmanın yollarını bulmalıdır. Dünyamıza hem renk katan hem de onu tehlikeye atan kültürel ve siyasi farklılıkları anlamak için bu temel ulusal hikâyelerin değerini bilmeliyiz. Önemli olayları listeleyen zaman çizelgeleri ve geniş bir yelpazede, itinayla seçilmiş illüstrasyonlar çeşitli ve geniş kapsamlı açıklamaları desteklemektedir. Düşünmeye yönelten bu güvenilir ve özgün kitap Modern Çağ için elzem bir başucu kitabı.
(...)
Sayfa 37: 
HİNDİSTAN: Britanya Hindistanı'nın diğer şaşırtıcı niteliğiyse, bir devlet görünümüne sahip olmasına rağmen, bir devletin olmazsa olmazından yoksun olmasıydı: Genel kabul gören bir hukuk sistemi. Genel bir ceza kanunu vardı ve İngiliz tipi yüksek mahkemeler kurulmuştu ama genel bir medeni kanun hiçbir zaman olmadı. İngilizler hakimiyetleri süresince Hinduların ve Müslümanların ya da diğer Hint topluluklarının şahsi kanunlarını modernleştirmek şöyle dursun, değiştirmek için bile herhangi bir adım atmadılar. Bu kanunlar yüzyıllardır olduğu biçimde kaldı; aslında, İngilizler yerel antik adetleri destekleme külfetine katlanmıştı.
(...)
Sayfa 109: 
RUSYA, kültür dokusundaki çatlaklar...
Şair Josef Brodsky'ye (1940 - 96) göre 1917 Bolşevik devrimi, "sürekli terör" devrini başlatmıştır. Sovyet idaresi yıllarında 50 - 55 milyon kişi, baskının kurbanı oldu ve hem fiziksel hem de manevi açıdan yaralandı: 11 - 13 milyon kişi idam edildi ya da hapiste çürüdü. Kurban sayısı konusunda kesin verilerin olmaması, Sovyet rejimi esnasında insanlığın yok sayılmış olmasının çarpıcı örneğidir. 
(...)
Sayfa 155: 
TÜRKİYE, İmparatorluğu kaybetmiş ülke...
(...)
Sayfa 156: 
Cervantes'e göre "Türklerin yenilmez olduğu yanılgısı"nı su yüzüne çıkaran 1571 İnebahtı Savaşı gibi kazalara rağmen, genel olarak "küçümseyen Türk gururu" olarak görülen şey 19. yüzyılın başlarında daha genel geçerliliğini korumuştu.
(...)
Sayfa 157: 
Her ne kadar Osmanlılar kendi sentezlerini oluşturmaya çalıştılarsa da (Batı tarzı mobilyalar hakimken, divanlar üzerinde eski güzel günlere özlem duyan paşalar, bazen masalarında bacak bacak üstüne atıp otururlar, bu arada maiyetindekiler de koltuklarına çömelirlerdi), "Frenk" yaşam tarzının takdirinin yarattığı aşağılık hissi, Osmanlı İmparatorluğu'nun devamı Türkiye'ye bıraktığı önemli miraslardan biridir.
Ne var ki, "kültürel sinme" (cultural cringe) 19, yüzyılın modern Türkiye'ye tek mirası değildi ve Doğu'nun büyüleyici Batı'yı keşfi, Batı'nın taban tabana zıt bir Doğu'yu icadıyla aynı dönemde gerçekleşmişti. 
(...)
Sayfa 158: 
Öte yandan Osmanlı Sultanları için bu son derece doğaldı, zira onlar kendilerini, diğer pek  çok şeyin yanı sıra, Roma İmparatorları'nın meşru varisleri olarak görüyorlardı: Kayser-i Rum, gururla taşıdıkları unvandı.
(...)
Sayfa 159: 
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938) Anadolu "yedi bin yıldır Türklerin beşiğidir" demiştir. Bu geçmiş anlayışında Osmanlılara pek yer yoktu. Bu görüş entelektüeller arasında hiçbir zaman hakim olmadıysa da iki dünya savaşı arasında genç cumhuriyetin ideolojik kaynağı görevini gayet iyi yerine getirdi. 
(...)
Sayfa 161: 
Osmanlı İmparatorluğu siyasi bir varlık olarak çoktan tarihten silindi, fakat ruhu  bir süre daha bizimle kalacak.
(...)
Sayfa 179: 
HOLLANDA, suyun güçlükleriyle yüzleşmek...
Hollanda'nın en sulu ili olan Zeeland'in armasının gururla belirttiği gibi Luctor et emergo, "Mücadele edip kazandım". İnsan, ülkenin iki numaralı gücüdür, daima doğayla baş eder, fiziksel olumsuzlukları idare eder ve yeni toprak tasarımları yaratır.
(...)
Sayfa 199: 
BÜYÜK BRİTANYA; kurgulanmış ulus devlet...
"Hükümet Britanya", dalgalara hükmet, Britonlar asla köle olmayacak."
Büyük Britanya dünyanın önde gelen deniz gücüyken James Thomson'un Alfred masque'ı (1740) için yazdığı sözler yankılanmaya devam ediyordu.
(...)
Sayfa 211: 
ABD; tarihsizliği seçen ülke...
Araba imalatçısı Henry Ford'un 1916'da "Tarih az ya da çok zırvadır" sözü iyi bilinir; "Bugünlerde yaşamak istiyoruz ve umursamaya değer tek tarih de bugün yaptığımız tarihtir."
(...)
Sayfa 283: 
ALMANYA; geç kalmış bir ulusun dönüşümleri...
(...)
Sayfa 292: 
Audi arabalarının reklam sloganı olan "Vorsprung durch Technik" ("teknoloji ile bir adım önde") ...
(...)
Sayfa 295: 
İSRAİL; siyonist deneyim...
Bu acı çatışmayı kaybedenler 1948 savaşına "Nakhba" ("Filistin'in Felaketi") derken, kazananlar ona "İsrail Bağımsızlık Savaşı" adını verdiler.
...
Kitabın adı: Estetik Cerrahinin Sırları
Yazarları: Doç. Dr. Mustafa Tercan / Doç. Dr. Naci Karacaoğlan
İNKILAP
ANKA Basım
2004
5 TL
167 sayfa
(...)
Sayfa 6:
Amerikan Estetik Plastik Cerrahi Derneği istatistiklerine göre 2002 yılında ABD'de burun estetiği (rhinoplasty) 354 bin, yağ aldırma (liposakşın) 282 bin, meme büyütme (breast augmentation) 236 bin, göz kapağı estetiği (blepharoplasty) 230 bin, yüz germe (face lift) 117 bin kişiye uygulanmıştır.
Cerrahi olmayan uygulamalardan 1.120 bin kişi botoks (botox),920 bin kişi yüz gençleştirme (facial rejuvenation), 900 bin kişi mikrodermabrazyon (microdermabrasion), 580 bin lazer epilasyon  (lazer epilation), 511 bin kişi yüzeysel varis tedavisi yaptırmıştır.
(...)
Sayfa 7:
"Renkler solar, tapınaklar harap olur, imparatorluklar çöker fakat doğru sözler ayakta kalır."
Edward Thorndike
...
Ve...
Son olarak...
Elveda Başkaldırı?!
Sosyolog yazar Ertuğrul Özkök'ün dönemsel bir çalışması.
20'li yaşların başında, 68 kuşağı üzerine Yeni Günaydın için röportaj / dizi yazı hazırlarken, Özkök'ün o kitap'ından istifade etmiştim.
BOP'ta, ulus devletleri yıkıyorlar, hem de eski 68 kuşağı'nın el'i ile...
Tunus, Mısır'ın zemini kaygan, Türkiye başka hikaye.
Ukrayna dilemması.
Demem o deme değil şu deme:
Dünyayı değiştirmek, ciddi'yet isteyen ve 24 saat üzerinden yaşanması, taşınması gereken bir iddia.
Nüans şurada:
Medeniyet, özgürlük, demokrasi adına dünya'yı değiştirmek.
BOP'ta, daha lüküs tüketim adına, sözde demokrasi vaad'i üzerinden kan banyosu yaptırarak değiştirdiler dünya'nın önemli bir kısmını...
Kaldı ki,Özkök'giller pantalon rengini değiştirdi, pembe'ye, buna rağmen dünya'da pembe'lik kalmadı.
Kanlı noel.
Hasılı:
2002 rakamları ortada.
2012, 2014 rakamlarına bakılacak olursa, dünya'nın bir kesimi demokrasi aşkı adına tepesine bomba yağarken, yağdırılırken, can derdindeymiş...
Dünyanın lüküs tüketen diğer kesimi ise yüzünü, memesini, dudağını gerdirmek için servet harcamış, haz'za saplanmış, fantezi yapmış.
"Yavaş öp çizilmesin, altın dişini satsan ödeyemezsin ameliyat ederini!"
Ezcümle:
Kalmayan sınır güvenlik'i kapsamında, Türkiye'nin lüküs tüketen caddeleri de güven'de değil!
"Biraz da onlar çalsın, hem de iş yapsın" derken, Türkiye mafya'nın elinde oyuncak oldu.
Narko PKK, enerji bazlı IŞİD'le kol kola giren'in hissesine düşen pay ortada.
AKP iktidarında, narko PKK "devlet"leşirken, mafya cirit atarken, Türkiye her geçen gün biraz daha devlet olma biliç'ini kaybediyor, ne o'smanlısı, şuursuzluk had safhada.
"Aman ağzımızın tadı bozulmasın!"
Ne var ki, "güvenlik" kalmadı.
Yani?!
"Hoşgeldin Başkaldırı"?!
Patron'lar Taksim'de Direniş'te.
Hayat memat nüans.
Nokta.

28 Aralık 2014
Hayrullah Mahmud

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder