13 Ocak 2015 Salı

İftiracıların TOP 10'u ve/veya "Kumpas'çılar tanık, PKK, IŞİD, El Kaide sanık"?!

İftiracıların TOP 10'u ve/veya "Kumpas'çılar tanık, PKK, IŞİD, El Kaide sanık"?!

"Koyun'ları sürü yapan başlarındaki çoban'dır."
Rus Atasözü
“Hükümdar yanlış yaparsa cezasını halk çeker.”
Çin atasözü
"Ayağını yorganına göre uzat!"
Türk atasözü
...
DURUM
Romalılar’da “başparmak cezası” bir insana verebilecek en ağır ceza sayılmasa da ondan bir önceki olarak uygulanırdı. 
Zira, Romalılar, başparmağı kopuk veya yaralı olanları askere almazlardı. 
Savaşta başparmağı işe yaramaz hale gelen veya kopanları askerden atarlardı. 
Atinalılar da denizlerdeki üstünlüklerine son vermek amacıyla yakaladıkları Egeliler'in başparmaklarını koparırlardı. 
Çünkü; “başparmak”ları koparılmış denizcilerin kürek çekerek denize açılmaları, askerlerin savaşmaları mümkün olmazdı. 
Spartalı bir öğretmen ise haşarı öğrencilerini cezalandırmak için “başparmak”larını ısırırmış.
Demem o ki:
Strafor senaryo: Neo 11 Eylül?!
İsrail / İran makas'ı, çok sert.
Yani?!
Zurna'nın zırt dediği yer:
Fransa, Filistin'i tanıdı!
Yani?!
Netanyahu'dan Avrupa'daki Yahudiler'e "eve dönün" çağrısı: Neo II. Dünya Savaşı.
MI9.
Radikal dinci "Terör", Paris'i vurdu!
İsrail, güvenlik'ini sağlamak için dünya'yı yakmaya hazır.
Neo II. Dünya HAARP'i.
Batık Fransa, Paris, kalmayan güvenlik'i için OHAL ilan etti.
Sıkı'yönetim?!
Obama, Putin "güvenlik" gerekçesi ile yürüyüş'e katılmadı.
Kıyamet'e giden süreç'in "Mülakat"ı.
"Kuzey Kore", İran, Suriye, Çin, Rusya ile aynı kare içinde.
Başka?!
Davutoğlu, Paris'e gitti, poz kesti.
Merkel ile yaptığı görüşme sonrasında yaptığı açıklama ortada:
Suriye sınır'ını ortadan kaldıran, mayın'ları temizleyip 2 milyon Suriyeli'yi içeri alan, Arap baharı ateş'ini yakan kendileri değilmiş gibi, "Türkiye'nin suçu Suriye'ye komşu olmak mı?" diye soruyor.
BOP'un hayaletleri, Kaddafi, Ladin, Saddam üçlüsünden bumerang zamanlar ve/veya görünmez taraf'ta da kazan & kazan bitmez, neo kazan, öldür kazan.
Demem şu ki:
2007 sonrası, küresel tefecilerle yapılan öteleme anlaşması, tehirli 2012 Kıyamet güncesini getirdi.
Davutoğlu özetle, "Neo Osmanlıcıyız, anayasa'yı da değiştireceğiz, federasyon'a da gideceğiz, bre densiz'leri ezeceğiz" diyor.
Mümkün.
Fark şurada:
Neo Osmanlı rüyası için bu defa kan'ı akacak olan, kendi bebeleri.
Neden?!
İsrail / İran makas'ı çok sert.
Oryantal zaman'lar bitti.
Hem Paris'te yürüyüp hem de PKK, IŞİD, EL Kaide vb ile iş tutturmazlar adama.
Ya IŞİD'e karşı kurulan koalisyon'a dahil olacaksın ya da IŞİD'çilere.
Neo Saddam RTE, Putin'in yedek'inde, Kuzey Kore'ye saf'daş.
Nüans şurada:
AKP kapsamında ABD Dışişleri Bakanlığı Basın Sözcüsü'ne sorulan soru, yeni bakış'ın içeriğini yansıtıyor!
Orada izinsiz, kafa'ya göre soru sordurmazlar.
Soru'lan soru, verilen cevap derin'deki güvenlik bazlı bakış'ı yansıtıyor!
Bakmak ve görmek.
Sözün özü:
The Hoca ak'ademisyendir, muhakkak bir yerlerde okumuştur, ihanet ederek imparator / padişah / sezar olunmaz!
Kendi devletine ihanet eden padişah, şehzade, sadrazam vb fark etmez, her kim olursa olsun ya "kendi kendini (!) intihar etmiştir" ya da başta çocukları olmak üzere döl'ünün üstüne basıp yedi sülalesini temizlemişlerdir.
"Laik, üniter" çağdaş Türkiye'yi tasfiye etmeye hazır olanlar, taş'ın altına baş'parmaklarını geçtik, şahdamarlarını koyduklarını unutmasınlar.
İlk düşen kendi bebe'lerinin kelle'si olur.
Netice:
Savaş zamanları, babaların çocuklarını gömdükleri zaman'lardır.
The Hoca gibiler "hayal dünyası"ndan gerçek dünya'ya kafayı tabut'a çarpmadan ayıkmazlar.
AKP, BOP'ta dikensiz gül bahçesinde cirit oynadı, horon tepti, halay çekti, tamzara.
Ne var ki, dikensiz gül bahçesi bitti, acem barzan kaktüs, deve diken'i.
"Arkamızda BOP'un üç artı 1'leri yani NATO konseptinden mukaddem İngiltere, Fransa, ABD, İsrail var, dayı'larımız varken kimse bize yan bakamaz" diye rüzgar yapanlar kendi rüzgar'larına geldiler.
Basınç altında buz gibi akılla masaya vurmanın neticesi.
BOP'un "siyasal islam", "ılımlı islam"cıları "radikal islam"cılara yol verdi, hepsi kardeş, hal böyle olunca başta İsrail olmak üzere Paris, Londra, Roma vb güven'de değil.
Çok söyledik, bazıları deneme yanılma metodu ile öğreniyor, görsel zeka, süreç o yüzden tehirli ağır aksak ilerliyor.
Topaç.
Büyük Resim'deki keskin U dönüş'ü sebepsiz değil.
Atalarımız ne demiş, iş bilenle taş taşı bilmeyenle bal yeme.
Amaç enerji boru hatlarının güvenlik'i mi, öyle ise barzan, pkk, akp, gülen vs taşeron'lara ihtiyaç yok, biz sağlarız o güvenlik'i, güvenlik ederini de BOP'taki yağma hesabından düşüp alırız.
Kıyamet'in yüzde 10'una kor'düğüm ilmek ilmek.
Çankaya'daki 1 numara sorunsalı.
Nüans şurada:
BOP'un toksik varlıkları temizlenmeden yani by - pass olmadan pipe - line'den düzenli enerji ak'maz.
Temizlik şart.
AKP, satarak yol'a çıktı.
Erbakan'ın talebeleri, Gülen için Hoca'larını sattı.
Şimdi, Erdoğan'ı, Gülen için diğer üç eş genel başkan sattı.
Bir defa satan, bir daha satar.
Polis, savcı, hakim, gazeteci kıyafet'i altında rüşvet alıp namus'unu satan, ilk rampa'da rüşvet aldığını da satar.
Bit pazar'ında çakallarla dans.
Ezcümle:
Dünya yeni bir büyük savaş'ın eşiğine gelmiş ise sebep "o çaldı, bu sattı, şu aldattı ne var" diyen zihniyet'ten kaynaklı.
O çalsa da sen çalmayacaksın!
O aldatsa da sen aldatmayacaksın!
O babalar gibi satsa da sattırsa da, sen sattırmayacaksın, yağmaya ortak olmayacaksın!
Kavga'da yumruk aranmaz.
Kasap'ın vitrin'indeki çengel'de, her koyun kendi bacağından asılıdır!
Hasılı, Davutoğlu, Suriye ile savaş'ın başlığını açtı.
PKK ile müzakere'den iç savaş'a kayan gündem ortada.
Mart takvim'i malum, eğit donat da görelim.
2 milyon Suriye'li Türkiye'deyse; İmralı, Kandil, PKK, El Kaide, IŞİD vb için şehid kanları ile sulanmış bu topraklar "neo terör üssü" olmuş ise hikaye'nin final'i ortada.
İsrail / İran makas'ında çok ak kelle başparmak niyet'ine araya gidecek demektir.
Kehanet ise bu da kehanet.
Nokta.
...
DURUM
İsrail / İran makas'ında Top 10?!
Sinan Çetin, eskiden olduğu gibi konjonktür kolpadan rüzgar yapmaya müsait zannetti.
Kendisine reklam çektiren karşı darbeciler adına başlık açtı, Osmanlı'nın altını çizdi.
Bir zamanlar Fransız sinemasından Yılmaz Güney vardı, onun etkisi altında kopya film'ler çekti.
Sonrasında Özal rüzgarı, yedi bölgeye yedi parlamento, devamında akp. 
Liberal ak lejyoner devrimci, oksimoron.
Taraf'ını çok net belli etti, İsrail / İran makas'ına girdi.
Siyasal kürtçülük yapan bu yobaz ak'tivist üzerinden, 2007 sonrası yükselen demokrasi iklimi kapsamında "ihanet top 10" listesi yapmak mümkün:
1. Önder Aytaç, Emre Uslu (Ali Fuat Yılmazer)
2. Mehmet Baransu (Alaaddin Kaya)
3. Sinan Çetin, Acun Ilıcalı, Cem Yılmaz, Bülent Ersoy
4. Engin Ardıç, Rasim Ozan Kütahyalı, Altan brother's
5. Hasan Cemal, Ertuğrul Özkök, Can Dündar
6. Altan Tan, Sırrı Süreyya Önder
7. Fatih Altaylı, Fatih Çekirge, Fatih Terim, Fatih Ürek
8. Nazlı Ilıcak, Faruk Mercan, Ekrem Dumanlı, Hüseyin Gülerce, Salih Memecan, Mümtaz'er Türköne, Fehmi Koru, Derya Sazak, Kezban (Farsça'da hamarat ev hanımı manasında, diğer mana "yalancı" demek) Hatemi
9. Taha Akyol, Mustafa Akyol, Gültekin Avcı, Alper Görmüş
10. Atilla Kıyat, Fatih Çekirge, Dengir Fırat, Mehmet Metiner, 
Vb.
Demem o deme değil şu deme:
Asimetrik savaş'ta Altan familya'nın "Taraf"ı zıplama taşı idi.
F'Bavulcu.
Yani?!
"PKK'lı gizli tanıklar" üzerinden TSK'ya, Atatürk Türkiyesi'ne kumpas kuruldu.
"Hepiniz de oradaydınız ulan" vaziyetleri.
Balık'lar dahi bu kadar balık hafızalı değil!
Nüans?!
Med & Cezir.
İntikam soğuk yenen aş'tır.
Yani?!
Şimdi kumpas'ta rol alan bu isim'ler tanık, PKK sanık, IŞİD sanık, El Kaide sanık.
Hayat memat zamanlar.
Kanlı el'im sende oyun'u.
Madem "yüksek demokrasi" üzerinden terör'istlere, aferistlere, ha(z)cılara gün doğdu, o zaman sıra gül'dürmeyen şaka'da.
TSK'ya iftira atarken korkma'yanlar, Ergenekon adında bir örgüt var diye kumpas kuranlar, Balyoz'da cami bombalayacaklar diye ekranda manşetten canlı anlatanlar, "irtica eylem planı" ortada:
Adam asmaca TOP 10?!
Kumpas'çılar tanık, PKK sanık!
Kumpas'çılar tanık, IŞİD sanık!
Kumpas'çılar tanık, El Kaide sanık!
Kumpas'çılar tanık, F'ticaniler sanık!
Kumpas'çılar tanık, narko teröristler sanık!
Kumpas'çılar tanık, karşı darbeciler sanık!
Gül tanık, Erdoğan sanık!
Erdoğan tanık, Gül sanık!
İran, İsrail derin devleti tanık, güvenlik'i ortadan kaldıran ha(z)cı medyatik iletişim yüzleri sanık!
Makas / Takas zamanlar.
TSK'ya, Ergenekon'a, Balyoz'a, Odatv vb kumpas'larda bir şeyler dediği, özetle iftira attığı için medyatik ekran yüzlerinin baş'ına bir şeyler geldi mi?!
Hayır.
Birkaç iftiracı gizli tanık'ın başına bir şey geldi ise İsrail / İran makas'ı üzerinden, Erdoğan / Gülen ayrışması sonrasından öldü.
Demokrasi amaç'a giden bir yol'da araç ise yol kazası çok olur!
Bakalım, bu yeni durum karşısında "yüksek demokrasi" ürünü DHKP-C, PKK, IŞİD, Boko Haram, El Kaide vb yapılar, bu ak'tivist medyatik yüzler hakkında ne diyecek, ne yapacak?!
Sözün özü:
27 Nisan 2007 öncesinde Cumhuriyet Mitingleri'ni "marjinal örgütler" düzenliyor diye eleştiren malum isimler, Paris'teki yürüyüş'e katılmış ise anlaşılan o ki, onlar Türkiye'de cumhuriyet, demokrasi, laik'lik zora düşünce değil, Paris yanınca güvenlik olmadığına, eksen'in kaydığına ayıkıyorlar.
Paris, Türkiye'deki Paris'ten de batık.
Kaldı ki, "Bedel ödeme'ye hazırım" diyenlerin, 2007 Çankaya seçim'i kapsamında yedikleri halt'ın bedelini, Silivri üzerinden kimlere ödettikleri ortada.
"Aman ağzımızın tadı bozulmasın", çok güzel şeyler olacak'ın "güldürmeyen şaka" faslındayız.
Lafla peynir gemisi yürümüyor, Paris'te yürümekle güvenlik sağlanmaz!
"Halamın sakalı olsa amcam olurdu" nedir ne değildir?!
TOP 10'da zirve yarış'ı.
Ergenekon'da, Balyoz'da, Odatv vb kumpas davalarda "ateş olmayan yerden duman çıkmaz" diye fetva verenlerin, "bekleyelim bakalım yargı ne diyecek" diye çene ishali olanların, ağızdan yellenenlerin, rol model'i Baransu olanların, "paralel yapı" davasında Gülen'e, Dumanlı'ya sahip çıkmak için "demokrat" kesilmesi sebep'siz olmasa gerek.
Para'yı veren yüksek demokrasi kavalı'nı çaldırıyor.
Ezcümle:
Karşı darbeci medyatik tayfa İsrail / İran makas'ında.
Nokta.
...
Final süreç'i: (The İmam / The Muhtar) Düşman kardeşler ve/veya Araya Paris girdi?!
Haması İsraili tanıması için ikna etmiştik
Erdoğan -Davutoğlu uyumu yeni anayasayla taçlanmalı (Meteo: 28 Şubat!)
Suriye’deki iç savaş nedeniyle yaralanan 23 bin 166 kişinin Türkiye’de tedavi edildiği ortaya çıktı. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu IŞİD üyelerinin Türkiye’de tedavi görüp görmediği iddiasını ise cevapsız bıraktı.
Yeni Şafak: Paris saldırısı Musul'da planlandı!
Charlie Hebdo dergisine yönelik saldırıyı IŞİD’in 25 Aralık’ta gerçekleştirmeyi planladığı, ancak planın son anda değiştiği ileri sürüldü. Kuaşi kardeşlerin kanlı baskından önce 4 kez derginin bulunduğu cadde ve binada keşif yaptığı ve keşif raporunu IŞİD merkezine ilettiği de iddia edildi.
AKP'li sandık görevlisinden, madde madde ‘Seçimlerde hile yaptık' itirafı (Türkçesi: CHP, MHP, AKP'ye alternatif'tir operasyonu! Tuzak.)
Fransa, teröre karşı askeri sahaya sürüyor (Peki ya AKP?)
Jamie Oliver'ın İstanbul'daki restoranı için iflas erteleme istendi
Dünyaca ünlü İngiliz şef Jamie Oliver, Zorlu Center İstanbul’da açılan restoranında umduğunu bulamadı. Jamie Oliver’ın restoran markası Jamie’s Italian için mahkemeden iflas erteleme istendi. Mahkeme şirket için tedbir kararı verdi. Jamie’s Italian’ın İstanbul’daki şubesinin ortakları arasında, Turizm Restoran Yatırımcıları ve İşletmecileri Derneği (TURYİD) Başkanı Kaya Demirer ve Sezen Aksu’nun kardeşi Nihat Yıldırım bulunuyor. Dünya genelinde 40'a yakın şubesi bulunan Jamie’s Italian’ın en büyüğünün İstanbul'da açıldığı belirtiliyor.
Lüks'e fren (İthal girdi'yi düşürmeye çalışıyorlar!)
Finlandiya Fahri Başkonsolosluğu'nda rehine krizi
Şişli’de bulunan Finlandiya Fahri Başkonsolosluğu’nda vize alamadığı iddia edilen bir şahıs, görevliyi bıçakla rehin aldı. Polis tarafından etkisiz hale getirilen şüpheli gözaltına alındı.
Charlie Hebdo 12 kişinin öldüğü katliamın ardından ilk sayısını çıkarıyor. 3 milyon basılan derginin kapağında Hz. Muhammed'i temsil eden karikatür yer alıyor. Kapakta yer alan Hz. Muhammed karikatürü, "Je Suis Charlie" ( Ben Charlie'yim) dövizi tutarken görülecek. Hz. Muhammed figürünün tepesinde ise "Tout est pardonne" (Hepsi affedildi) ibaresi yer alacak. Karikatürist Luz'un çiziminde Hz. Muhammed gözü yaşlı şekilde resmediliyor. İşte o kapak:
İsrail'in Haaretz Gazetesi yazarlarından Asaf Ronel, yayımladığı bir makalede Paris'teki saldırılara tepki gösteren batının, Nijerya'da 2 bin insanın öldürüldüğü Boko Haram saldırısında aynı tepkiyi göstermediğini yazdı.
15 bin Euroluk teröristler
El Kaide'nin Kuzey Afrika Kolu AKMİ, Fransa'da geçtiğimiz hafta yapılan terör saldırıları sonrası Fransa'yı bir kez daha tehdit etti.
Ertuğrul Özkök tarihi yürüyüş sonrası yazdı: Bedel ödemeye hazırım
Ruhani'den dünyaya petrol mesajı: İran zarar görürse Suudi Arabistan ve Kuveyt daha çok zarar görür!
Kim Jong-un Vlamir Putin'in davetini kabul etti! 
Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Sovyetler Birliği’nin Nazi Almanya’sına karşı İkinci Dünya Savaşı’nda elde ettiği zaferin 70’inci yılı kutlamaları için yaptığı daveti kabul ettiği belirtildi.
...
Kitabın adı: Kolay Ekonomi
Yazarı: Mahfi Eğilmez
Remzi Kitabevi, 2012
Birinci Basım: Mart 2012
216 sayfa
12,50 TL
(…)
Sayfa 29:
Cari İşlemler Dengesi: Bir ülkenin toplam mal ve hizmet ihracatı ve transferleriyle aynı kalemlere yönelik ithalatı arasındaki farktır.
(…)
Sayfa 49:
Ekonomi sözcüğü Yunanca iki ayrı sözcüğün birleştirilmesinden türetilmiş bir sözcüktür. Oikia ev, nomos kural, ikisinin birleşiminden oluşan oikianomos da eve ilişkin kurallar ya da ev yönetimi anlamına gelir. Ekonomi sözcüğü bugün bir bilim dalının adı olmakla birlikte tasarruf anlamına da gelmektedir. Bizde uzun süre sözcüğün Arapça karşılığı olan iktisat kullanılmış, son dönemlerde ekonomi onun yerini almıştır. İktisat sözcüğü de özünde tasarruf anlamına gelir.
(…)
Sayfa 59:
Elmalar ile armutları toplamak bal gibi mümkündür!
(…)
Sayfa 64:
İktisatçı gözüyle rüyayı yorumlamaya çalışırsak şöyle diyebiliriz sanırım: “Bir ekonomi ilk bakışta çok güçlü görünebilir ama eğer sağlam temellere dayanmıyorsa yıkılmaya mahkumdur.” 
(…)
Sayfa 89:
“Enflasyon, saçınız varken beş dolara yaptırdığınız saç tıraşını, saçınız döküldüğünde on dolara yaptırmanızdır.”
Sam Ewing
(…)
Sayfa 97:
“Güvenmediğin adama iş verme, iş verdiğin adama güvenme!”
Çin atasözü
(…)
Sayfa 101:
“Finans, parayı elden ele geçirip sonunda kaybetme sanatıdır.”
Robert W. Sarnoff
(…)
Sayfa 101:
Maliye Arapça, Finans ise Fransızcadan geçen sözcükler. Eskiden maliye denirdi, şimdilerde finans demek daha moda oldu.
(…)
Sayfa 122:
“Parlayan her şey altın değildir.     
Alman atasözü
(…)
Sayfa 132:
“İki Yahudi bir araya gelse şirket, iki Türk bir araya gelse devlet kurar.”
Çin atasözü
(…)
Sayfa 145:
“Küresel sistem, kapitalizmin bir ekonomik ve sosyal sistem olarak dünyaya yayılmasıyla ortaya çıkmıştır.”
Mahfi Eğilmez
(…)
Sayfa 149:
Özetle söylememiz gerekir ki, küresel otomobilin dört tekerleğinin de sağlam ve sistemle ilişkilerde sorunsuz olması gerekiyor. Tekerleklerden birisine çivi battığını ve havasının yavaş yavaş indiğini düşünelim. Bu durumda otomobil bir süre daha gider ama bir lastikçide durup bu lastiği onarmamız gerekir. Çünkü bu lastik otomobili uzun süre taşıyamayacağı gibi öteki lastiklerin ve dolayısıyla genel sistemin işleyişini de bozar. 2008 yılında lastiklerden birine (ABD) çivi battı. 2010 yılında bir başka lastiğe (AB) daha çivi battı. Lastiklerden birisinin bir bölümü (Japonya) uzun süredir aşınmış durumda. Dört lastiğin şimdilik tek sağlam görüneni GYÜ (gelişme yolundaki ülkeler, ekonomiler) markasını taşıyan lastik. Ne var ki, ötekiler tamir edilip de toparlanamazsa onun da fazla dayanması pek mümkün görünmüyor.
(…)
Sayfa 161:
Çinli bilgelerin dediği gibi: “Gemiyi yüzdüren de batıran da sudur.”
(…)
Sayfa 167:
“Bugünün krizi yarının şakası olur!”
H. G. Wells
(…)
Sayfa 194:
Çinli bilgeler diyor ki: “Sakın ola bir kaplanın kuyruğunu tutma, tutarsan da asla bırakma.”
MB doların kuyruğunu tuttu, bakalım bırakacak mı?
(…)
Sayfa 198:
İhracatımızın yüzde 82’si ithalat ağırlıklı! Yani 100 dolarlık mal ihraç ederken 82 dolarlık kısmını ithal mallardan, 18 dolarını kendi ürettiklerimizden katıyoruz… Euro – Dolar paritesi dolar aleyhine bozulursa (ki öyle olmaya başladı) ithalat pahalı hale gelir.
(…)
Sayfa 200:
Çin atasözü: “Tedbir almak kolaydır, pişmanlık zor.”
Günümüze uyarlaması: “Cari açığın artmaya devam ediyorsa not artışı bekleme!”
(…)
Sayfa 202:
(Hell, İngilizce’de cehennem demek. Hell as Greece Yunanistan gibi cehennem anlamına geliyor.)
(…)
Sayfa 203:
İngiliz atasözü “Rules are mad efor fools to obey.” (Kurallar ahmakların uyması için yapılır.)
(…)
Sayfa 204:
2012 karanlık bir yıl. Ben gelişme yolundaki ülkelerin de krize gireceğini tahmin ediyorum. Nakit önem kazanabilir.
(…)
Sayfa 205:
Annus horibilis: Korku yılı.
Annus mirabilis: Mucize yılı.
Annus 2012 = ?!
...
JEOSTRATEJİK METEO
TC Atilla Kamer:
DAVUTOĞLU'NA FRANSIZ ÖPÜCÜĞÜ YOK!!!
ERBİL'DE, IRAK KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ BAŞKANI MESUT PARZANİ'YLE GÖRÜŞEN ALMANYA SAVUNMA BAKANI LEYEN, ‘’KÜRDİSTAN BÖLGESİ İLE İLİŞKİLERİMİZ ÇOK DERİNDİR. BURAYA GELMEMDEKİ ASIL AMAÇ, PEŞMERGE GÜÇLERİNE GÖNDERDİĞİMİZ SİLAHLARIN ETKİLİ OLUP OLMADIĞINI VE ASKERİ EĞİTİM ÇALIŞMALARININ NASIL GİTTİĞİNİ DAHA YAKINDAN TAKİP ETMEKTİR. PEŞMERGELERİ EĞİTMEYE DEVAM EDECEĞİZ. BU AMAÇLA 100 UZMAN ASKERİ ERBİL'E GÖNDERECEĞİZ." DEDİ.
PARZANİ: ‘’ÖVÜNEREK SÖYLÜYORUM Kİ PEŞMERGE IŞİD’İ YENDİ.’’!!!
...
OKUR GÖRÜŞ
Cevat Kelle:
"Kötüler de iyidir, diğer kötüleri temizlemeye yararlar."
NATO/CIA "Böcek yiyen böcekler teorisi"
...
Ustr Ümit Türk:
Netanyahu'nun göç çağırısından sonra, Sarah Helm'in "Ravensbruck'taki Yahudi kadınlarına işkence" temalı kitap tanıtımı...
"Tavşan kadınlar"(!)
"... 30 Nisan 1945'te Ravensbruck kampı Rus askerleri tarafından kurtarıldı. SS subayları kaçmıştı, ancak kampa gelen Rus askerleri kadınlara tecavüz etmeye başladı. Kampta bulunan Rus bir kadın, Almanlar bizi domuz olarak gördüğü için tecavüz etmiyorlardı ancak bizim askerlerimiz bize günlerce tecavüz ettiler"
...
Koray Alper Tatar:
Pkk eş'genel başkanı Demirtaş diyor ki:
"En son Çanakkale'de birlikteydik"
Doğru söylemiş!
"Lozan'ı tanımayruz, biz Neo Sevr'ciyiz" demektir bu.
Yoruma gerek var mı?! 
Yok!
Kurtarılabilseydi, Gazi paşa Osmanlı'yı zaten kurtarırdı, "Vatan Mücadelesi" 1919 öncesinde bu yol'da idi.
Ama olmadı, olduralamadı ki çağ'ın ruhuna uygun yeni bir devlet inşaa'sı için yol'lara düştü Gazi.
Demek ki 1914'ten sonra kürd'ler olarak yeni devletin inşaa'sında yok'tunuz?!
Bunu ben değil, sen söylüyorsun ulan it!
İtiraf'ta samimiyet mi, gaflet mi denilir her ne ise, realite de bu'dur!
Kurtuluş savaşında, Sakarya'da, Dumlupınar'da, İzmir'in, Antep'in, Bitlis, Van'ın, Adana'nın, Hatay'ın, Urfa'nın vs. kurtuluşunda yok'tunuz!
Peki nerdeydiniz?!
Yeni ve Genç Türkiye Cumhuriyeti devleti küresel düşmanlar ile olan savaşında neredeydiniz ulan?!!
Ben söyleyeyim:
1. Nasturi isyani (1924- Hakkari)
2. Jilyan isyani (1926- Siirt)
3. Seyh Sait isyani (1925- Bingöl-Mus-Diyarbaki r)
4. Seit Taha ve Seit Abdullah isyani (1925-Semdinli)
5. Reskotan ve Reman isyani (1925- Diyarbakir)
6. Eruh'lu Yakup Aga ve ogullari (1926-Pervani)
7. Güyan isyani (1926-Siirt)
8. Haco isyani (1926- Nusaybin)
9. I. Agrı isyani (1926)
10. Koçusagi isyani (1926- Silvan)
11. Hakkari- Beytüssebab isyani (1926)
12. Mutki isyani (1927- Bitlis)
13. II. Agri isyanı (1927) 
14. Biçar isyanı (1927- Silvan)
15. Zilanli Resul Aga isyani (1929- Eruh)
16. Zeylan isyani (1930- Van)
17. Tutakli Ali Can isyani (1930- Tutak-Bulanik- Hinis)
18. Oramar isyani (1930- Van)
19. III. Agri isyanı (1930)
20. Buban asireti isyani (1934- Bitlis)
21. Abdurrahman isyani (1935-Siirt)
22. Abdulkuddüs isyani (1935-Siirt)
23. Sason isyani (1935-Siirt)
24. Dersim isyani (1937-Tunceli)
25. PKK isyanı/terörü (1984-....... Güneydoğu ağırlıklı tüm metropoller)
Görüldüğü üzere Masum değilsiniz ulan!?
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'ben Türk değilim, ama benim de bu topraklarda hakkım var' diyenlere haddini bildirmek için kurulan bir devlettir"
Mareşal Mustafa Kemal ATATÜRK 
...
Ve...
Son olarak...
Med & Cezir.
"PKK tanık, TSK sanık"ı gördük, yaşadık, izledik.
Oksimoron da olsa, tüm kolpacılar oradaydı.
Şimdi bir de "hikaye'nin olması gereken versiyonu, nedir ne değildir"i görelim.
Yaşanması gerekli bir süreç var ise yaşanır.
Nokta.

13 Ocak 2015
Hayrullah Mahmud
http://ultra-turkler.blogspot.com.tr/

11 Ocak 2015 Pazar

"Banker Reco" skandalı ve/veya "Bugün her yer Paris" ise quo vadis?!

"Banker Reco" skandalı ve/veya "Bugün her yer Paris" ise quo vadis?!

“Ses çıkarmayan ve gürültü yapmayanlar tehlikelidir.”
Fransız atasözü
“Coğrafya, ülkelerin kaderini belirler!”
Napolyon
“Tarih, geçmiş siyasettir ve siyaset şimdiki tarihtir.”
İng Tarihçi E. A. Freeman
“Üç bin yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan, günübirlik yaşayan insandır.”
Goethe
“Herkes anladığını duyar!”
Goethe
...
DURUM
The Hoca, nedir ne değildir?!
Elcevap:
AKP'yi, Saadet Partisi arazisi üzerine kurulup, daha sonra merkez sağ'a doğru imar iznine aykırı bir şekilde genişletilen "gülen" bir "yerleşke" kabul edin.
Gülen, o külliye'nin neo haçlı diyalog'çular adına imtiyaz sahibi.
Abdullah Gül, rektörü.
Fehmi Koru, dekan.
Davutoğlu, akademisyen, hoca.
Erdoğan ise mescit'in cuma vaaz'cısı.
Gökçek, kantin dahil tüm akçasal işlerden sorumlu tahsildar.
Davutoğlu'nu, The İmam'ın yanına "danışman" diye yerleştiren "yerleşke" bu yerleşke.
Kavga ne zaman çıktı!?
BOP "bumerang etkisi" yapmaya başlayınca, kedi ile fare arasındaki makas açıldı, yol'lar ayrıldı.
Neo Menderes, Saddam makas'ı ve/veya Mursi'nin ayak izlerini takip eden süreç.
Demem o ki:
“Sorumluluğu paylaşmakta usta olan kişiler ‘Zeki’leri, ‘Cesur’ları, ‘Açgözlüler’i ve ‘Aptallar’ı kullanırlar. Zeki kimseler hak ettikleri yere geldikleri için sevinirler, cesurlar ereklerini gerçekleştirmeye koyulur, açgözlüler çıkarlarını kollarlar, aptallar ise ölümden korkmazlar!”
Bu kapsamda cevabını arayan soru ortada:
Dört eş'genel başkan üzerinden kurulan AKP'nin;
a. Zeki'ler kim?!
b. Cesur'lar kim?!
c. Açgözlüler kim?!
c. Aptal'lar kim?!
Yani?!
Kayıkçı kavgası, en sertinden "eşek şakası"na dönüşürken manzara:
Gülen, Erdoğan'ı tanımıyorum diyor.
Erdoğan ise "ulan hepiniz oradaydınız, siz beni tanımıyorsanız ben sizi hiç tanımayrum" diye rest'leşiyor.
Demem şu ki:
İsrail / İran hayat memat makas'ı.
Adam asmaca final süreç'i.
Sözün özü:
İstihbarat savaşları.
Sabri Uzun'un gerçek olanla gerçek olmayanı iç içe geçirdiği kitabını bir de ters'ten okumayı deneyin.
Özetle mesaj olarak diyor ki, Gülen Camia salkım saçak, çok güçlü, her şeye hakimler, sır'lara vakıf'lar, mücadele etmeyin, uzlaşın.
"Korkun."
Meteo: 28 Şubat çarpması.
Netice:
Hikaye'ye bir de şu açıdan bakın.
Banker skandalları.
Çaycı üzerine kurulan şirket, finans kuruluşları.
Banker Reco.
BOP kapsamında AKP da naylon bir yapı olarak temelsiz, tavan'da kazan & kazan üzerinden dikeltildi.
Acem barzan çadır tiyatrosu!
Yani?!
BOP kapsamında ne kadar iş'lem var ise hepsini Erdoğan'ın parmak izi üzerinden kayda geçirmişler, süreç patlayınca Banker Bilo'dan mukaddem, Banker Reco filmi çekiliyor.
Organize işler.
Acem Barzan çakallarla dans.
Hikaye bu hikaye.
Ezcümle:
İkna olmak istemeyeni hiçbir mantık ikna edemez.
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı...
"Odun'u diksem milletvekili, bakan, genel müdür yaparım" diyen bir oyun'da, "Tezek'le yapılan sidik'le yıkılır".
1 numara sorunsalı.
LARP.
Nokta.
...
DURUM
"Bugün her yer Paris" ise quo vadis?!
Elcevap:
Bu bir neo 11 Eylül süreç'i olmalı.
Suriye, İran, Barzan, neo sevr vs.
Meteo: Şita.
Bu kapsamda:
http://ultra-turkler.blogspot.com ‘da yayınlanan yazılar içinde kısa bir ufuk  turu:
1960 ‘lı yıllarda Türkiye’de, The Times Gazetesi ve Associated Press Ajansı adına görev yapmış bir gazeteci vardı.
Adı; David Hotham’dı.
Bu İngiliz gazeteci, Türkiye’deki görevi sona erince, memleketine geri döndü.
Sonra da Türkiye üzerine gözlemlerini içeren bir kitap yazdı.
Kitapta, Türkler’in iş yapma biçimi ve düşünce kodları üzerine çok ilginç gözlemler vardı.
Hotham, kitabında özetle şöyle diyordu:
“Türkiye’deki duruma bir bakın. Mantıklı bir tahminde bulunun. Sonra da önünüzdeki kağıda bunun tam zıttını yazın. Mutlaka doğru sonucu kestirmiş olursunuz!”
Daha sonra bu kitap, Türkiye’de görev yapan neredeyse tüm yabancı diplomatların başucu kitabı oldu.
Türkiye’ye operasyon yapan istihbarat servisleri de, Hotham’ın kitabını masalarının üstünden hiç eksik etmediler. 
Sözün özü:
Türkiye, “olmaz olmaz”ların ülkesi!
Ertelenen hesaplaşma kapsamında “Son Durak” ve/veya Bugünün hikayesi?!
"Bugün her yer Paris" ise "RTE'nin ertelediği Azrail’le son randevusu" kapsamında, sessiz çalan çanlar'ın sesi sonuna kadar köklenmiş, çanlar ak saray sakinleri için çalıyor demektir.
Nokta.
...
“Mokusatsu” vak’ası?!
“Yorum Yapmamak” ve/veya “Bilmemek” ölümcül paradoksu?!
Küre’de, II. Dünya Savaşı’nın sessizliği yaşanıyor!
Sanki 2012’ye girmedik de, 1939’dan 1940 yılına yeniden bir giriş yaptık.
“Deja vu” hissi uyandıran kaotik süreç bağlamında zaman tünelinden çarpıcı bir enstantane…
William J. Caughlin, “The Great Mokusatsu Mîstake” adlı eserinde şu çarpıcı olaya yer verir:
1945 yılında, atom bombasının kullanılmasından bir süre önce yapılan görüşmelerde, Japonca’daki “Mokusatsu” kelimesinin, “yorum yapmamak” yerine, “bilmemek” anlamına gelen çevirisi, savaşı sona erdirmek üzere devam eden görüşmelerin yarıda kesilip, haberleşmenin kopmasına neden olur.
Kitapta; Hiroşima ve Nagasaki’nin bombalanmasından tutunuz da, Sovyetler Birliği’nin Japonya’ya karşı savaşa girmesine kadar bir dizi olayın meydana gelmesinde, bu hatalı tercümenin neden olduğu anlatılıyor.
Eğer, tercüme hatası yapılmamış olsaydı!
Eğer, mesaj gönderenin düşündüğü biçimde algılanmış, anlaşılmış olsaydı!
Belki de, yukarıda sıraladığım acı olayların hiçbiri gerçekleşmeyecekti!
Belki de, bu olaylar gerçekleşecekti ama bir atom bombasına gerek kalmayacaktı!
Kim bilir?!
İşte, William J. Caughlin’in kitabında, bir kelimenin yanlış tercümesinin öyküsü var.
Sözün özü:
Gidişat böyle devam edecek olursa, yeni “Mokusatsu vak’aları”nın yaşanması kaçınılmaz gözüküyor.
Yani?!
Herkes anlamadığı ne ise onu duyarmış.
Ağızdan kulağa "sarkazm" dolu istihbaratçılık oyunun neticesi:
One minute Part 2.
Neo Osmanlı mavrasının sonu büyük barzan yellenmesi!
Padişahlar da ölür.
Beklenmeyeni Bekleyin?!
LARP.
Nokta.
...
Final süreç'i: Türkiye'deki Fransa Paris'te ve/veya El Kaide, IŞİD, PKK eşzamanlı vuracak?!
Hiciv dergisi Charlie Hebdo’ya terör saldırısında ölen 12 kişiyi anmak ve dayanışma gösterisinde bulunmak amacıyla Paris, bugün sokağa iniyor!
Fransa’da Cuma günü yaşanan market saldırısının sorumlusu Amedy Coulibaly ölü ele geçirildi. Şimdi Fransız polis Coulibaly’nin sevgilisi Hayat Boumeddiene’in peşinde. Fransa’nın en çok aranan kadını konumundaki Boumeddienne’nin silahlı ve tehlikeli olduğuna inanılıyor. Fransa'nın Le Monde Gazetesi'nin iddiasına göre Hayat Boumedienne, 2 Ocak'ta Madrid'ten İstanbul'a geldi ve 8 Ocak'ta Suriye'ye geçti. Boumedienne’nin 9 Ocak'taki dönüş biletini kullanmadığı öne sürüldü. Hayat Boumedienne ile ilgili iddiaların Fransız basınında yer almasından sonra dün saat 20.00'da Anadolu Ajansı servis ettiği haberde MİT'in Hayat Boumedienne'nin Suriye'ye geçiş yaptığı bilginisi Fransız makamlara bildirdiği belirtildi.
Obama Fransa’yı uyardı: Saldırılar devam edecek!
CIA başkan yardımcılığına tanıdık bir isim! CIA Başkan Yardımcılığına İran'a dönük ambargonun mali açıdan delinmemesi amacıyla Türkiye'yi kapı komşusu yapan David Cohen atanıyor. Amerikan Hazine Bakanlığı Terör ve Mali İstihbarattan Sorumlu Müsteşarı David Cohen, CIA başkan yardımcılığına getiriliyor.
'Fatih bir gün 21 yaşına gelirse ne yapacaksın ey Bizans?'
Nureddin Yıldız Hocaefendi paylaşım rekorları kıran bu sohbetinde, "Kardeşler biz Allah'la beraberiz bu yolda.. Mağlubiyet bizim kaderimizde yoktur; bir süreliğine imtihan olmak vardır" dedi. "Acilen evlerimize dönmek zorundayız" diye konuşan Yıldız, "İstekleri yalnızca diplomadan ibaret olan Müslümanlar'a Allah niye Fatih göndersin ki? Bol bol mühendis gönderiyor işte." ifadelerini kullandı.
IŞİD'den sınıra yakın yerde intihar saldırısı! Kilis sınırına yakın bölgede IŞİD tarafından araçla intihar saldırısı gerçekleştirildi.
Resmen aranıyor
Gülen'in 81 ilde ve sınır kapılarında 'arama-yakalama' kararının uygulanması talimatı verildi. Kırmızı Bülten çıkarılması için çalışmalar tamamlandı
Uyuşturucu baronu Ali Ekber Akgün'ü öldüren zanlıların çalıntı aracı bulundu. Katillerin, cep telefonu kullanmadıkları ve eldiven taktıkları ortaya çıktı. Sedat Şahin'in ise kardeşi Vedat Şahin'in katillerini belirlemek için 25 kişilik ekip kurarak, Hollanda ve Türkiye'de istihbarat topladığı öne sürüldü...
Şanlıurfa'da güvenlik güçlerince 161 molotofkokteyli ve bin 35 ses bombası ele geçirildi, olayla ilgili 22 kişi gözaltına alındı.
...
Kitabın adı: AK ASKER, Bir ABD, AKP ve Cemaat Projesi
Yazarı: Hüseyin Özalp
Togan Yayınları (Bizim Avrasya Yay. Kuruluşu’dur)
Şubat 2011
655 sayfa
25 TL
(…)
Sayfa 9:
Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinin bozulduğu ve Rusya’ya yaklaştığı bir dönemde 27 Mayıs 1960 darbesinin geldiğini görüyoruz.
(…)
Sayfa 12:
AKP kendi derin devletini kuruyor, kendi darbesini yapıyor.
(…)
Sayfa 15:
AKP, 28 Şubat’ın ürünü bir partidir.
(…)
Sayfa 17:
Fehmi Koru ve Ahmet Davutoğlu, “Nobel Barış Ödülü alacaksın” diyerek Abdullah Gül’ü (1 Mart) tezkere karşıtlığına ikna etti.
(…)
Sayfa 19:
25 Şubat tarihinde Çevik Bir, Amerika’ya gitmişti. Abdullah Gül de oradaydı. Amerika’da Çevik Bir’e JINSA’da madalya (üstün hizmet ödülü) taktılar.
(…)
Sayfa 23:
28 Şubat Kararları’nın gizlenen maddesi:
10. Madde: İran’a yaptırım maddesi!  
(…)
Sayfa 28:
28 Şubat’ta Türkiye’nin bir numaralı sorunu demokrasi eksikliği değil, “İrtica” gören Şamil Tayyar’ın yıllar sonra da olsa kemale ermesini olumlu bir gelişme olarak değerlendirmek gerekiyor.
(…)
Sayfa 30:
Hasan Celal Güzel, Erbakan’ın 28 Şubat döneminde askere karşı sessiz kalmasını hatta toz kondurmamasını eleştirirken “Koyunu bile keserken ‘mee’ diye ses çıkartır, bunlardan hiç ses çıkmıyor” diyordu.
(…)
Sayfa 30:
Abdullah Gül, Erbakan’a “Pezevenk” diyen Tuğgeneral Osman Özbek’in görevden alındığını, evrağı Erbakan’ın imzaladığını söyler. Daha sonra Hasan Celal Güzel yalanı ortaya çıkartır. Özbek rütbe alır.
(…)
Sayfa 31:
Çevik Bir, bir resepsiyonda elindeki kadehi sıkıca tutarak Erbakan’ın yanına yaklaşarak, şunu söyler: “Sayın Erbakan, her yerde askerlerle her konuda hemfikir olduğunuzu söylüyorsunuz. Bakın general arkadaşlarımızla birlikte, biz sizinle aynı fikirde değiliz.” 
Erbakan’ın cevabı: “Sayın Bir, bu konuda da biz sizinle hemfikiriz!”
(…)
Sayfa 33:
Gazeteci Fehmi Çalmuk, Erbakan’ın askerlere karşı neden sesini çıkarmadığını açıklayan bir olay anlatır. 
Yenilikçiler, gaz vermektedirler: “Hocam halka karşı gelmeyi göze alamazlar. Yurt çapında mitingler yapalım. İhtilal o kadar kolay bir iş değil.”
Erbakan: “Rahmetlik Menderes, 27 Mayıs’tan bir gün önce yüzbinlere sesleniyordu. İdama götürülürken arkasından kimse gelmedi. Bizi Kızılay Meydanı’nda sallandırırlar, üç kişi arkamızdan gelmez. Halkı sokağa çıkartalım diyorsunuz. Bu olaylarda bir kişinin burnu kanarsa Allah’ın huzurunda nasıl hesap veririz?”
(…)
Sayfa 35:
Abdullah Gül: “Vuralım, dökelim, kıralım!”
Milli Görüş’ün duayenlerinden Süleyman Akif Emre anlatıyor:
Abdullah Gül bir ara Hoca’yı tenkit etmeye başladı: “Siz Hoca’yla beraber çok yanlış hareket ettiniz. Refah davası açılır açılmaz kapandınız; savunma yapacağız diye yedi-sekiz ay savunma üstüne savunma hazırladınız. Hem kendinizi hem partiyi pasifize ettiniz. O savunmadan da bir fayda çıkmadı. Halbuki öyle yapacaktık ki, dava açıldıktan sonra, o davayı açanların ve açtıranların elini kolunu kırma için, yüz binlik, üç yüz binlik büyük mitingler tertip edecektik. Yer gök inleyecekti. Korkutacaktık. Çok yanlış ettiniz” dedi.   
 (…)
Sayfa 36:
Tabii,  savunmayı hazırlayan hukuk komisyonu başkanı da bendim. Dedim ki, “Abdullah Bey yanlış düşünüyorsun. 28 Şubat müdahalesi var, bu işin arkasında ordu var, mahkeme kendi başına değil ki! Şartları hiç hesaba katmıyor musun?” 
Abdullah Gül, “Onların hepsi sinecekti, etkisiz hale gelecekti” dedi. 
“Nasıl böyle söylüyorsun” dedim. Rahmetli Adnan Menderes, genelkurmay başkanı tayin eden adamdı. Kuvvet komutanlarını öyle… Meclis’te çoğunluk halindeydi, halk tabanında güçlüydü. 27 Mayıs’ın ayak sesleri duyulmaya başlayınca bilhassa Ege vilayetlerinde güçlü olduğu için her ilde yüz binlik, üç yüz binlik mitingler yaparak, “Kamuoyu benim arkamda, hiç kimse benimle başa çıkamaz” izlenimi vermeye çalıştı da, verdi de… Hatta, 27 Mayıs günü Konya’da büyük bir miting tertip edilmiş, bu mitinge bir gün önceden üç yüz, dört yüz bin kişi gelmişti. Ertesi gün radyodan Türkeş’in ‘Kimse evden çıkmasın’ anonsu duyulunca, o üç yüz bin kişi toz olmuştu. Hatta “Menderes gelecek” diye kesilecek davarlara bile kimse sahip çıkmamıştı. Menderes senin dediğin yolu denemiş; faydası bir yana tersine tepmişti. Şimdi sen nasıl oluyor da, bu halkı ordu’ya karşı mobilize etmeyi ve netice almayı düşünebiliyorsun? Buna nasıl inanıyorsun?”
(…)
Sayfa 37:
Gülen’in 28 Şubat manevraları! 
Fetullah Gülen, 16 Nisan 1997 tarihinde Kanal D’de Erbakan Hoca’yı yerden yere vuruyor; “Beceremediniz, bırakın artık!” çağrısı yapıyordu. Öncesinde kız çocuklarına başlarını açması için fetva veriyordu.
(…)
Sayfa 42:
F. Gülen, Yalçın Doğan’a: “28 Şubat’ta asker tavır koymakta haklıdır.”
(…)
Sayfa 43:
Fetullah Gülen: “Kesintisiz eğitimi tehlikeli görmedim.”
(…)
Sayfa 44:
Gülen: “MGK’nın müdahalesi meşru ve masumdur. Askerler, bazı sivillerden daha demokrat!”
(…)
Sayfa 45:
Gülen pişman! F. Gülen adına Yazarlar Birliği Başkanı Mustafa Yeşil, 2010 yılının Nisan ayında verdiği beyanatta, bu sözlerden dolayı Gülen’in pişman olduğunu söylüyordu. Erbakan hakkındaki sözlerden dolayı…
(…)
Sayfa 46:
Fetullah Gülen’in sadece 28 Şubat’ta değil darbe dönemlerinde de tutumu farklı olmadı. Hatta, 12 Eylül sürecinde MSP’liler tarafından ajan bile ilan edildi.
(…)
Sayfa 49:
Gülen, 1980 yılının Şubat ayında sağ ve sol çatışmaların en ateşli döneminde devletten yana olduğunu gösteren bir konuşma yapıyordu.
(…)
Sayfa 50:
12 Eylül’den az önce Gülen, 20 günlük rapor aldı.
(…)
Sayfa 51:
Darbelerle hukuku bu denli iyi olan bir cemaat liderinin, darbe suçlamasıyla tutuklanan paşaların GATA’ya kapağı atmalarını “Bu işte gatakulliler var” diye yorumlamasına da şaşmamak gerek!
(…)
Sayfa 51:
2006 yılında da, Mart ayında Kanal D’nin yayınına katılan Kenan Evren; Gülen’den kendisine görüşme talebi geldiğini, rüşvet olarak saat gönderdiklerini, “kravat taksın gelsin görüşelim!” dediğini anlatıyordu.
(…)
Sayfa 51:
Evren’in iddialarına Zaman gazetesinde 3 Mart tarihinde Gülen’in kravatlı fotoğrafı yayınlanarak şu yanıt veriliyordu: Fetullah Gülen: “Dünyada İranlılar ile yıldızı barışmayan bir insan var, o da benimdir!”
(…)
Sayfa 55:
Necmettin Erbakan, 28 Şubat’ta “ABD parmağı” iddiasını, 2009 yılında bizzat basın toplantısı düzenleyerek belgeleriyle açıkladı. (ABD, 15 Ekim 1996 tarihli kripto)
(…)
Sayfa 55:
İşte ABD’nin 28 Şubat’ın mimarı olduğunu kanıtlayan belge: (ABD’nin 28 Şubat talimatı)
(…)
Sayfa 60:
Mahir Kaynak’a göre 28 Şubat AKP’yi ortaya çıkartmak amacıyla yapıldı. Her darbe uluslar arası bir ihtiyaca cevap verir. 1960 darbesini Türkiye’deki ABD nüfusunu kırmak isteyen İngiltere yaptı.
(…)
Sayfa 64:
ABD’nin İstanbul Başkonsolosu Carolyn Huggins, Tayyip Erdoğan’a destek ziyaretinde bulunarak “arkasındayız” açıklaması yaptı.
(…)
Sayfa 102:
Fazilet de, 6 Ocak 1998’de “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olmaktan kapatılan RP ile aynı gerekçe ile kapatılmıştı.
(…)
Sayfa 110:
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, aynı dönemde farklı bir oluşumun peşindeydi.
(…)
Sayfa 112:
Gül: “Türban sorun değil. Kadının en büyük problemi de başörtüsü değildir!”
(…)
Sayfa 118:
Ancak nasıl oluyor da Erdoğan’ın her adımından melih Gökçek haberdar olabiliyordu. Gökçek’in etkisindeki Flash Tv muhabirleri her toplantıya katılarak Erdoğan’ın sinir katsayısını artıracak sorular soruyordu. (Erdoğan, ADL Başkanı Abraham Foxman ile görüşecek vb)
(…)
Sayfa 122:
Nasuhi Güngör, 1998’de Diyarbakır’da G. Fuller’a soruyor: “Niçin, birden fazla İslamcı parti istiyorsunuz? İslamcılar’ı çok mu seviyorsunuz?” Fuller, II. Dünya Savaşı’ndan sonra bir Fransız diplomat dedi ki, “Biz Almanya’yı o kadar çok seviyoruz ki, iki tane Almanya olsun istiyoruz.”
(…)
Sayfa 131:
Mustafa Karaalioğlu, “Hilal ve Ampul”, Nasuhi Güngör “Yenilikçi Hareket” kitaplarında, Erdoğan’ın 28 Şubat’ın kudretli generali Çevik Bir ile yaptığı görüşmeleri anlatıyor. Atilla Kıyat vs…
(…)
Sayfa 140:
2004 yılında Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Fehmi Koru, Taha Kıvanç adıyla yazdığı makalede Erdoğan’ın ABD ziyaretinde Yahudi kuruluşlarıyla ilgilendiğini yazıyor.
(…)
Sayfa 144:
Erdoğan, JINSA’dan ödül alacak. Çevik Bir de JINSA’dan ödül aldı ve Cumhurbaşkanlığı adaylığı gündeme geldi.
(…)
Sayfa 148:
Erdoğan, 10 aylık hapis cezasını tamamladıktan sonra Temmuz 2000’de ABD’ye giderek Fetullah Gülen’le halvet oldu.
(…)
Sayfa 149:
Erdoğan: “Diyarbakır’ı BOP’un merkezi yapacağız!”
(…)
Sayfa 150:
Sabah: 9 bin metrede hesaplaşma! Çevik Bir, Şevket Kazan barıştı!
(…)
Sayfa 153:
Sabah’tan Yavuz Donat, ertesi gün Çevik Bir ile konuştu. Bir, diyalogları birebir doğruladı. 
(…)
Sayfa 156:
Cemil Çiçek ve Melih Gökçek’ten “Yenilikçiler” ile ilgili müstehcen fıkralar anlatıyorlar: Çiçek’in anlattığı fıkralardan birinin sonu şöyle bitiyor; “Üfürükle gelen osurukla gider.”
(…)
Sayfa 161:
AKP’nin amblemi, Fas’ta aynı isimle zaten var olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin “Ampul”ünün aynısıydı. Bir farkla, Fas’ın AKP’si gaz lambası kullanmış, bu partinin adını alan AKP ise biraz daha modernleştirerek sembol olarak ampulü seçmişti. Ampul üzerine geyikler yapılmaya başlanmıştı. Hatta Zaman gazetesi yazarı ve Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal köşesinde ampulün argo çağrışımlar yaptığını vurgulamıştı. Kendisine sorduğumda bana “Anadolu’da homoseksüel erkekler için ‘Ampul’ sözünün kullanıldığını” söyledi.
(…)
Sayfa 170:
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu: “28 Şubat gerekirse 1000 yıl sürer!”
(…)
Sayfa 178:
Erdoğan’ın Ausburg konuşması: Bu mücadeleyi iktidara getirmek için gerektiğinde ‘Papaz elbisesi’ giyerim.”
(…)
Sayfa 182:
MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılıç, 7 Mart 2002’de, Harp Akademileri Komutanlığı’nda şunları söyledi: “Türkiye’nin Rusya Federasyonu ve İran’ı da içine alacak şekilde bir arayış içerisinde olmasında fayda buluyorum.”
(…)
Sayfa 185:
Çevik Bir’e bağlı “Özel Kuvvetler”, Kıvrıkoğlu’na yönelik suikast girişiminde bulundu, iddiası… Kıvrıkoğlu ortadan kaldırılırsa, Bir’in Genelkurmay Başkanlığı yolu açılacaktı!
(…)
Sayfa 186:
Zaman ve Aksiyon’da çalışan gazeteci Tuncay Opçin’in 28 Şubat ile ilgili kitabından…  O günlerde I. Ordu Komutanı olan Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ile Genelkurmay II Başkanı Çevik Bir ekipleri arasında bir çatışma yaşanıyordu.
ÇEVİK BİR CEPHESİ: Teoman Koman, Güven Erkaya, Doğu Aktulga, Çetin Saner, Çetin Doğan yer alıyor.
HÜSEYİN KIVRIKOĞLU CEPHESİ: Atilla Ateş, Hilmi Özkök, Necati Özgen ve Rasim Betir gibi paşalar bulunuyordu. 
Kıvrıkoğlu ve Bir, çok az görüşüyorlardı.
(…)
Sayfa 187:
Darbecileri yargılama iddiasındaki Ergenekon soruşturmasının, 28 Şubatçılar’a dokunmadığı artık sır değil. Bir’in ifadesini aldılar, “Sanık” değil “Tanık” oldu!
(…)
Sayfa 193:
Ankara’daki Patalya Otel’de AKP, yenilikçiler toplanıyordu. Recai Kutan, Abdullah Gül, Haberal ile kankaydı. Gölbaşı Patalya Otel’de verilen hamsi partilerini hiç kaçırmazlardı.
(…)
Sayfa 195:
Erdoğan’ın Haberal ile ilişkileri o denli iyiydi ki, partinin ilk toplantıları bile onun otelinde yapılıyordu.
(…)
Sayfa 196:
Ecevit düşürülmeden ABD, Irak’a giremezdi!
(…)
Sayfa 206:
AKP, APO’ya Anayasal güvence veriyor! 
(…)
Sayfa 215:
Erdoğan’dan Mason’lara kutlama mesajı!
(…)
Sayfa 219:
Soner Yalçın, Esra başta olmak üzere türbanı siyasete alet edenlerin, yurtdışında okuttukları halde kızlarını çalıştırmadıkları ve hemen okul biter bitmez evlendirdikleri…
(…)
Sayfa 224:
4 Kasım 2002 Sabah manşet:
“Anadolu İhtilali!”
(…)
Sayfa 225:
Oğuzhan Asiltürk: “AKP zaferi, 28 Şubat’ın sonucudur!”
(…)
Sayfa 242:
Baykal’ın desteği ile Erdoğan’ın Başbakanlık düğümü çözülüyor.
(…)
Sayfa 243:
Erdoğan, Gül’e sordu: Sen Bakanlar Kurulu’na girdiği zaman bakanlar ayağa kalkar mı?” Gül, “Hayır, böyle bir şeye gerek yok” deyince, Erdoğan “Ben başbakan olunca kalkacaklar.”
(…)
Sayfa 245:
Erdoğan, 1 Mart tezkeresinde ret oyu verenleri tasfiye ederek, bugün partide tek adam haline geldi.
(…)
Sayfa 254:
YAŞ dolayısı ile verilen resepsiyonda Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök , “İrticai hareket sürekli sırtımızda” diyerek hükümeti suçluyordu. Osmanlı’nın bile “Hilafet Devleti” olmasına rağmen sürekli “irtica” ile boğuştuğunu anlatan Özkök, Başbakan’ın “Avrupa İçin Reform Yapmak” başlıklı raporda, “Özkök, askerin AB yolunda bir engel olduğu izleniminden kaçınmanın Türk Genelkurmay’ı tarafından teyid etti” diye yazıyor.
(…)
Sayfa 263:
Orgeneral Çetin Doğan, Yaşar Büyükanıt’a I. Ordu Komutanlığı’nı devir teslim ederken törende yaptığı konuşmada: “Hava kurşun gibi ağır!”
(…)
Sayfa 264:
Hurşit Tolon: Günümüzde sinsice yürütülen laiklik karşıtı bu faaliyetleri görmezden, yapılan takıyyeyi anlamazlıktan geldiğimizi sananlar, ya aldanmakta ya da aldatılmaktadırlar.
(…)
Sayfa 265:
Özden Örnek: Elalem uzayda, biz türbanla uğraşmaktayız!
(…)
Sayfa 266:
Hilmi Özkök: 30 Ağustos mesajı: “Bir taraftan dünyada yaşanan son gelişmeler, enerji kaynaklarını kontrol altında tutma girişimleri, şiddetini gittikçe artıran etnik ve köktendinci akımlar ve bunun sonucunda oluşan uluslar arası terör ortamı, diğer taraftan ülkemizde yerden hız artıran gerici ve ayrılıkçı cereyanlar Silahlı Kuvvetlerimize yeni ve zorlu görevler yüklemektedir.
(…)
Sayfa 271:
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, 4 Kasım’da yeni (3 Kasım 2002) seçimlerden bir gün sonra bir haftalık ABD ziyaretine gidiyordu. Ziyaretten sonra Özkök, ABD’nin Irak ile ilgili talebinin olmadığını açıklıyordu.
(…)
Sayfa 275:
10 Aralık 2002, Erdoğan Beyaz Saray’da. 
Bush, Erdoğan’a soruyor: “Savaş kararı alırsak bize yardım edeceksiniz değil mi?”
Erdoğan: “Easy… Kolay… Mr Predisent…”
Bush ise o kadar emin değildi. “Çok kolay evet dedi.”
“Ben onu biraz shallow buldum.”
Yani içi boş!
Diğerlerine dönerek: “Siz nasıl bu kadar rahat durabiliyorsunuz. Açıkçası bana güven vermediler!” dedi.
(…)
Sayfa 276:
Irak Savaşı’na komutanlık eden ABD’li General Tommy Franks, emekliye ayrıldıktan sonra yazdığı American Soldier adlı kitabında 2002 seçimlerinden önce Özkök’le yaptığı görüşmeyi anlatıyor: Özkök, görüşmede ABD’ye Irak ile ilgili hiç renk vermeyerek seçimlerden sonra kurulacak olan kurulacak olan yeni hükümete danışacağını söylüyor. Franks kitabında Özkök’ün farklı kişiliğini anlatıyor: “General Özkök, yıllarca NATIO tecrübesi bulunan, akıcı İngilizce konuşan, tam anlamıyla profesyonel bir subaydı. Türk Ordusu’nun darbelerle siyasete müdahale eden geleneksel rolünü terk eden yeni askerlerindendi. Bugün de önemli görüşmeler için ABD’li iki dört yıldızlıyı ağırlıyordu.”
Franks’tan Özkök’le ilgili bir başka saptama: 
“Bir bardak şaraptan hoşlanan laik General’in kasım ortalarında iktidara geleceği neredeyse kesin olan İslamcı yönetimin arzulu bir taraftarı olmadığı hissini edindim. Ama o da biliyordu ki, eğer ülkesinin AB için bir şansı varsa, askerler politikadan uzak durmalıydı.”
(…)
Sayfa 277:
Başkan Bush, “1 Mart Tezkeresi” için “1 milyar dolar” pazarlığı yapan Babacan ve Yakış’a iltifat etti: “At tacirleri!”
(…)
Sayfa 279:
“1 Mart Tezkeresi”nin reddedilmesi ve Abdullah Gül’ün gizli zaferi olarak sonuçlanıyordu.
(…)
Sayfa 279:
Erdoğan her fırsatta retçi bakan ve vekilleri fırçaladı. Genel Sekreter Yalçınbayır’ı harcadı. Daha sonra, Gül’e yakın birçok milletvekilini liste dışı bırakıldı. Abdullah Gül, bunların birçoğu için tavır koyma gereği duymadı. 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesi Abdullah Gül Hükümeti’nin de sonu olmuştu. ABD bir yandan “Demokrasiye saygılıyız” mesajı veriyor, diğer yandan ise III. Tezkere için sıkıştırıyordu.
(…)
Sayfa 281:
Bölükbaşı: ABD kredisi, “Türkiye’nin Kuzey Irak’a tek taraflı asker konuşlandırması” şartına bağlanmıştı.
(…)
Sayfa 282:
The Guardian gazetesine yazan Orhan Pamuk, Erdoğan’ın gerçek rengini sakladığı yorumlarındaki yanılgıya dikkat çekiyordu:
“İslamcı köktencilik değil, Amerikan askeri çıkarlarına bağlılıktır!”
(…)
Sayfa 293:
“Genç Subaylar rahatsız” iddialarını Özkök doğruluyor: “Genç subayların tedirginliği gibi bir şey yok. Bir tedirginlik sözkonusu ise bu TSK’nın bütünüyle ilgili.”
(…)
Sayfa 302:
(Melih Gökçek, Hasan Hüseyin Ceylan, Fatih Çekirge operasyonu. HM) Star’da, Erdoğan’ın Taliban ve El Kaide örgütü şeyhlerinden Hikmetyar’ın önünde diz çökmüş otururken fotoğrafı yayınlıyordu.
(…)
Sayfa 319:
Genelkurmay II Başkanı İlker Başbuğ’un önü 2004 yılı şurasında açılıyordu: Başbuğ, Ocak ayında İsrail’e sürpriz bir ziyaret gerçekleştiriyordu!
(…)
Sayfa 354:
Erdoğan: “Ayrıca kızım türbanı çok sık buluyor. Moda olduğu için takıyor.”
(…)
Sayfa 356:
Nisan ayında Kara Harp Okulu değerlendirme toplantısında konuşan Hilmi Özkök, Erdoğan’ın eş başkanlığını yaptığı BOP projesine atıfta bulunarak, Türkiye’nin ne İslam ülkesi ne de İslam devleti olduğunu vurguluyordu. Türkiye’nin laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olarak bir kilit taşı olduğunu ve bu özelliğiyle bölgede model olarak gönderileceğini belirten Özkök, “Ancak başka ülkelerin kabul edeceği bir ılımlı İslam devleti modeline dönüştürülmek istenmesi halinde, bu yaklaşıma ulusça karşı çıkılacağı asla gözden kaçırılmamalıdır” diyordu.
(…)
Sayfa 361:
Erdoğan: Sessiz devrim yaptık!
(…)
Sayfa 377:
“Şartlı Salıverme Yasası” uyarınca hakkındaki bütün davalar hüküm kurulmadan düşen 28 Şubat’ın sembol ismi Şevki Yılmaz’ın 19 Ekim 2004’te Türkiye’ye dönmesi ise normalleşmenin ilk işaretlerinden biri oluyordu.
(…)
Sayfa 378:
Başbakan Erdoğan, 5 Haziran 2003’te partisinin il başkanları toplantısında son siyasi tabloya ilişkin bilgiler sunuyor ve AKP haricinde yükselişte olan tek partinin Genç Parti olduğu söylüyordu. “Yerel seçimlerde yüzde 50-60 oy istiyorum. Genç Parti’ye geçit vermeyin” diyordu. Seçimlerde aldığı yüzde 7’lik oyla MHP ve DYP’yi barajın altına çeken Genç Parti, şimdi de AKP için tehlike oluşturmaya başlamıştı.
(…)
Sayfa 380:
AK Lale devri!
(…)
Sayfa 396:
MHP, Ordu’yu göreve çağırıyor.
Mehmet Şandır, geniş yankı uyandıran mektubun eleştirilmesi üzerine…
(…)
Sayfa 399:
Erbakan bile “Ordu göreve” diyor!
Kıbrıs konusunda…
(…)
Sayfa 406:
Talabani: Erdoğan, Federal Irak’ı destekliyor!
(…)
Sayfa 412:
Özden Örnek: Bir elinde “Davetiye” Başbakanlık kapısında! AKP ile ilişkisi, çocukları Çalık’ta çalışıyor!
(…)
Sayfa 431:
Büyükanıt’a iki suikast tertip edildi, birinde…
 (…)
Sayfa 442:
Veda ziyaretlerinde, CHP lideri Deniz Baykal’ı ziyaret eden Hilmi Özkök bir ilke…
(…)
Sayfa 461:
Hükümet’in “İrtica yok” iddiasına yanıt ise Karar Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’dan geliyordu. Başbuğ, 2006 Eylül sonunda, Kara Harp Okulu’nun açılış töreninde, “Bugün üzülerek ifade etmek istiyorum ki, irticai tehdit, bazı kesimler kabul etmese de, kaygı verici boyutlara ulaşmaktadır.” diyordu. Başbuğ, sosyal devlet ilkesi zayıflatılarak toplumun cemaatleşmeye itildiğini vurguluyor, bu cemaatler ve tarikatların, Cumhuriyet devrimine karşı hareketlerin odağı haline geldiğini söylüyordu.
(…)
Sayfa 506:
7 Nisan 2006! Zapsu, American Enterprise Instiutte’da yalvarıyor:
“Bu adamı deliğe süpürmeyin kullanın!”
(…)
Sayfa 522:
Erdoğan’dan Gül’e (Hasan Celal) Güzel mesaj: Cumhurbaşkanlığı’na aday olma!
(…)
Sayfa 523:
Büyükanıt: Sözde değil, özde laik olmalı!
(…)
Sayfa 566:
Erdoğan, Bush ile 8 Haziran 2005’te yaptığı görüşmenin ardından pembe bir tablo çiziyordu.
(…)
Sayfa 593:
Emekli Orgeneral Hurşit Tolon: Bugün Türk Milleti’nin kaderi, geleceği kendi hür iradesi ile belirlemediği, yabancıların tayin ve tespit ettiği yönlendirildiği bir istikamete doğru sürüklenmektedir. Lozan’ın intikamını almak isteyenler, Sevr’i hortlatmak isteyenlerle mücadele halindeyiz. 90 yıl öncesinin koşullarını yaşamaktayız. Türkiye her yönüyle kuşatılmıştır. Paranoya diyenlere buradan sesleniyorum, bu paranoya değildir. Siz halktan sakladığınız için paranoya diyordunuz.”
(…)
Sayfa 535:
Emine (Erdoğan) Hanım da kısa sürede ABD sosyetesine karışıyor, “Aslan Kral” gösterisine bilet bulamayınca “Operadaki hayalet” müzikalini izliyordu.
(…)
Sayfa 537:
Polonya ve Çek halkının reddetmesi üzerine Türkiye’de konuşlanacak olan “Füze Kalkanı”nın radar ayağının Türkiye’yi “hedef ülke” haline getireceği açık bir gerçekti.
(…)
Sayfa 588:
ABD, AKP’ye yüz vermiyor! ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson da “Güçlü demokratik kurumlara sahip, laiklik ilkeleri ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir Türkiye ile çalışmak istiyoruz” diyordu.
(…)
Sayfa 609:
MİT (Emre Taner) 80. Kuruluş yıldönümü olan 5 Ocak 2007’de yaptığı açıklama:
“Ulus devlet dönemi sona erecek!”
(…)
Sayfa 619:
Sonuç: “Ak Asker” geliyor!
(…)
Sayfa 622:
Zaman Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal, 2010 YAŞ’tan önce bir sonraki “Genelkurmay Başkanı’nın adını veriyordu:
“İlker Başbuğ iki yıllık süresini doldurdu. Yerine Kara kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner gelecek. Koşaner’den sonra o koltuğa kimin oturacağı belli gibi. En güçlü aday 2. Ordu Komutanı Necdet Özel!”
(…)
Sayfa 629:
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ:
“Sabrımızın bir sınırı var!”
...
Ve…
Son olarak…
Bülent Arınç: “Tankla topla götüremiyorlar!” 
Cemil Çiçek:  “Üfürükle gelen osurukla gider!”
Sözün özü:
Turkuvaz Ampul patlak!
Nokta.

9 Ocak 2012 / 11 Ocak 2015
Hayrullah Mahmud