10 Ocak 2015 Cumartesi

2015 NOTAM ve/veya Gülmekten öldüren şaka?!

2015 NOTAM ve/veya Gülmekten öldüren şaka?!

"İmkansız. Bu sözcük Fransızca değildir!"
Napoléon Bonaparte
...
DURUM
HAF.
BOP.
Neo Sevr?!
İstihbarat Savaşları?!
Güvenlik fazlı radikal laik kalkışma, nedir ne değildir?!
Hikaye bu ya…
İspanyollar, İnka kabilesinden bir yerliyi esir almışlar.
Komutan / Kaptan, tercüman vasıtasıyla sormuş:
“De ki ona, altınların nerede olduğunu söylemez ise onu kor ateş üzerinde yürütürüm.”
İnka yerlisi tercüman aracılığı ile kendisine sorulan bu soruya anında cevap vermiş:
“Altınların yerini söyleyeceğime ölürüm daha iyi!”
Bu söz kaptana tercüme edilince, Kaptan hiddetle “Söyle ona, burnundan ağaca asarım onu” diye kükremiş.
İnka yerlisi bu tehdit karşısında da tercümana, aynı cevabı vermiş.
Bunun üzerine yerliyi asmışlar.
Kaptan, yerli havada asılıyken, tercümana dönüp “Bu kez de söylemezse canlı canlı derisini yüzeceğimi söyle ona” demiş.
Tercüman bu sözleri anında tercüme etmiş ve zor nefes alabilen yerlinin ağzından şu kelimeler dökülmüş:
“Altınlar beş kilometre güneyde, şelalenin arkasında gizli bir mağarada, üç kilometrelik bir yokuşun tepesinde!”
Tercüman, aldığı bu cevabı ‘Kaptan’a şöyle tercüme etmiş:
“Yine aynı şeyleri söyledi, söyleyeceğime ölürüm dedi.”
Bu kapsamda, cevabı aranması gerekli soru şu:
28 Şubat 1997'de ne oldu?!
Elcevap:
Güven Erkaya, Çevik Bir, Çetin Doğan tayfasından; Erbakan'a 28 Şubat şakası!
Bir diğer soru:
27 Nisan 2007'de ne oldu?!
Çankaya Savaşları kapsamında, Gül'e kolpa'dan "hayır" deyip, Erdoğan'a 28 Şubat şakası yaptılar.
Yani?!
Nüans şurada:
Cem Yılmaz 19 Mayıs 2007 Özel Gösterisi! (14 Mayıs 2013 tarihinde yayınlandı)
VIP koltuklarda kimler gülüyor A'dan Z'ye isim listesi mevcut.
Video'nun altındaki not'ta şunlar yazılı:
Genelkurmay Başkanı (Büyükanıt), Kuvvet Komutanları (Başbuğ, Koşaner vb), Ordu komutanları ve Kolordu komutanlarının karşısında Cem Yılmaz'ın esprileri :)
Ne kadar gülünç değil mi?!
Reklam yıldızı komedyen Yılmaz, 'milli güvenlik'siz şaka'lar yaparken komutan'lara sahne'den hangi mesaj'ı çakıyor:
"Buradan eve dönünce, sakın 'çok güldük baş'ımıza bir şeyler gelmesin' demeyin! Başınıza daha ne gelebilir ki?!"
Yani?!
Komutan'ların 27 Nisan şakası ve/veya 19 Mayıs'ta Cem Yılmaz şakaları sonrasında TSK'nın başına ne geliyor!?
Silivri şakası!
Gülen, PKK, Barzani, AKP'den kumpas.
Hangi "vasıta" ile medya!
Başka?!
28 Şubat'ta 'stratejik akıl'dan noksan "istihbari medyatik şakalar" üzerinden çok güldüler; başımıza Derviş, Erdoğan, Gülen, PKK koalisyon halinde, NATO konseptinde halay çekerek gelmedi mi?!
Yani?!
Hazinesi'ni boşalan devlet'in başına Derviş'i yolladılar.
Yani?!
Parayı verdiler düdüğü istedikleri gibi üflediler!
Hazine yağmalandı ise yağmalayan kim'ler, yağmalatan kim'ler?!
Elcevap:
Sonra, şike davası üzerinden "Fenerbahçeli VIP" seyircileri topladılar, hallerine gülen'den başka gülecek kimse kalmadı!
27 Nisan'da ne oldu?!
Bu defa Erdoğan'ı korkutup Gül'ü Çankaya'ya çıkarttılar.
Aydın Doğan, 27 Nisan sonrası Ankara'ya gelip "Hayrullah Mahmud'la çalışmaya hazırım, AKP'yi yıkmaya hazırım" diye güvenlik bürokrasisi'nin zirvesi'ni yokladığında, "O tren kaçtı" diyenler "üç maymun" oynadı ise muhakkak "Büyük Resim"de sebepsiz değildir!
(Zeynel Abidin Erdem, Gül, Büyükanıt vs.)
Şöyle ki:
Akan zaman içinde görüldü ki, hiçbir sır, hiçbir yalan uzun süreli saklanamıyor!
2007 sonrasında ağlayanlar, 19 Mayıs'ta içi boş Cem Yılmaz şakalarına çok gülmüş olanlar.
Devamında ne olmuş!
TSK baş'ta olmak üzere Atatürk Türkiyesi'nin baş'ına çok da gül'ünç olmayan şeyler gelmiş.
Şimdi hiç de gülünç olmayan aynı şaka Paris'in, Londra'nın baş'ında!
Şu an vatan parçalanma nokta'sına gelmiş ise sebep; kötü şaka'cılar.
Yani?!
Part-time namuslu, iffetli olmayacağı gibi gibi part-time mertlik, vatan savunması da olmaz.
BOP'un göbeğinde "şaka" yapmaya kalkarsan, adamı kötü şaka'larlar.
Stratejik akıl'dan noksan zamanlar'ın sonu!
Büyükanıt'ın 27 Nisan şakası üzerinden Bavyera, Rusya, İran, Çin ayağa kalktı.
NATO'nun içi kevgire döndü.
Londra'da güvenlik "S.O.S."u.
Neo 11 Eylül kapsamında, İsrail, ABD, Fransa, Londra üzerinden Türkiye'de yeni bir "f'darbe" için şartlar hazırlandı.
Nüans şurada: Mek parmak ötesi "İhtilal".
AB, özel'de Almanya nakit zengini oldu, AB süreç'i patladı, radikal sağ akımlar ayağa kalktı, Uk'rayna paramparça, Mısır'da yeni demokrasi rüzgarı, Suriye üzerinden Türkiye bataklık'a dönüşmekte.
(Laik Üniter) Türkiye Cumhuriyeti Devleti, (NATO) Barzani ile (AB) Öcalan arasında oyuncak olmuş, AKP'nin mecburiyetleri üzerinden çekiştirilmekte.
Balyoz'un sap'ı ise Anayasa Mahkemesi üzerinden Gül'ün, Gülen'in, haliyle ABD, İsrail, NATO'nun elinde!
Yani?!
Sebep / sonuç ilişkisine bakmadan yapılan her gül'me erken gül'me, adam'ın baş'ına felaketler getirecek ölümcül gülme.
Örnek, "Silivri kumpası" AKP ya da Gülen'in zekasının eseri değil, TSK'nın baş'ına çorap örmek isteseler de çap'ları yetmez!
Cem Yılmaz şakalarına gülen komutanların da eseri değil, malum kaotik süreç, eğer öyle olmuş olsaydı Silivri kapısında ağlamazlardı ve/veya sadece ter akıtmak yetmez, ne yaptıklarını biliyor olsalardı, komik olmayan şakalara o kadar da gülmezlerdi.
"Parmak izi" Gülen, AKP vb adreslere ait olsa da, "operasyonel akıl" derin Avrupa'dan çıkma.
Sadece, süreç'te kullanılan el'ler gülen barzan akp'nin el'leri, parmakları.
MHP, CHP, BBP vs.
Akılsız kasap'ın her daim gerisine kaçarmış masat'ı.
Yani?!
Uzun yol'dan geliyoruz.
Türkiye tarihinde bu kadar kolpa'cıyı bir arada görmedi.
Önce gülüp sonra ağlayan VIP faniler resmi geçidi.
Basınç altında sakin kalmanın neticesi ortada:
Anadolu bataklık olmakta, Avrupa'da ise neo II. Dünya Savaşı kapsamında "cephe", enerji boru hatları malumunuz tık tık.
"Türkiye Cumhuriyeti'nin bekaası" TBMM üzerinden ortadan kaldırılmak isteniyorsa, yani amaç'a giden yol'da demokrasi bir "araç" ise Neo 11 Eylül kapsamında Avrupa'nın, İsrail'in "kayan eksen" üzerinden AB, ABD'nin odak'ındaki 1 numaralı adres, BOP'un "kurşun asker"leri ile dolu TBMM olacaktır.
Yani?!
Daha açık seçik yazalım:
ABD, AB'nin vuracağı ilk adres TBMM olacaktır.
İstanbul'da lüküs yaşam'ın mabet'leri.
Yani?!
MI9'dan final şakası.
Hayat bir şaka değil!
Kaldı ki, ihanete imece'nin şakası olmaz.
Yani?!
Tehirli 2012 Kıyamet zaman'lar.
Hayatı bir illüzyon, kötü şaka'dan ibaret zannedenler, gül'dürmeyen son şaka'yı hatırlasın.
Süreç çok sert ve şaka'sı yok.
Paris'in 11 Eylül'ü, Türkiye'nin neo 1993 başlangıç'ına tekabül eder, ne mana!?
Elcevap:
VIP cenaze sezonu açıldı.
Başka?!
28 Şubat kötü şaka idi, Erkaya zamansız öldü, kanserden gitti, Çevik Bir BOP'ta ihanet'e danışman oldu, Çetin Doğan "Balyoz" vb.
Şener Eruygur, AKP'nin ilk döneminde "kötü şaka" yapmaya kalkıştı, öldü, dublörünün elini eşinin eline tutturup mahkeme salonunda dolaştırdılar.
Boynu kırılan adam'ın hafıza kartını silmişler.
Ya da boynu kırılınca fani paşa da olsa maşa da ölür, hafızasını kaybetti iddiası sabit ise süreç her türlü test şık'kına açık.
Yani?!
28 Şubat ve/veya 27 Nisan şaka ise sadece komutanların gül'düğü kötü şaka nedir ne değildir?!
İçinden geçiyoruz Neo II. Dünya HAARP'i kapsamında Atatürk Türkiyesi'ne şehla bakılan zaman'ların.
Tuncay Özkan'laşan Ekrem Dumanlı dahi süreç'i; Erbakan / Erdoğan'ı korkutmaya dayalı 28 Şubat gibi bir "şaka" olarak gördüğü için "iliştirilmiş mağdur mazlum" edebiyatı üzerinden "yüksek demokrasi"nin klip'ini çektirmiş.
Hiç de gülünç değil!
Güneri Cıvaoğlu, Paris katlimanı kınamış!
Nüans şurada:
Bir şeyi kınadığında sırtını yasladığın bir "güvenlik koordinatı" var demektir.
Yani normal zeka şunu emreder:
Ortaya bir şey koyduğun zaman aynı amaç uğruna taşıman ya da seninle birlite "ortak taşıyıcılar"ın olması gerekir.
Yani?!
Yazı, çizi, söylem özgürlüğünü koruyan, saygı duyan bir güvenlik matematiğinin olması gerekir.
Paris'te görüldü ki, böyle bir şey yok!
2007 sonrası taze bitti, haz'za imece yapan sözde Atatürkçü'ler yüzünden.
Birileri şampanya yazıları örerken, şarap tadarken demokrasi güvenlik'i kalmadı.
Yani?!
İngiliz & Fransa arka fon'lu ve/veya MİT'in Frankofon kanadından Cıvaoğlu'nun anlaması gereken husus şu:
Londra'da, Paris'te güvenlik yok ise İstanbul terör alarmı veriyor ise İngiltere ve Fransa kendini korumaktan aciz ise Türkiye'deki Frankofonlar AKP iktidarında güven'de midir?!
Tadı sirke kıvamına dönüşmüş bir şaka mısınız siz!?
Kolpa'da, adet yerini bulsun diye Paris saldırılarını kınayanlara sormak elzem oldu; El Kaide'nin, IŞİD'in yüzüne karşı da aynı sözleri söyleyebilir misiniz?!
Yol'lar bomboş, terör örgütleri büyük şehirlerde cirit atıyor.
PKK, TBMM'de, MİT'in içinde, devlet'leşmekte Gülen'le birlikte.
Yeni Mahalle deseniz Neo Bekaa Vadisi olmuş, terörist tarlası.
Hasılı; AKP üzerinden; PKK, El Kaide, IŞİD vb her yerde!
Kanlı Noel kapsamında Paris üzerinden Avrupa'da.
2007'de "özde laik güvenlik bazlı" satır atlandı, tehirli 2012 Kıyamet güncesi'nde birçok satır'ın altı çizili.
Hayat memat nüans burada.
BOP'un final süreç'i Türkçe.
Hayatı bir şaka zannedenler İsrail / İran makas'ında.
Mevcut şartlar altında; CHP'den de MHP'den de BBP'den bir şey çıkmaz, AKP'ye alternatif değiller.
28 Şubat, 27 Nisan'dan sonra şimdi sıra geldi, gül'dürmeye son şaka'ya geldi.
Arif olan anlar.
Anlamayanlar için "uygulamalı eğitim" süreç'i başladı.
Dört kollu taşımalı eğitim. 
Nokta.
...
FİNAL SÜREÇ'i: ‘Türkiye’de de aynı saldırı olabilir’?!
Bir gazeteci, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü'ne "Türkiye terörü destekleyen ülkeler listesine girer mi" sorusunu yöneltti.
HAKKARİ’nin Yüksekova İlçesi’nde aynı okula giden 4 kardeşin yürek burkan dramı, okul müdürü ve öğretmenleri tarafından fark edildi. Kardeşlerin birlikte okula gelmediğini gören ve bunun nedenini araştırmak için yola çıkan öğretmenler, gerçeği 38 yaşındaki anne Amina Sevgi’den öğrendi. Anne Sevgi, "Çocuklarımın ayakkabıları ve montları yok. O yüzden aynı gün okula gelemiyorlar" deyince okul müdürü ve öğretmenler, kendi imkanlarıyla 4 kardeş için kışlık mont ve bot aldı.
İZMİR’in Karabağlar İlçesi’nde 3 yıl önce, zihinsel engelli 16 yaşındaki A.Y. ile cinsel ilişkiye girmekle suçlanan evli N.U. ile onları seyredip mastürbasyon yaptığı öne sürülen eşi İ.U., 9’ar yıl 4’er ay 15’er gün hapis cezasına çarptırıldı.
Genelkurmay Başkanlığı’nın, Gülen cemaati yayınlarını da kapsayan 14 Aralık operasyonuna gerekçe olarak gösterilen Tahşiyeciler grubu ile ilgili hazırladığı istihbarat raporu, söz konusu grubun terör örgütü El Kaide bağlantısını ortaya koyuyor. Bugün'de yer alan habere göre, Genelkurmay İstihbarat Dairesi’nin 13 Mart 2009 tarihli raporuna göre Tahşiyeciler, liderleri Mehmet Doğan'ın CNN Türk canlı yayınında (19 Aralık 2014) dile getirdiği "Bin Ladin'i severim" ifadelerini de doğrular yönde El Kaide’ye açık bir şekilde destek veriyor. Rapora göre Mehmet Doğan, Usame Bin Ladin’i Mehdi’nin komutanı, El Kaide’yi ise Mehdi’nin ordusu olarak görüyor. 
Vakit gazetesi, RTÜK üyesi Mehmet Doğan'ın yazdığı ileri sürülen yazı için dava açan 312 generale ayrı ayrı 2 milyar lira tutarında tazminat cezası ödemeye mahkoldu. 
KUMPAS ÖRGÜSÜ NASIL İŞLİYOR
Sabri Uzun kitabında, izleme ve dinleme operasyonlarında hedef kişinin ilk önce telefonlarının dinlenmesiyle ‘operasyonların’ başladığını belirterek, kumpas örgüsünü şöyle tanımlıyor:
- Bu dinlemenin yapılması için önce karar verecek mahkeme aldatılır.
- Hedef şahıs terör örgütü mensubu gibi gösterilir, telefonun IMEI numarası (makine numarası) üzerinden dinleme talep edilir.
- Bu metotla mahkeme yanıltılıp, telefon dinlenmeye başlandıktan sonra hedef alınan kişinin ya da parti başkanının özel hayatına dair bilgiler derlenir.
- Diyelim ki hedef alınan şahıs Ankara’da bir evde kadınla birlikte olacak, kadın ve erkeğin telefonları baz istasyonlarından saniye saniye takip edilir.
- Erkek ve kadın bir apartman dairesine girdiklerinde yer tespit cihazı (imsi katcher) denilen cihazla tam olarak hangi dairede, hangi odada oldukları tespit edilir.
Hüseyin Kocabıyık: “Cumhurbaşkanına rüşvet aldı diyen puşt oğlu puşttur”
Ukrayna Başbakanı Yatsenyuk, ikinci dünya savaşına yönelik tuhaf yorumuyla gündemde. Milyonlarca insanı katleden Hitler Almanyası'nın Sovyetler Birliği'nin saldırısına uğradığını iddia eden Yatsenyuk'a Rusya'dan çok sert tepki geldi. Yapılan açıklamalarda, Kiev'deki tartışmalı yeni yönetimin faşizmi aklamaya çalıştığı vurgulandı.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Maalesef Afganistan Akdeniz'in kıyısına geldi. Suriye'deki kaostan dolayı. Dolayısıyla bu kaosun yarattığı iklimden hiç ummadık çok sürpriz, terör olaylarının gelişmesi de maalesef kaçınılmaz. Onun için herkesin çok dikkatli olması gerekiyor" dedi.
Mersin'de portakal bahçesi içinde yüzünün derisi soyulmuş ve boğazı kesilmiş 40 yaşlarında bir erkek cesedi bulundu
Balyoz sanıkları tarafından, yaptığı soruşturmada görevini kötüye kullanmak ve hazırlattığı bilirkişi raporunu Taraf’ın bavulcu muhabiri Mehmet Baransu’yla paylaşarak, soruşturmanın gizliliğini ihlâl etmekle suçlanan 1. Ordu Komutanlığı eski Askeri Savcısı Bülent Münger’le ilgili savcı mütalaasını verdi. Askeri Yargıtay 4. Dairesi’nde bugün yapılan duruşmada Savcı Veli Çalışkan verdiği mütalaada Bülent Münger’in soruşturmanın gizliliğini ihlal ettiği gerekçesiyle bir buçuk yıl ile 4 yıl arasında ceza almasını talep etti. Anayasa Mahkemesi İstanbul Askeri Casusluk Davası'nda sanıkların haklarının ihlal edildiğine oy birliğiyle karar verdi. Dava yeniden görülecek.
...
VAZİYET
Yazı şu:
Menderes neden asıldı?
Hiç yorum yapmadan birkaç detayı paylaşmak istiyorum: 1- 1950’de yapılan yol tesviyesi 266 km iken, 1958’de 1216 km oldu. 
2- 1950’de 432 km olan asfalt kaplama, 1958’de 1806 km oldu.
3- 1950’de 1669 metre köprü vardı, 1952’de 4144, 1954’te 5214, 1955’te 6842 km köprü yapıldı.
4- 1950’de 1800 olan traktör sayısı, 1958’in başında 44.500 seviyesine geldi.
5-1950-1960 arasında Makine Kimya Kurumu, Denizcilik Bankası, Et ve Balık Kurumu, DMO, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Türkiye Kâğıt Fabrikaları, Ereğli Demir Çelik açıldı...
Bu satırlardan çıkan sonuç: Yukarıdaki verilerden de net olarak anlaşılabileceği gibi; 1950-1960 arasında, Türk ekonomisinin Avrupa ülkelerinden ve hatta Amerika’dan daha iyi verilere sahip olduğu dönemler oldu...
Sevgili dostlar, 1950-1960 arasında ekonomide neler yapıldığına dair daha onlarca madde yazabilirim... Menderes “ekonomiyi” ayağa kaldırmış, 1946 sonrası “teslim alınan” dinamikleri “özgürleştirme-millileştirme” yolunu seçmiş ve “istenmeyen adam” ilan edilmişti! 1958’de ilk küresel darbeyi aldı ve Türk hükümeti, IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmasını kabul ederek 4 Ağustos tarihinde istikrar önlemlerini açıklayarak doları 2.80 TL’den 9 TL’ye çıkardı...
Sonuç: Kim, hangi makamda olursa olsun, Türkiye’yi “küresel sistemden” ve “yerleşik uzantılardan” kurtarmaya çalıştıysa bedelini “çok ağır” ödettiler! 2013’te GEZİ OLAYLARI ile başlayan ve 17-25 Aralık darbe denemeleri ile devam eden süreç de BEDEL ÖDETME girişimiydi...
Son söz: İSTEDİKLERİNİ ALAMADILAR!! “MİLLİ İRADE” DUVARINA TOSLADILAR VE BU ÜLKENİN GÜZEL İNSANLARI, BAĞIMSIZLIK YOLUNU AÇAN LİDERİ “SEÇİLMİŞ CUMHURBAŞKANLIĞI MAKAMINA” OTURTARAK YENİ BİR YOL AÇTI, YÜZLERCE YILLIK DEMOKRASİ YÜRÜYÜŞÜNÜ TAÇLANDIRDI... Şimdi hedef 2023 ve daha fazla mücadele, daha fazla çalışma, daha fazla üretme bizleri bekliyor...
Yorum şu:
Nüans?!
Menderes'in ya da bir başkasının asılıp asılmaması değil mesele yeğen!
Asılma kararı verildiğinde siyasi partili vatandaş üç şey'e bakar:
1. Onlar yediler, geçmişte bizim hissemize ne kadar düşmüş!
2. Asacak olanlar ne kadar ciddi, bizim hakkımızdaki düşünce nedir?!
3. Kör ölür badem gözlü olur misali asılacak olanı savunanlar, övgü düzmek için ne kadar götürmüş, akçasal mesele.
Hasılı:
Parayla Neo Saddam'a akıl veren danışmana bilabedel akıl!
Bir başka nüans da şurada:
Bir defa satan yine satar.
Laik Türkiye'den Erdoğan'ın olduğu saf'a spin attıran "al sat'çı" acem kurnazı yiğit beyaz yakalı fani, şartlar uygun olursa gülen'e, barzan'a doğru da spin attırır, danışman olur.
Hayat memat nüans şurada:
Sessiz bir gemi kalkar bu limandan.
Alıp satan sözde beyaz yakalıların hem de iyi okullarda okumuş konformist'lerin ürettiği kor'düğümden kaynaklı kıyamet!
Parasını aldığı, ortam güvenli olduğu sürece Atatürkçü olan laik olan, çağdaş olan Yiğit Bulut'lar da İsrail / İran makas'ında!
IŞİD'le takas'a girseler, Paris'te gözyaşı akar mı?!
Güldürmeyen şaka'lar zamanı.
Nokta.
...
DURUM
Kitabın adı: Tek Adam / Mustafa Kemal, 1881 -1938
Yazar: Şevket Süreyya Aydemir 
14. Baskı
423 sayfa
22 TL
(…)
“Cilt I”
(1881 -1919)
Sayfa 220:
“Kemalyeri”!
Mustafa Kemal’in doğumyeri “Kemalyeri”dir.
Kemalyeri, Mustafa Kemal’in ‘Arıburnu Cephesi’nde ilk savaşlarını yönettiği gözetleme mevkiine verilen isimdir.
Şimdi orada küçük bir mermer sütun vardır.
Çanakkale meydan ya da hareket harbi değildir.
Kucak kucağa, boğaz boğaza bir savaştır.
Çanakkale, Mustafa Kemal’in Ordu’da bir “yıldız” gibi parlamasına imkan verdi.
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 182:
“Gordiyom”!
Büyük İskender’in İran üzerine giderken, Frigya’nın merkezi ve ünlü Şah Yolu üzerindeki Gordiyom’dan geçerek, Ankır (Ankara) önünde durakladığı ve buradan kuzeyden gelen heyetleri kabul ettiği bilinir.
“Gordiyom”, Sakarya kıyısında ve şimdiki Beylikköprü karşılarında, Ankara 70 kilometredir.
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 192 - 200: 
“Millet koyun sürüsü. Ona bir çoban lazım. O da benim!”
Padişah Vahideddin, 16 Mart 1920’de bu sözleri Mebusan Meclisi’nde kabul ettiği Mebuslar Heyeti’ne söylemiştir.
(…)
Kitabın adı: Atatürk Hayatı ve Eseri
Kaynak: Alman Islahat Dosyası!
Başbakanlık Babıali Arşivi!
Yazarı: Hikmet Bayur,
Sayfa 59:
Almanya’nın Türkiye sefiri, Sadrazam Sait Halim Paşa’ya, 17 Temmuz 1913 tarihiyle şöyle yazar:
“Efendim, Majeste İmparator – Kral, Osmanlı İmparatorluğu Hükümeti tarafından gösterilen isteği lütfen kabul etmek tenezzülünde bulunmuştur.”
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 272:
Sait Molla, efendisi İngiliz casusu Papaz Fro’ya 19.10.1919 tarihli mektupta şöyle yazar:
“Dün kararlaştırdığımız zata, zat-ı şahane vasıtasıyla emir vermenizi rica eder ve hürmetlerimi takdim ederim.”
(…)
“Cilt I”
(1881 -1919)
Sayfa 351:
Rauf Bey’in Hatıraları’ndan…
İstanbul’un düşmanlara yardakçı bazı Türk “gazete”lerinde “Fethi Bey tevkif edildi. Ama Mustafa Kemal ile Rauf Bey hala kollarını sallayarak Beyoğlu Caddeleri’nde dolaşıyorlar” diye yazılar çıkmaktadır.
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 38:
“Diğer meziyetlerinden sarfınazar ediyorum. Ama Türk gibi birinci sınıf savaşçı insanlara karşı, blöf yapmayı tecrübe etmek iyi değildir. Bu oyun ancak korkaklara tatbik edilir. Türkler, işin ciddiyetini veya gevşekliğini derhal anlarlar.”
Lloyd George
General Ali Fuat Cebesoy, “Siyasi Hatıraları”nda (Cilt II, sf 100 – 101) Mudanya Konferansı’ndan bahsederken, Lloyd George’un, bu anlaşma ile ilgili olarak 16 Ekim 1922’de, yani anlaşmanın imzalanmasından beş gün sonra, Manchester’da, “Reform Club”da verdiği seçim nutkundan bazı parçalar nakleder. Yukarıya aldığımız sözler de o nutuktandır. Bu nutkun üç gün sonrası George, partisi ile beraber devrilir.
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 433: 
Mesela 10 Ocak akşamı Batı cephesinin, “Cephane gönderin mağlup oluyoruz!” manasını taşıyan son ve kesin müracaatına karşı, yola ancak beş on andık mermi çıkarabilirken, Milli Müdafaa Vekili Fevzi Paşa’nın (Çakmak):
“Size bir tren cephane gönderdim. Elinize varıncaya kadar dayanma imkanını temin ediniz!”
Telgrafını imzalarken yaşadığı ıstıraplı dakikaları takdir etmeniz mümkündür.
Çünkü yola çıkarılan ancak birkaç sandık mermiydi.
Ama bu telgraf gerekli “manevi tesir”ini yaptı!
(…)
“Cilt I”
(1881 -1919)
Sayfa 346:
Harbiye Nazırı ve Arap asıllı Topçu Ferit Paşa’ya göre:
‘Ordu’ artık lüzumsuzdu ve Türkiye’ye artık biraz Jandarma kuvveti yeterdi.
(Kazım Karabekir’in Hatıraları!)
“Hal böyle iken henüz fikirlerde birlik yoktu. Günün birinde Bolşeviklik ilan ediliverince, Rum ve Ermeniler’le arada düşmanlık kalmayacağı sanı da vardı. Mütecanis ve iyi bir kabine teşkil olunursa, mümkün olan iyice bir vaziyet tesis edileceği kanaatinde olanlar çoktu. Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Bey bu fikirde hayli musır (Bir söz veya düşüncede direnen, ayak direyen kimse) idiler. Bizlerin de dahil olacağı bir kabine, galip devletlerin emniyet ve merhametini celbedebilirmiş!”
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 450: 
“Hattı müdafaa yoktur! Sathı müdafaa vardır!”
Başkumandan Mustafa Kemal’in Sakarya’da ordusuna verdiği bu emir, Sakarya muharebelerinde baştan sona kadar yürütüldü.
Daha sonra Çin’de Mareşal Çan Kay Şey, “Hattı müdafaa yoktur! Sathı müdafaa vardır!” emrini aynen tekrar edecekti.
(…)
“Cilt I”
(1881 -1919)
Sayfa 333:
Çilehane!
“Hidayet”in ve “cahim-i vücuttan necat”ın (Vücut – beden cehenneminden kurtuluş) yolunu arayan ermişler, peygamberler niçin mağaralara çekilirler?
Çile doldururlar? Hep bu oluş ve eriş yolunu bulmak için değil mi?
Mustafa Kemal için de bu çileler ve bu hiçler mukadderdi.
Nitekim onları, hem de Şişli’deki evin çatısı altında bol bol yaşadı.
Bu çilelerin çekilmesi, bu bunalımların yaşanması lazımdı.
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 227: 
Kastamonu’da ertesi sabah kışlayı, askeri birlikleri teftiş edecektir. Mareşal üniformasını giymiştir. Tam 22 gün süren Sakarya meydan muharebesini kazandıktan sonra Büyük Millet Meclisi’nin ona verdiği “Müşirlik / Mareşallik” rütbesinin üniformasını gerçi pek seyrek giyerdi. Ama bu üniforma ona yakışır. İmparatorluğun bütün nişanlarını terk etmiştir. Fakat tek “İstiklal Madalyası” ve yakasında, şapkasında, sulh sembolü olan defne dallarıyla bu üniforma içinde o, daima düşündürücü bir heybet alır. Korkutan değil, inandıran heybet. Kışlanın bir duvarına:
“Bir Türk 10 düşmana bedeldir!”
Yazılmıştır.
Oradaki vazifeli subayı çağırır, sorar:
“Öyle mi?”
“Evet Paşam, bir Türk 10 düşmana bedeldir!”
“Hayır bence öyle değildir. Bir Türk dünyaya bedeldir.”
Başlar tasdik ile eğilir.
(…)
“Cilt I”
(1881 -1919)
Sayfa 207:
“Sarıkamış Savaşı” sonrasında “İhtilalci” Enver Paşa diktatörleşmişti.
O günlerin gazetelerinde “Düşmana ağır darbe indirdik” başlıklı haberler çıkıyordu.
Sansür!
Süleyman Nazif, o günleri değerlendirdiği bir yazısında tarihe şu notu düşer:
“Enver Paşa, Enver Bey’i öldürmüştü!”
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 231: 
Mustafa Kemal, Yunus Nadi’ye şöyle der:
“Bence Meclis nazariye değil, hakikattir. Evvela Meclis, sonra ordu! Ordu demek, yüzbinlerce insan, milyonlarca servet ve varlık demektir. Buna iki, üç şahıs karar veremezler. Ben kerameti, Meclis’ten bekleyenlerdenim.”
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 321:
Damar Arıkoğlu!
Birinci Millet Meclisi Üyesi
“Hatıralarım”!
 I. Millet Meclisi’nde 414 mebus bulunması gerekiyordu. Fakat çeşitli nedenler veya engeller yüzünden Meclis’in açılışına ancak 115 mebus katılabilmişti. Daha sonra Ankara’ya gelenlerle bu sayı 380’e yükseldi.
115 Memur-Emekli
61 Sarıklı Hoca
51 Kumandan - Subay
46 Çiftçi
37 Tüccar
29 Avukat
15 Doktor
10 Aşiret Reisi, Ağa
8 Tarikat Şeyhi
6 Gazeteci
2 Mühendis
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 518: 
Atay’ın şu satırlarını okuyalım:
“Ne işi var bu donanmanın İzmir Limanı’nda?” dedi.
Sonra ev sahibi hanıma:
“Siz Fransızca yazar mısınız?” diye sordu.
“Evet” yanıtını alınca:
“Yirmi dört saat içinde İzmir Limanı’ndan çıkıp gitmesi için filo kumandanına bir ültimatom yazınız!” dedi.
Herkes heyecanlı, düşünceli, hatta biraz da şaşkındır. Ama orada sakin, telaşsız biri vardır:
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 61 - 62: 
“Hakimiyet ve saltanat hiç kimseye ilim icabıdır diye, müzakere ile münakaşa ile verilmez. Kudretle ve zorlan alınır. Nitekim, Türk milleti hakimiyet ve saltanatı, isyan ederek kendi eline bilfiil almıştır. Bu bir emrivakidir (olup bittidir). Muvzuubahis olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız değildir. Mesele zaten emrivaki olmuştur. Şimdi mesele bu emrivaki olmuş hakikati ifade etmekten ibarettir.”
Bir sıranın üstüne çıkarak orada kesin bir şiddetle konuşan Gazi’nin gözleri, bütün müşterek encümen azaları ve özellikle encümenin çoğunluğu gibi görünen sarıklı hocalar üzerinde büyüleyici tesirlerle duralamıştı. Son sözlerini söylerken bakışları, tam karşısındaki hoca efendinin gözlerine saplandı.
“Burada toplananlar, Meclis ve herkes, meseleyi tabii görürse, fikrimce iyi olur. Aksi takdirde hakikat gene usulü dairesinde ifade olunur. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.”
Gazi “Bazı kafalar kesilecektir” derken, gözleri encümeni ve hele tam karşısındaki Ankara Mebusu Hoca Mustafa Efendi’yi ezmekle kalmıyordu, Gazi’nin sağ eli de, bu başların nasıl kesileceğini anlatmak istercesine, Hoca Efendi’nin boynu hizasında sağa sola işleyip duruyordu!
O zaman mesele birden ve herkesin kavrayacağı gibi anlaşılmış oldu. Şeriat ve skolastik münakaşaları hemen kesildi ve bütün encümenin yeni anlayışına tercüman olur gibi Hoca Mustafa Efendi işi kestirip attı:
“Affedersiniz efendim” dedi. “
“Biz meseleyi başka nokta-i nazardan mütalaa ediyorduk. İzahatınızdan aydınlandık.”
Saltanatın kaldırıldığına dair kanun tasarısı oya sunuldu ve reisin sesi duyuldu:
“Müttefikan kabul edilmiştir!”
(...)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 241: 
Çünkü Mustafa Kemal zikzakların değil, neticelerin adamıdır.
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 361: 
Halkın en düşündürücü hali, onun susuşudur. Eğer halk susuyorsa, homurdanıyor demektir.
(...)
“Cilt I”
(1881 -1919)
Sayfa 87:
Bir defa daha karar verdi ki, günün değil yarının adamı olmak lazımdır. Hatta bir vesile ile arkadaşı Müfit’e de hatırlattı. Soygun ekipleri, kendi aralarındaki dalavereli hesaplardan bir miktar altını da Müfit’e vermek istemişlerdi. Müfit almadı ve işi Mustafa Kemal’e haber verdi.
Mustafa kemal şahlandı:
“Müfit, sen bugünün adamı mı olmak istersin, yoksa yarının adamımı mı?!”
Evet onlar yarının adamı olacaklardı ve görüyorlardı ki, o günün adamlarına değil, yarının adamlarına ihtiyaç vardır.
(...)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 278: 
“Birtakım hizipler (grupçuklar), afazı zulmet-i Beyza içindeki muhitte (ufukları beyaz bir karanlık içindeki çevrede) sinsi istifadeler peşinde dolaşır. Satılmışların hakimiyeti kalemiyesindeki matbuat (satılmışların kalemlerinin hakim olduğu basın) durmadan suikastler ihdas eder (çıkarır). Bizans’ın icabı budur. Bizans budur.”
(...)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 292: 
“Benimle beraber yola çıkanlar, kendi görüş ufuklarının sonuna erince, birer birer beni bıraktılar.”
(...)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 432: 
Ama eğer Atatürk, bugün mezardan başını kaldırsa da kurduğu laik Türkiye’de din adına neler şimdi yapılan spekülasyonları ve yüz kızartıcı oyunları görse, kahrından, bir daha ölür.
(...)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 481: 
Bana içki içiyor diyorlar.
İçerim.
Gençliğimden beri içerim.
Ama harplerde veya milli bir mesele üzerinde devamlı çalıştığım zaman içmem.
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 460:
Latife hanım bir eş olarak haklıdır. Ama sonunda, Velet Çelebi’nin cevabı da kısa, fakat anlamlıdır:
“Kızım! Sen bir kocayla değil, bir kaplanla evlendin. Kaplan’a gem vurulmaz.”
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 521:
“Bunlar hiçbir şeyden anlamıyorlar. İcap ederse içmeyeceğim. Fakat bunlara hastalığımın rakı ile hiçbir alakası olmadığını da ispat edeceğim.”
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 521:
“Ölümü istemek bir cesaret değildir ama ölümden korkmak da bir ahmaklıktır.”
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 186:
“Yetegayyer-ül ahkam, bitegayyir-ül-ezman!”
“Zamanın değişmesiyle hükümler de değişir!”
...
Ve…
Son olarak…
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 233: 
Nitekim Gazi, Kastamonu nutkunda:
 “Efendiler, ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru en gerçek tarikat, medeniyet tarikatıdır.”

9 Ocak 2015

Hayrullah Mahmud

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder