9 Aralık 2014 Salı

Körleme ve/veya Osmanlı (Türk) tokadı, nedir, ne değildir?!

Körleme ve/veya Osmanlı (Türk) tokadı, nedir, ne değildir?!

“Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.”
Mareşal Mustafa Kemal Atatürk
“Görülüyor ki, ‘Savaş’; Komutanlar’ın ‘sinirleri’ ve ‘Askerler’in ‘kahramanlıkları’ ile çözülen denklemden ibarettir!”
Mareşal Fevzi Çakmak
“Önderlik, zeka, güvenilirlik, insancıllık, cesaret ve kararlılık işidir. Bir generalde bu beş erdemin olması elzemdir.”
Sun Tzu
...
DURUM
BÜYÜK OYUN
AKP, gündem'i değiştirmek istese de, İsrail / İran makas'ına sıkışmış; gündem değişmiyor!
RTE, Ak Saray, Putin'in yedek'inde!
Davutoğlu, Osmanlı'yı kurtarmayan Osmanlı hülyası peşinde!
İster Osmanlıca yazın ister Fransızca, gündem: Kıyamet.
Demem o ki:
Lafı uzatmak yersiz!
Söylenmedik laf kaldı mı?!
Türkiye ne kadar güven'de, Avrupa ne kadar güven'de, nedir ne değildir'in test edildiği günler.
"Zeka" ve "kurnazlık" aynı şey'ler değil.
Velev ki; öyle, kaos'un IQ'su ortada.
1 Mart Tezkeresi kapsamında borçlu isimleri kukla gibi oynatıyorlar.
Demem şu ki:
Tehirli Kıyamet güncesi.
Ağızda tad kaldı mı?!
Kalmadı ise süreç'ten çıkış'ın yol haritası ortada.
1 numara.
İMECE.
Sermaye kendi güvenlik'ini sağlayabiliyor ise sağlayacak, stratejik akıl'dan noksan ise yüksek matematik'li çıkış için pozisyon alacak.
Hem kılavuzluk eder'ini ödeyecek, hem de kendisine verilen rol'ü ne eksik ne fazla oynayacak.
2003'te "Parasını verir sorun çözeriz" diyenler, Zapsu / Unakıtan üzerinden bol bol ödediler, buna rağmen sorun çözemediler, ulusal güvenlik açığı ortada, akıl o akıl, şimdi de gizli vergi ödedikleri adres taraf'ından oynatılıyorlar.
Hazine tamtakır, ardak.
Sözün özü:
Savaş'ın adı: Enerji bazlı dünyalar savaşı!
Her aşaması para.
Rüşvet en büyük çürüme, Neo Roma'da sistem kilit.
Büyük Savaş'a doğru bu yüzden hızla sürükleniyoruz.
Güç'ün türevlerine bakmadan, ölçmeden çözüm çıkmaz.
Para da bir güç, silah da, yeraltı zenginlikleri de, istihbarat da, nüfus da, ordu da, iman da,  iktidar da...
Her bir'i yek baş'ına güç olsa da, Voltran'ın iç / dış ayakları oluşmadan güç puzzle'ı oluşmaz.
Neden?!
Savaş'ın çok taraf'ı var, enerji bazlı dünyalar savaşı.
Stratejik akıl olsa da, Voltran oluşmadan netice alınmaz.
Bu yüzden "Güç" de bir matematik.
Çelik bilek.
Ezcümle:
Büyük Satranç Tahtası'nda Türkiye / Anadolu hamlesi nedir, ne değildir!?
Buz gibi akıl'la, çelik bilek'le hamle yapılan kaotik bir süreç'in içinden geçiyoruz.
Piyon nedir HAF nedir?!
Taşıma su ile değirmen dönmez.
Dünya bir kez daha, enerji bazlı dünyalar savaş'ında üretilmek istenen sulh kapsamında; Türk'ün cesaret'ine, feraset'ine, adalet'ine muhtaç.
Büyük yangın'lar (BOP, Neo Sevr, büyük Barzan Proce vb),  küçük yangınlar (?!) çıkartılmadan sönmez.
Meteo: 28 Şubat.
Takvim iş'liyor.
RAP... LARP... RAP...
Nokta.
...
VAZİYET
“Satranç Ustaları”ndan Özlü Sözler?!
“Satranç tahtası insan zihninin jimnastik salonudur.”
Pascal
“Satranç tahtasında tüm denizlerdekinden daha fazla macera vardır.”
Pierre Mac Orlan
“Satranç zihinsel işkencedir.”
Kasparov
“Taş kaybetmemek için çok oyun kaybedilmiştir.”
Tartokower
“Yaşım arttıkça Piyonlara da daha çok değer vermeye başladım.”
Keres
“Satranç hakkında, hayat için çok uzun olduğu söylenir ama bu satrancın değil, hayatın kusurudur.”
Irning Chernev
“Satrancın esası onun ne olduğunu düşünmektir.”
David Bronstein
“Kafanız karışıksa, satranç oynayın!”
Tevis
“Hayat satranç için çok kısa.”
Byron
“Kaybeden her zaman hatalıdır.”
Panov
“Satranç insanlık için bir lanettir.”
H.G.Wells
“Satranç analiz sanatıdır.”
Botvinnik
“Beni yenen herkesten nefret ediyorum.”
Lisa Lane
“Satranç Capablanca’nın ana diliydi.”
Reti
“Bırakın mükemmeliyetçiler yazışmalı satranç oynasınlar.”
Seirawan
“İyi oyuncu her zaman şanslıdır.”
Capablanca
“Satrançta kahramanlar yoktur.”
Cory Evans
“Tek bir kötü hamle kırk iyi hamleyi boşa çıkarır.”
Horowitz
“Eğer içki çalışan kesimlerin laneti ve çalışmak içen kesimlerin lanetiyse, satranç da düşünen kesimin lanetidir.”
J. Ross
“En zoru, kazanılmış oyunu kazanmaktır.”
Em Lasker
“Aslında en zoru, kayıp oyunu kazanmaktır.”
Dr. Dave
“Her hatada doğru bir yan vardır.”
Tartakower
“Satrançtaki pişmanlıktan daha büyük bir pişmanlık yoktur.”
H.G.Wells
“Hap almadan dizleriniz tutmuyorsa, satranç oynayamazsınız.”
Karpov
“Tüm satranç ustaları bir körleme oyun oynayabilirler.”
Kaltanowski (Körleme rekoru sahibi)
“Gidişat taktik olunca, bilgisayarların da gidişatı başlar.”
Hyatt
“Morphy büyük olasılıkla tüm dahilerin en büyüğü idi.”
Fischer
“Rakip Şahın kellesi için hiç bir bedel büyük değildir.”
Koblentz
“İki tür feda vardır: doğru olanlar ve benimkiler.”
Tal
“İyi kalpli iseniz satranç oynayamazsınız.”
Fransız atasözü
“Şöhret... Zaten sahibim. Şimdi paraya ihtiyacım var.”
Yaşlı Steinitz
“En iyisi rakip taşları feda etmektir.”
Tartakower
“Atağın birinci şartı: rakibinizin gelişmesine izin vermeyin!”
Fine
“İyi bir hamle görünce, bekleyin, daha iyisini arayın.”
Em. Lasker
“İstenilmedik bir pat yaratmak aptallığın zirvesidir.”
Anonim
“Hatalar tahtanın her yanında yapılmayı bekleniyorlar.”
Tartakower
“Satranç tahtasında yalan ve iki yüzlülük çok fazla yaşayamaz.”
Em. Lasker
“Neredeyse kesin olarak, oyun teorik açıdan beraberedir.”
Fischer
“Satranç akılla oynanır, ellerle değil!”
Renaud ve Kahn
...
ZAMAN TÜNELİ
Kitabın adı: BATIŞ YILLARI
Yazarı: Falih Rıfkı Atay
Pozitif Yayınları
Hürriyet, Kasım 2012
224 sayfa
(…)
Sayfa 42:
Liberal İngiliz kabinesi, partinin sol kanadını düşürerek Boğazlar üzerindeki Rus istekleri yüzünden genç Türkleri gücendirmekten çekinmektedir.
İswolsky Alman Başbakanı’na demiştir ki:
“İngilizler Türk’ten fazla Türk olmuştur!”
İster istemez o da boynunu eğer.
(…)
Sayfa 110:
Bir de Cemal Paşa’nın hatıraları var. Cemal Paşa öncesinden beri ihtilalciler arasındadır. Enver ve Talat’la beraber kabinenin üçüncüsüdür. Anlattığına göre bir gün otomobiline binerken bakar ki, Enver’le Talat, Boğaz’dan gelmektedir. Olsa olsa sadrazamla bir şey konuşmuş olacaklar. Kendisinden gizlenen şey nedir? Merak edip Enver’den sorar. Şöyle bir cevap verir:
Saklanan şey Almanya ile ittifak meselesidir. Kendisinden saklanan adam da Bahriyeli Nazırı!
Devlet Almanya ile ittifak yapacaktır. Ötekileri bırakınız, bahriye nazırının haberi yok! Devletin satın aldığı harp gemisi Rus limanlarını topa tutarak harbi bir olupbitti kılmıştır. Sadrazam da, dahiliye nazırının da bahriye nazırının da, sözü doğru ise harbiye nazırının da haberi yok.
Sözün özü:
AKP’nin İngiltere ile imzaladığı gizli bir anlaşma var mı?!
AKP’nin İsrail ile imzaladığı gizli / sır bir anlaşma var mı?!
AKP’nin Rusya ile imzaladığı gizli / sır bir anlaşma var mı?!
AKP’nin ABD’ye İran’ı vurma kapsamında verdiği özel / sır bir söz var mı?!
Netice:
Acem HAARP’i kapsamında adım adım Kıyamet!?
Ak Medya, Acem Melekleri’nin cinsiyetini tartışsa da, meleklerin cinsiyeti olmaz!
Bu kapsamda soruların en zalimi o en basit soru:
* Gırtlağına kadar yolsuzluğa batmış, kukla AKP’nin ipleri kim ya da kimlerin elinde!?
2012 (2014) AKP’sinin Enver, Cemal, Talat İttihat Terakkisi’nden ne farkı var?!
Ezcümle:
I. Dünya Savaşı’nda, II. Dünya Savaşı’nda, Soğuk Savaş’ta, Irak & İran Savaşı’nda ölenler, öldürtenler orta yerde dururken ve/veya I. ve II. Körfez Harekatları’nın failleri orta yerde dururken, BOP cinayetleri ya da Irak, Afganistan, Lübnan’da akan, akıtılan kan’ın failleri aramızda dolaşırken, ey takkeli okur, nedir bu Cumhuriyet’le hesaplaşma tutkunuzun esbab-ı mucibesi?!
Nokta.
...
DURUM
Kitabın adı: Tarihe Adını Yazdıran 100 Büyük Düşünür
Hazırlayan: Sabri Kaliç
Maya Kitap
1. Baskı, İstanbul Ocak 2012
240 Sayfa
9,90 Tl
(…)
Sayfa 6:
Eski Yunan’ın en önemli düşünürleri olan “Milet Okulu” Üçlüsü’nün (Thales, Anaksimenes ve Anaksimandros) bugünkü bildiğimiz Aydın ili sınırları içindeki Milet’te yaşamış olması ve onların da sistematik felsefenin kurucuları olan Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi anıt düşünürlerin öğretmenleri olması bize bugün içinde yaşadığımız Anadolu coğrafyasının çağdaş felsefe üzerindeki çok önemli yerini belirtmeye yetecektir. Efes okulu üyesi Herakletios’tan, Yunan Adaları kökenli Pisagorcular’a ve Urlalı Anaksagoras’tan Sinoplu Diyojen’e kadar Anadolu toprağının yetiştirdiği düşünürler her zaman bilinmeli ve onların “eski Yunan” kökenli oldukları vurgulanırken, Batı Anadolu kökenleri de unutulmamalıdır. Bugün, genelde bilinçsizce “Batı uygarlığı” deyip geçtiğimiz uygarlığın kökenini Anadolu’ya dayandıran ve Anadolu kültürlerini bir bütün olarak gören yazar ve düşün insanlarımız başta Halikarnas Balıkçısı ve Azra Erhat da bu bağlamda yeniden hatırlanmalı…
...
DURUM
XIII?!
...
FİNAL SÜREÇ'i: Çok kan'lı?!
SURİYE sınırındaki Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesinde sınır hattında nöbet tutan üç askerin, Suriye tarafından açılan ateş sonucu şehit olduğu bildirildi. Şanlıurfa Valisi İzzetin Küçük, Suriye sınırındaki Şanlıurfa'nın Ceylanpınar İlçesi'nde 3 askerin şehit olduğu olayının araştırıldığını söyledi. (Başımız sağolsun. HM)
İsrail'in Suriye'deki S-300 füzelerini vurduğu iddia edildi
Almanya Başbakanı Merkel, CSU'nun, göçmenlerin evlerinde Almanca konuşması talebine ilişkin, "Çocukların iki dilli yetişmesini avantajlı buluyorum" dedi.
13 yaşından beri kuzeni defalarca tecavüz etti!
Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi, sağlık raporları, tehdit mesajları ve tanık ifadelerine rağmen yıllarca akrabasına tecavüz eden sanık hakkında beraat kararı verdi
Vefat eden Prof. Orhan Aldıkaçtı'nın kızı Sibel Aldıkaçtı (58), ortağı Dilek Ayazoğlu'nun (42) ayrılmak üzere olduğu eşinin bıçaklı saldırısında ağır yaralandı. İki kadını da ağır yaralayan Yavuz Ayazoğlu (49) tutuklanıp cezaevine konuldu.
İZMİR’de sabah başlayan ve zaman zaman şiddetini artıran yağmur hayatı olumsuz etkiledi. Trafik sıkışırken, belediye ekipleri tıkanan mazgalları açmak için büyük mücadele verdi.
Aralarında Almanya eski Devlet Başkanı Roman Herzog ile eski Başbakan Gerhard Schröder gibi isimlerin de bulunduğu Almanya’nın önde gelen 60 entelektüel ve üst düzey bürokratı ‘savaşa doğru gidişat durdurulmalı’ çağrısında bulundu 
Mehmet Bekaroğlu’na yeğen şoku
CHP’li Meh­met Be­ka­roğ­lu­’nun ye­ğe­ni E.O. lüks yatta evli bir erkekle gösterişli bir nikah kıydı. Nüfus memurları tebdil-i kıyafetle yatı basıp skandalı belgeledi. Polis, çifti gözaltına aldı
Bekaroğlu: Karakter katliamı
Mehmet Bekaroğlu, olayla ilgili Twitter’dan sert tepki gösterdi: “Karakter katliamı adını lekeleme, itibarsızlaşma, isim öldürme, nam katletme operasyonuna muhalif olan herkes maruz kalabilir... Ben de bugün böyle bir katliamla karşı karşıya kaldım. Hiçbir şeyden haberim olmaması rağmen TV ve haber sitelerinde büyük sahtekarlıklara imza atmışım gibi haber yapıldı. Bu haramzadeler bu şekilde hırsızlıklarını, sahtekarlıklarını örteceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar.”
"ERGENEKON SORUŞTURMASI İÇİN CİNAYET"
Ogün Samast'ın ifadesini okuyan Fidel Okan şu değerlendirmeyi yaptı: Ergenekon örgüt soruşturmasını başlatabilmek için Hrant Dink Cinayeti işlendi. Bu ifadeler ve süreçte kesin olan şu ki Hrant Dink maalesef iddia bu o dönem istihbaratın başında olan istihbarat daire başkanının talimatıyla öldürülmüş. 3. Kişinin ismini de veriyor. İsim de çok net burada belli. 
Sedat Peker, avukatının AK Parti Milletvekili Feyzi İşbaşaran'a saldırdığı iddialarına ilişkin Twitter hesabından şunları yazdı:
NESIN Vakfı’nda, Aziz Nesin’e ait 1500 dosyada yaklaşık 500 bin doküman çalışanlar tarafından tek tek incelenip basıma hazırlıyor. Aziz Nesin’in tuttuğu notların yüzde 80’i eski Türkçe ile yazılmış. Nesin’in Sivas Madımak Oteli’ndeki faciadan hemen sonra kaleme aldığı notlar 15 yıl sonra ortaya çıktı. Nesin, yeni yazıya aktarılan notları “Bu kaçıncı öldürülüşüm hain!” başlığıyla kaleme almış.
Norveç'in başkenti Oslo'da Çarşamba günü yapılacak Nobel barış ödülü töreni öncesi bomba paniği yaşandı.
Melih Aşık: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, tartışmalara son noktayı koydu: “İsteseler de, istemeseler de bu ülkede Osmanlıca da öğrenilecek ve öğretilecek.”
Osmanlıcanın bütün okullarda zorunlu olabileceği konuşuluyor.
Türkiye’de alfabe değişikliği 1 Kasım 1928 tarihinde Atatürk’ün girişimiyle gerçekleştirildi. Arap alfabesi ve Osmanlıcadan Latin alfabesine geçişin gerekçelerini bir eğitimci dostumuz şöyle anlatıyor:
* Türkçe, Arapça ve Farsça farklı dil ailelerinde yer almaktadır.
* Osmanlıca özgün tek bir dil değildir... Türkçe, Arapça ve Farsçanın bir karışımıdır. Türkçe, Arapça ve Farsçanın dil aileleri farklıdır...
* Türkçe Ural - Altay dil ailesinin Altay bölümünde... Arapça Hami - Sami dil ailesinde; Farsça ise Hint - Avrupa dil ailesinde yer almaktadır...
* Osmanlıca öğrenmek isteyen bir birey, üç dile birden, hem Arapça, hem Türkçe hem de Farsçaya hâkim olmak durumundadır... Bu da çok zordur.
* Nitekim 1927 yılında yapılan ilk nüfus sayımında, okuma yazma oranının sadece yüzde 4 olduğu tespit edilmişti...
* Okuma yazma oranının bu kadar düşük kalmasında, çok önemli bir gerekçe de Arap alfabesini öğrenmekteki güçlüktü... Nitekim yeni alfabenin kabulünden sonra okur yazarlık oranı hızla yükselmeye başladı.
SONUÇ: Devrimlerin mantığı vardı.
Ruhani yolsuzluklara dikkat çekerek İran'da "bir zamanlar gizlice verilen paranın şimdi açıktan verildiğini" söyledi.
...
OKUR GÖRÜŞ
Canan Telli:
Türkçe yeryüzündeki en eski dillerden biri, belki de en eski dil. İkinci argümanı destekleyen en önemli kanıt, dilin gelişimindeki evreleri basamak basamak gözlemleyebilmek. Dil, İlk Türklerin kayalara çizim yapmasıyla ortaya çıktı. Bu insanlar çevrelerinde gözlemlediklerini kayalara betimlediler. Basit ve sade yaşamlarını, güçlü inanç sistemlerini konu aldılar. Başlangıçta ne gördülerse onu çizmeye çalıştılar. Ardından sitilize çizmeye, simgeler kullanmaya başladılar. Böylece tamgalar ortaya çıktı. Bunlar ilk harflerdi. Harfleri ilk sözcükler izledi. Al, at, ol, ok, ay… Orta Asya coğrafyasının istediğiniz yerine gidin. Bu sözcükleri herkes anlar. Türkler önce tamgalardan türemiş runik alfabeyi kullandılar. Dil evrildikçe alfabe de gelişti. Orta Asya, bu alfabenin Damgalıtaştaki kaya resimlerinden Orhun Yazıtları’na nasıl geliştiğinin kanıtlarıyla dolu. Yalnızca yazıtlar değil, el yazması eserler de var. Bunlardan biri, Londra’daki ünlü tarih ve kültür müzesindeki Irk Bitig. Keşif merakıyla farklı coğrafyalara at sürmeleri, Türklerin farklı toplumlarla etkileşime girmelerinin de yolunu açtı; bu toplumları etkilediler ve bu toplumlardan etkilendiler; budizmi, yahudiliği, hıristiyanlığı ve müslümanlığı etkiledikleri ve bu dinlerden etkilendikleri gibi. Benzer etkileşim doğal olarak dilde de gerçekleşti. Zamanın ruhuna uygun olarak Osmanlı İmparatorluğu da Farsça ve Arapça’dan etkilendi. Yazı dili olarak da Arap alfabesini benimsendi. Cumhuriyet kurulduktan sonra yine zamanın ruhuna uygun olarak dil devrimi yapılırken, yazı dili, runik alfabeden türeyen latin alfabesine çevrildi. Bunu, suyun yatağına dönmesi olarak düşünebilirsiniz. Ayrıca okumayı anlamayı zorlaştıran farsça ve arapça sözcüklerden kurtulundu. Bu, bilimsel düşünceye önem veren Atatürk’ün yoğun ve kapsamlı bir çalışma başlatmasıyla gerçekleşti. Anadolu’dan il il, halkın konuştuğu dil, kullanılar sözcükler bir bir toplandı ve binlerce yıllık hazinemiz ortaya çıkarıldı. Türkçenin yolculuğu böyleyken, büyük resimden küçük bir kesit alarak Osmanlıca’yı konuşmak sakat; Murat Bardakçı’nın Osmanlıcayı Eski Türkçe olarak adlandırması da! Eski Türkçe diye tanımlama yapılacaksa, bu tanıma uygun olan Orta Asya’da binlerce önce kullanılan dil ve bu dilin alfabesidir.
...
Ali Rıza Yıldırım:
Sabır, sabır ,sabır, ya sabır; sabır taşı olduk mübarek...Onlar'In helâk olmasını mı bekleyelim.?? Geçen zaman Onlara biraz daha heves veriyor,sonra tamiri zorlaşacak."büyük sorunlar,ertelenen küçük sorunlar toplamı" diyor lar ya..biz her Türk gibi faturayi son güne bırakmayalim, erken keselim.onlara(bop'cu) daha fazla acı çektirmeyelim.altın kulplu kadehlere daha çok alışmadan,rüya'nın bittiğini ve asılacaklar ı ipin de parasını ödemeleri gerektiğini hatırlatarak, acıya son verelim. Saygıyla,sn. Özgür Türk. Milyon da 1'lere SELAM.
...
Adsız:
2009'dan beri adalet arıyoruz. Üstümüzdeki dairenin hukuki durumunu, o daireden gelen su nedeniyle 2006'da açmak zorunda kaldığımız ve tazminat almaya hak kazandığımız bir dava nedeniyle bildiğimizden; başta Asım Boran'ın mirasını reddettikleri halde icralık daireyi satan Boran ailesi, o evi satın alan Mehmet Karaarslan, onun babası Bekir Karaarslan, başkomiser Murat Sarıkaya, dayısı Resul Taştan Pirgaip, annesi Emine Sarıkaya, Kartal Belediye Başkanı Altınok Öz, dönemin belediye başkan yardımcısı Ali Haydar Süslü, Şişik ailesi başta olmak üzere bunların akrabaları ve personellerinin de olduğu bir suç çetesiyle mücadele ediyoruz.
Bu çete telefonlarımızı dinliyor, sokağa çıkar çıkmaz adamlarıyla bizi takip ettirip taciz ediyor, gittikleri her yerde bizi kötülüyorlar. Aldığımız ölüm tehditleri ve yaşadığımız saldırılar da cabası. Üstelik 2 kez öldürme teşebbüsünde bulundular. İlkinde kombi bacamızı toprakla tıkamak, ikincisinde de annem ve küçük kardeşimin tatil dönüşünde terörist diye ihbarda bulunmak biçiminde oldu. Bu olaylarla ilgili başvurmadığımız merci kalmadı. Kartal Cumhuriyet Savcısı Sıddık Ilgar, başvurularımızın ve taleplerimizin (baca ve telefon dinlemeleri için bilirkişi talebi başta olmak üzere) nerdeyse tamamını reddetti, sonuncusunda da bu çetenin çoğunu tanımadığımız halde "komşu kavgası" diye iddianame hazırladı. Tuttuğumuz avukatlar olan Mehtap Okuyan, Çetin Kezer ve İlker Öztürk karşı tarafla işbirliği yaptı. Mahallemdeki herkes yaşadıklarımızı bildiği halde lehimize şahitlik yapan olmadı ve kimse bizimle konuşmadı. Bu arada 2011/276 dosya numarasıyla açılan dava sonuçsuz kaldı. Temyiz ettik, bize "Danıştay'a gitti" diyorlar. Ancak dosyanın nerde olduğunu bilmiyoruz. Bu da mahkemenin sahte olduğuna dair şüphelerimizi güçlendiriyor.
Geçen yıl katıldığım yarışmada bile bu çete tarafından rahatsız edildim. En son babamı tehditle dolandırdılar. Bu kötülemeler yüzünden 7 yıldır iş bulamıyorum. Ailecek sağlığımız bozuldu. Annem mecbur kalmadıkça sokağa çıkmıyor. Filistinlilere, Suriyelilere sahip çıkılıyor ama kendi vatandaşının sesini duymuyorlar ! Neden bu insanlar korunuyor ? Bu çete hak ettiği cezayı almalı. Lütfen bize yardım edin ! 
Elcevap:
Sayın Okur,
Çok "dramatik" bir durum bu.
Geçen sene bir tanıdığım da benzer bir "drama" yaşamıştı, yaşamın kıyısında.
Aklınca part - time çalıştığı marangozhane'ye müdür atamaya kalktı, her şeyi yüzüne gözüne bulaştırdı, bir tek beni o işe bulaştıramadı ama bulaştırmak için çok uğraştı.
Sürü'ye çakal getiren kafa bu kafa.
"Yardım et" dedi, yol haritası verdik gitti karşı taraf ile paylaştı, yürü dedik durdu, dur dedik yürüdü, sus dedik ne varsa anlattı, madem kendi aklınla yürüyebiliyorsun ne diye bizi yoruyorsun dedik, başını önüne eğdi, operasyon, yeni bir Kardak kayalıkları zorlamasına gerek yok deyip hikayeyi bağladık.
Sonra görüldü ki, okumuş da olsa sorun üreten kafa ile sorun çözmek mümkün değil.
Doktora gidip "parmağımla bastırınca her yerim ağrıyor" diyen hasta gibi, ilk elden parmağa bakmak elzem, belki de sorun parmaktadır.
Anladığım kadarı ile hayatınız ciddi bir "drama" ve hikaye ağır cezalık.
Hasılı:
O tanıdığımın dava'sı da mahkemede sürükleniyor.
MİT'in bazı davalarına bakan yetenekli genç bir avukat bakıyor, buna rağmen süreç hem dava'lıyı hem de dava'cıyı silkeliyor.
İsrail / İran makas'ına sıkışmış her hikaye, bu hikaye.
Kor'düğüm.
Geçmiş olsun.
Selamlar.
HM
...
Ve...
Son olarak...
Sözün tesir etmesi için?!
Şakîk-i Belhî hazretleri gençken, kendine göre bir grup kurmuş.
Demiş ki arkadaşlarına: “Şu ateşe tapanların üslerine gidelim. Yıkmayacağız, vurmayacağız, ama bunlar ne ahmak insanlar, bunların ahmaklıklarını görelim.”
Gitmişler kiliseye.
Bakmışlar ki, çok güzel yüzlü, çok güzel bir delikanlı, böyle acınacak bir hâlde, kendini vermiş ateşe, tapıyor.
Şakîk; “Şuna bir İslâmiyeti anlatayım, yanmasın şu adamcağız” diyerek yanına gidip diyor ki:
“Kardeşim, bu ateş sana faydalı değil. Bunun faydası yok. Gel sen Müslüman ol ve kurtul şu ateşten!”
O genç buna bakıyor ve bir tokat atınca, beş parmak izi yüzünde kalıyor. Şakîk, delikanlının üzerine saldıran arkadaşlarına, “Dokunmayın!” diyor.
Onlar; “Ne yapacağız?” diye sorunca; “Ben bu tokadın sebebini biliyorum. Hadi gidiyoruz” diyor ve yediği dayakla beraber kiliseden ayrılıyorlar.
Arkadaşlarına; “Herkes kendi yoluna, ben gidiyorum memlekete. Gideceğim bir dergâha, hem ilim öğreneceğim, hem de kalbimi temizleyeceğim. Ben adam olmadığımı bu tokattan sonra anladım” diyor ve vedalaşıp, gidiyor memleketin birine.
Orada 10 sene, 20 sene, kaç sene ise fırının içinde ekmeğin piştiği gibi pişiyor. Ekmek kıvamına gelince, oradan ayrılıyor artık. Memleketine dönüp arkadaşlarını buluyor. Kalan kalmış, giden gitmiş. Onları toplayıp diyor ki: “Gelin aynı kiliseye bir daha gideceğiz!” Gidiyorlar yine aynı kiliseye. Bu sefer orada yaşlı, ihtiyar birisinin, kendini vermiş ateşe, taptığını görüyorlar. Şakîk-i Belhî yine onun yanına gidip diyor ki:
- Efendim, bu ateşin size bir faydası yok. Ahirette büyüğü adamı yakar. Vazgeçin şu ateşe tapmaktan.
- Tabii doğru, haklısın. Bana kelime-i şehadet söyle!
Söylüyor. Adam da halis kalble kelime-i şehadet getiriyor.
Sonra ona şunu soruyor:
- Ben 25-30 sene evvel burada bir genç görmüştüm. Ona İslâmiyeti tebliğ ettim. Kabul etmedi. Bana da bir tokat vurdu. Acaba öldü mü?
- O benim, ben. Tokadın izi kaldı mı?
- Gitti. O zaman tokadı yedim, şimdi neden kelime-i şehadet getirdiniz?
Çünkü o zamanda sen söylediğinle amel eden adam değildin. Sözün hiç tesir etmemişti...
Sözün özü:
Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün!
Yoksa, ağla ağla nereye kadar!
Meteo: 28 Şubat; bumerang zamanlar!
LARP.
"Osmanlı (Türk) tokadı" nedir ne değildir?!
Elcevap:
Osmanlı tokadı, Osmanlı Ordusu askerlerinin silahsız savunma ya da saldırı durumunda kullandıkları, elin her iki yanıyla yapılabilen düşmanı sersemletmek amacıyla uygulanan bir vuruştur. El ve kolun açısız ve omuzdan hızla hareketiyle hedeflenen noktaya el ile yapılan temasla yapılır. En çok yüzün her iki yanına ve enseye yapılır. Vuruşun şiddetine göre öldürücü olabilir.
Osmanlı Ordusu'nda genellikle savaşlarda birebir ve yüzyüze yapılan mücadeleler esnasında sık sık yaşanan silahın elden düşmesi ya da kırılması durumunda kullanılmıştır. Osmanlı kültüründe bir kavgada taraflar asla birbirlerine yumrukla müdahale etmezlerdi. Yüze kalıcı zararlar verme ihtimalinden dolayı birine yumrukla saldırmak son merhalede yer alır ve yumrukla ilk saldıran ayıplanırdı. Tıpkı yatağan kılıcı olanların dövüşlerde karşılarındakini aşağılamak için kılıcın kesmez yanı ile saldırmaları gibi, tokat ancak yeri zamanı, kavgadaki taraflarca bilinen kurallarla kullanılırdı. Kavgada büyük olan karşısındakini sesi etraflıca duyulan şiddetli bir tokatla uyarır ve bu durum genellikle yeterli olurdu.
Osmanlı Ordusunda meydan savaşlarında en ön safta yer alan, azab askerlerinin, esas amaçları olan karşıdaki düşmanın seçkin birliklerini yorma görevleri sırasında hafif silahların kısa zamanda kullanılmaz duruma gelmesi ve ağır silahların kuşanmalarının aldığı zaman çoğu kez bulunamadığında tokat atmaya başlamaları ile askerler arasında yiğitliğin eriştiği son nokta olarak görülmeye başlanmış ve bunun üzerinde popülarite kazanmıştır. Sesi ile düşmanın üzerinde yarattığı psikolojik etki sebebiyle zamanla geliştirilmiştir. Bu askerler daha eğitim safasında mermer döverek yetiştirildikleri için, çok kuvvetli ellere ve kol yapısına sahip olurlar.(Osmanlı ordusunun "En büyük tokatçıları" Başıbozuk "Delibaş" diye adlandırılan bir düzensiz ordudur)
Nokta.

9 Aralık 2014


Hayrullah Mahmud

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder