11 Aralık 2014 Perşembe

"Durmuş Saat" ve/veya Osmanlıca polemik'inden çıkartılması gereken "netice" nedir?!

"Durmuş Saat" ve/veya Osmanlıca polemik'inden çıkartılması gereken "netice" nedir?!

(ya da Neo II. Dünya HAARP'inin artı / eksi maliyetini hesaplayan var mı ve/veya Kıyamet'in yüzde 10'u nedir ne değildir?!)

“Benim en büyük yardımcım matbuattır.”
Mustafa Kemal Atatürk
...
DURUM
OKUR GÖRÜŞ
kaymakli kunefe:
yazdıkları abartıdan öte değil. sürekli mesaj verme kaygısı veya sürekli altında bir şeyler arama. biraz nefes almalı, yazarken boğulacakmış gibi geliyor.
...
Adsız:
Ha gitti ha gidiyor derken hala iktidar koltuğunda oturan bir AKP var karşımızda. Neden bu süreç bu kadar agirdan alınmaktadır? AKP nin Türkiye ye verdiği ve vermekte olduğu kalıcı hasarlar ortadayken AKP ile gecirilen her gün Türkiye nin aleyhine degil midir? Daha ne için beklenmektedir? AKP gitsin kim gelirse gelsincilerden olmadigimi not düşerek sorularimi sonlandiriyorum. Cevaplariniz için şimdiden teşekkürler. 
...
evren mutlu:
bakış açısı bu ve uzlaşma ! bizce de bizle daha fazla uzlaşmayın
...
ferdane:
Sn. HMÖ, Putin’in Türkiye’yi ziyaretinden sonra (Akkuyu santralı bağlamında) Mersin’de meydana gelen depremi de HAARP olarak yorumlayabilir miyiz?
...
DURUM ANALİZ
Sayın Okur;
BOP.
Final süreç'i.
Bumerang zamanlar.
Enerji bazlı neo Dünyalar HAARP'i.
BÜYÜK OYUN'da; Meteo: 28 Şubat.
Öncelikle...
İş'e başlamadan önce yapılan "Mülakat" notları:
DEDİ Kİ: Türkiye parçalanmaya gidiyor, asker de çok itibar kaybetti!
DEDİM Kİ: Bilmem, bilemem. Kimsenin sözcüsü değilim, gaza gelerek kimlerin iş gördüğü ortada. İçten çürümüş, Alman'ın kucağında zıplatılan Osmanlı'yı da bir'den fazla cephe'de yorarak parçaladılar. Kadınlara Vatikan usulü kara çarşaf giydirdiler o da çare olmadı. Sizler kadar ufuk sahibi değilim ama hikaye, PKK'dan, Barzani'den ibaret değil! Yunanistan, Bulgaristan, Kıbrıs, Suriye, Irak, İran. Yani, Türkiye'nin tüm komşuları ile başı belada! İç savaş ve meteliksiz Hazine üzerinden kucağa alma operasyonu tamamlanmak üzere. Neo Duyun-u Umumiye. On yıldır naçizane yazıp çiziyoruz, yumurta kapı'ya gelince mi ayıktınız! 2007 sonrasında yaşanan sarmal ortada. Yok yanlış söyledim, Avrupa'da güvenlik kalmayınca, dışarıdan dürttüler sizler de ayıkmak zorunda kaldınız. Hikaye bu değil mi?! 
DEDİ Kİ: Haklısın, ne söylesen haklısın. Suriye nedir?
DEDİM Kİ: Bilinmedik hikaye değil. Arap baharı'nda yakılan yıkılan bir coğrafya var, iddia edilen demokrasi o topraklara gelmediği gibi güvenlik de kalmadı. Büyük Barzani devletinin kurulması için Irak'tan sonra Suriye'nin de parçalanması öngörülüyor! Bunun için de İran ve Türkiye'yi Suriye üzerinden kafa kafaya tokuşturmak için provakasyon üzerine provakasyon yapılıyor. Ters'ten okuması, Suriye AKP'nin mezar taşı. Son padişah'ın mezar yeri.
DEDİ Kİ: O askerler öldürüldü, daha ne duruluyor?
DEDİM Kİ: Genelkurmay açıkladı, cinnet diyor. 
DEDİ Kİ: Ne cinnet'i, düpedüz Suriye tarafından açılan ateşle öldürüldüler.
DEDİM Kİ: Türkiye'de demokrasi var! Mızrak çuvala sığmıyor. Güvenlik gerekçesi ile pazar günleri AVM'leri kapatmak istiyorlar. İstanbul, İzmir ya da Ankara'da büyük bir terör saldırısı olduğunda minare'ya kılıf uydurmaya çalışanlar, o zaman ne diyecek, bakmak lazım. 1 yalan 1001 yalan.
DEDİ Kİ: Genelkurmay ya da Başkanı önemli değil. Boş alan. Deniz, Hava, Jandarma kuvvet bunlar, Kara Kuvvetleri ise iş'in beyni. Kara Kuvvetleri ne derse o! 
DEDİM Kİ: Askerliği kısa dönem yaptım, o kadarına aklım ermez. Ne var ki, 2012'de İzmir'de durum'u ince uzun bir masa'nın etrafında çok net anlattığımı hatırlıyorum. Sarıgül'cü kendisi duayen gazeteci bir ortak dostumuz provokasyon yaptı! Alçaklık demeyeyim de hiç de mertçe olmayan bir üslupla çamura yatarak masayı dağıttı. Asker darbe yapmayacak, Özel Paşa derin devletin adamı, ekonomik kriz de çıkmayacak, İran'la savaş da yok diyordu! Kıyamet nedir, INKA takvim'ine göre anlat, diye en hafif ifade ile alay ediyordu. Hıncal Uluç'a sormak lazım, kıyamet nedir ne değildir, ne de olsa Bizans'ın duayeni bunlar. Özgüveni patlak, 70'inden sonra simsarlık'a soyunan bu ak saçlının kafasının içini sizinkiler doldurmuştu. Büyük Resim ortada. Tehirli 2014 Kıyamet takvim'i ortada. AKP şimdi Avrupa'nın, Vatikan'ın, Kudüs'ün güvenlik'ini tehdit ediyor. İsrail / İran makas'ı, 2007'den çok farklı! Bu defa tehir'siz biçiyor. 
DEDİ Kİ: Haklısın. Antibiyotik, panzehir var mı?!
DEDİM Kİ: BOP'un şeytanları yatağa girmiş isen ölümü görmeden sıtmaya razı olmayacaklarını bileceksin. Antibiyotik var ve zamansız ölmesin diye Erdoğan'a veriliyor. Sorun tespiti bilabedel, çözüm, panzehir ise beleş değil! Hazine'nin tamtakır olduğu ortamda, kiminin kafası, kiminin eli, kiminin gövdesi çökmesi istenen binanın altında! Kurnazlık'la sorun çözülmüş olsa idi, 2012'de kor'düğüm çözülmüştü. Çamura yatarak çözmek mümkün ise ortalık çamur'dan geçilmiyor. Kaldı ki, (Özkan) Sarıgül danışmanlık teklif ettiğinde şu anki hikayeyi (Gordion Düğümü) anlayacağına kani olsam katkı verirdim, nasılsa ortalık çürümeden geçilmiyor. Zannedildi ki, hikaye RTE'den ibaret. Değil. Şartlar 2007'den çok farklı.
DEDİ Kİ: Neden Erdoğan'a antibiyotik veriliyor!?
DEDİM Kİ: Zulmünü artırmak için. Delirten su'dan içen Atatürkçüler'i ayıktırmak için! Allah'la aladatan Gülen'cileri ayıktırmak için. AKP şu an Avrupa için büyük güvenlik sorunu olduğuna göre, Erdoğan'ın eli ile eyyamcıları hangi adres'in tehdit ettiğini bulmak sır değil! One minute. Zalim'in anladığı dil zalimlik ise Erdoğan'dan daha zalim'i var mı?! Erdoğan, Saddam'laşıyor, Türkiye Irak'laşıyor. Mayınlı arazide yürüyen Erdoğan, önüne konulan hesap özeti'nden eksiltme yapıyor. Adam asmaca final süreç'i. Erdoğan'ın arkasına saklanıp Atatürk Türkiyesi'ni soyanlar, yağmalayanlar, Erdoğan'ın kellesi üzerinden paçayı kurtarmak istiyor, Erdoğan onların kellesi üzerinden eksiltme yapıp hakkında verilecek hüküm'e razıyım, mesajı vermiş olabilir.  
DEDİ Kİ: Her şeyi İsrail yapıyor!
DEDİM Kİ: İsrail ya da bir başka güç merkezi, sizin yapmak istemediğiniz hiçbir şeyi size yaptıramaz! Prusya, Büyük Rus / Alman procesi demek. Büyük Putin, Büyük Acem, Büyük Osmanlı, Büyük İsrail, Büyük Britanya, Büyük Barzan vb proceler var! Hepsi de büyük. Makul olanı AB, onun da içi boş. Savaşmak için sebep "Büyük" proceler, sulh için ortak çıkar'lara seslenmek yeterli! Ne var ki, toksik yapılar üzerinden istense de çözüm çıkmaz! Rüşvet alan emir de alır, çok istese de çözüm'ü üretemez, sorunun parçasıdır. Çürüme! Onun için yapamayan gider, perde arkasında hesap'ı öder ya da ölür, yapan gelir, kor'düğümü çözer. II. Dünya savaşı da şaka gibi başlamıştı. I. Dünya Savaşı da öyle! Kaldı ki, Ukrayna, Suriye film platosu gibi. İnsanların zihinsel ezberi tankların olduğu, elde silah kılıç yaldır yaldır göğüs göğüse savaş'a aşina olduğu için post modern savaş pek anlaşılamıyor. Nükleer savaş bu, siber savaş bu, yapay depremler üzerinden yoklama çekilen HAARP bu, istihbarat savaşları bu, daha ucuz maliyetli olduğu için taşeron savaşlar bu, yani PKK, IŞİD vb üzerinden oynanan devletler oyunu bu! Onun için anlaşılması gereken bu savaş'ta her yer cephe! Telefon'daki özel görüşmenin ortasından da savaş var, e-mail'in içinde de. Vb. Böyle bakmayı deneyin. Star Wars.
DEDİ Kİ: Çözüm yok diyorsun.
DEDİM Kİ: İletişimde temek kural, karşındakinin anladığı kadar varsın. Çözüm var diyorum ama siz çıkartamazsınız diyorum. Alman diyor ki, ağır sanayim var, boru hattının geçtiği noktalarda güvenlik'e ihtiyacım var. İngiliz'in kucağına oturmak istemiyorum. Türkiye de bu operasyonda güvenlik'i sağlaması istenen köprü ülke, tepe ülke, stratejik nokta! İngiliz diyor ki, Londra güven'de değil! İsrail diyor ki, güven'de değilim, laik, Atatürkçü cenah ile uzlaşmaya hazırım, Gülen'in adamlarını da yanınıza kurşun asker olarak verelim, yeter ki, güvenlik sorunu çözülsün. Rusya, enerji güvenlik'i kapsamında çözüm'ün kenarında! ABD, İsrail / İran makas'ında! Derin Avrupa; Obama / Bush  isimleri üzerinden soruyor: Nasıl bir final istersiniz?! ABD, artık oyun kurucu değil, final süreç'indeyiz, kazanımlarını korumak için çekirdek devletler omuz omuza! İran, yıpranmış İsrail vitrin'i üzerinden kaos'u derin'leştiriyor. Gündem, güvenlik! Kaos'u (Stratfor senaryo) İran derinleştiriyor ise o zaman İran'ın baş'ına çökerler, Barzani ise Barzani'nin, AKP ise AKP'nin (RTE, Davutoğlu vb), Putin ise Putin'in, Obama ise Obama'nın vb. 
Naçizane biz ne diyoruz: 
1. Zekamız ile alay etmeyin, süreç inada binerse büyük dünya savaşı yaşanır, az'dan az çok'tan çok gider. Bir lokma bir hırka ile bugünlere geldik.
2. Basit şartlarımız var, tasfiye öncesi parayı konuşalım, Hazine ardak. 
3. Hesap sorarken, ne AB'yi dinleriz, ne ABD'yi ne de Rusya'yı. Madem güvenlik ihlali var, o zaman kürenin güvenlik'i için büyük temizlik yapılacak demektir, araya giren araya gider. İdam cezası geri gelecek, ibretlik son! 
DEDİ Kİ: Her şey İslam'dan kaynaklıyor. İslam ülkelerinin hali ortada.
DEDİM Kİ: Süreç radikal laik kalkışma. Bush, 11 Eylül sonrası başlayan süreç'in adını Neo Haçlı seferi koydu. İslam kötüdür düşüncenize katılmıyorum. İslam olmak demek, Allah'a koşulsuz teslim olmak demek. Allah ile kul arasına Hz Muhammed dahil hiçbir fani giremiyor! Alim olmak başka, hoca'lık adı altında soytarılık yapmak başka! Tv'de göstermişti, sahte hoca, bluğa yeni girmiş erkek çocuğa oral seks teklif ediyordu, şifa adına! Akıl bu akıl ise cahil'liği matah bir şey sanan o müslüman coğrafyanın ağzına da mabadına da şifa diye bir şeyler sokarlar. Meczup olmak başka, İslam olmak başka. Uyanık olmak elzem. Hacı da olsa hoca da olsa nefis'li fani. Bu mücadeleyi nefisli fanilere yaslanarak vermedik, sırtımızı Allah'a yaslayarak verdik, hiçbiriniz o zamanlar yoktunuz! Düşmanın yapmaya cesaret edemeyeceği düşmanlığı siz'inkiler yani AKP'yi baş'ımıza bela edenler yaptı! 
DEDİ Kİ: Neden?!
DEDİM Kİ: Çünkü onlar da Atatürk kaftanı altında her türlü rezilliği yapma hakkını kendilerinde görüyorlardı. Dün dünde kaldı, hatalardan ders alındı ise çamur'a yatmadan yürünmesi gereken yol ortada! Avrupa'da güvenlik kalmadığına göre ne demiştik dünya sahnesi Anadolu oldu, Anadolu dünya! Kaçacak yer de kalmadı. Vatana ihanet edenin de, vatan görevinden kaçacak olanın da, dünyanın neresinde olursa olsun ensesindeyiz. Azrail mesai yapıyor, 7 çarpı 24 iş'liyor. Kaldı ki, Vatikan ne diye var, Kudüs! Patirkhane?! Neo Sevr. İslam coğrafyası yönlendirilen coğrafya! Yeraltı zenginliğinin üzerine çalışmadan yaşamak üzerine kurulu bir hayat'ı kurgularsanız; Neo Hasan Sabah'ın Alamut Kalesi olur. Demem o ki, aynaya bakmayıp sorun'u İslam'da ararsanız, ki ateist'lere, deist'lere diyecek bir şey yok, herkesin dünyası kendine, 28 Şubat süreç'i kapsamında, ticaniler'in oyun'una gelirsiniz! Onlar Allah'sız, Vatikan'ın uşağı, bizler ise Müslüman'ız o yüzden bize karşılar, propogandası başladığı an ki başlamış durumda, o zaman gerçeklikten koparsınız, Mısır'da olduğu gibi zemin kaymaya başlar. Seküler sistem kendini Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi olarak gören Vatikan'a, Papa'ya, Engizisyon'a karşı ortaya çıkmış hayat memat bir kazanım. Nüans şurada: Allah ile kul arasına tebliğ'ci Hz Muhammed'in dahi girmediği bir sistem'in içine Vatikan'vari papaz hocaları kim soktu! Kaldı ki, şu an Vatikan'a Ülker sponsor olsun Papa o plağı da çalar, Coca Cola'nınkini de, sponsorla işleyen din olur mu, olursa ne olur, elcevap: Gülen saadet zinciri. Az orospuluk, az ihanet, az şerefsizlik olmaz, o yol'u seçtiğin an yol'un son'unun nerede bittiği sır değil! Atatürk'ü de İslamiyet'i de yanlış ellerden kurtarmak elzem. Şirk, şirk'tir. BOP'ta, AKP iktidarında sol / sağ / müslüman fark etmez, Türkiye'nin üretim şekli değişti, üretmeden lüküs tüketmeye dayalı bir sistem ikame edildi. AKP'den CHP'ye, MHP'ye sistem topyekun besleme, rantiye oldu. Onların, sizlerin sigortası, emekli maaşı var, benim, bizim yok! Sizin Pollyanna'ların hali ortada. Nüans.
DEDİ Kİ: Ben kaçtım.
DEDİM Kİ: Erdoğan, AKP, Gülen, PKK; siz'e inanmadığınız bir şeyi yaptıramaz, kazan & kazan üzerinden avlandınız! Biz'ler sıkıntı çekerken birileri d'am üstünde ceviz kırmış ise bırakın bu kadar'ını söylemek de biz'lerin hakkı olsun! Büyük Temizlik?! Vatikan üzerinden rüzgar esmeye başladı, dip'ten yoklamalarla evrilecek, İsrail üzerinden yükselecek, Suriye üzerinden havalanan hortum'un, kimleri içine alacağına yön'ü ve hız'ı karar verecek. Kaos Meteo. Deniz Feneri'nin verdiği koordinatlara uyulduğu sürece sorun yok.
Ezcümle:
Kral da soytarıları da çıplak.
Dünya yuvarlak ve dönmeye devam ediyor.
İnen bir çızgı çok hızlı yükseliyor.
Nokta.
...
VAZİYET
HABER ŞU:
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Filistin’de maalesef olumlu bir gidişat söz konusu değil. Herhangi bir gelişme olmadı. Çok büyük acılar, yıkımlar, hüsranlarla insanlık, bölge halkı karşı karşıya kaldı. Bugün bölgemizde çok daha karmaşık tehditler söz konusu. Bu da büyük bir hayal kırıklığı oluşturuyor. Irak ve Suriye’de gelişmeler bölgemizin görüntüsünü ve gerçeklerini çok daha kötü hale getirdi. Bölgede istikrar, güvenlik tamamen yok oldu. Neticede herkesin karıştığı vekalet savaşları başladı. Bölgede, devlet adamı olarak gördüğüm, en kötü senaryo gerçekleşiyor” şeklinde konuştu.
‘Boğaziçi Zirvesi’ne katılan 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Bölgede bir devlet adamı olarak gördüğüm en kötü senaryo gerçekleşiyor” dedi. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından 5’ncisi düzenlenen “Boğaziçi Zirvesi” Four Seasons Otel’de başladı. Zirvenin açılışına 11’nci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yanı sıra Suudi Arabistan Prensi Mohammed Al Faisal Al Saud, TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ve çok sayıda yerli ve yabancı konuk katıldı.
Karmaşık Tehditler Söz Konusu
Açılışta bir konuşma yapan Abdullah Gül, Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan gerilim ve Kırım’ın Rusya tarafından ilhakının ikinci bir Soğuk Savaş’ı başlattığını söyleyerek, “Bu gelişme siyasi ve ekonomik yönde hep neticelerin olumsuz olmasına neden oldu. Herkes bu gerginlikten etkilenmeye başladı. Bizim bölgemize baktığımızda durum daha vahim. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Dünya’nın en büyük meselesi Filistin’de maalesef olumlu bir gidişat söz konusu değil. Herhangi bir gelişme olmadı. Çok büyük acılar, yıkımlar hüsranlarla insanlık, bölge halkı karşı karşıya kaldı. Bugün bölgemizde çok daha karmaşık tehditler söz konusu. Bu da büyük bir hayal kırıklığı oluşturuyor. Irak ve Suriye’de gelişmeler bölgemizin görüntüsünü ve gerçeklerini çok daha kötü hale getirdi. Bölgede istikrar güvenlik tamamen yok oldu. Kendi halkının meşru taleplerini görmeyenler, bugünkü dünyanın gerçeklerini görmeyen liderlerin rasyonel tavırları kendi ülkelerinin bel kemiklerini kırmaya sebep oldu. Neticede herkesin karıştığı vekâlet savaşları başladı. Bölgede; devlet adamı olarak gördüğüm, en kötü senaryo gerçekleşiyor” şeklinde konuştu.
Ortaçağ’da yaşanan acıları bugün bölgemizde yaşıyoruz
Bölgede çok güçlü siyasi çözümlerin başlatılması gerektiğini vurgulayan Abdullah Gül, “Hepimizin umutlu olması gerekir. Bu sorunlar mutlaka çözülecektir. Başka ülkelerin Ortaçağ’da yaşadıkları acıları bugün bölgemizde yaşamamız elem vericidir. Cenab-ı Allah bize akıl vermiştir, olayları mukayese etme gücü vermiştir. Kendi enerjimizi tüketmek yerine, diyalogla, kendimizi birbirimizin yerine koyarak sorunları çözmemiz gerekir” dedi. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, konuşmasının ardından Abdullah Gül’e bir anı plaketi takdim etti.
YORUM ŞU:
Gül, Cumhurbaşkanlığı'ndan düştükten geç de olsa hakikat'lere ayıkmış.
"Güvenlik yok" diyor, doğru.
2007'den bu yana yaşanan derin ayrışma ortada.
Vekalet savaşlarında AKP'nin, PKK'nın, IŞİD'in rol'ü ortada.
Hasılı:
Durmuş saat?!
Gül'e kulak vermek elzem.
"Türkiye'yi bataklığa nasıl soktu isek şimdi de çıkartmak için vazifelendirildik" mesaj'ı veriyor.
Yani?!
İsrail, Vatikan, Avrupa güven'de değil!
Meteo: 28 Şubat.
AKP, Ak Parti'ye karşı.
Madem "Gül'den kale" düşmemiş.
LARP.
Ezcümle:
“Hubb-u Ali (Ali sevgisi) değil, buğz-u Muaviye (Muaviye düşmanlığı)”.
Neo II. Dünya HAARP'inin artı / eksi maliyetini hesaplayan var mı?!
Kaç milyon insan ölecek, sakat kalacak, öksüz, yetim, hangi şirketler batacak, iflas edecek, kaç kişi işsiz kalacak, hangi sektörler mazi olacak, kaç tane milyar dolarlık adam kaybolacak vb!?
Demem o ki:
O büyük maliyet'in yüzde 10'u büyük temizlik için yeterli.
Ne de olsa BOP için para ak'ıtan, BOP'tan güvenlikli çıkış için de kesenin ağzını açar.
2015 Şita.
Erdoğan "Putin"in yedek'inde!
RTE, Başkanlık üzerinden eksen'i kaydırıyor.
Putin de kesenin ağzını açtı, koklatmadı ama projeksiyon üzerinden avlıyor.
RTE, hasta.
28 Şubat 2014 güncesi.
İnen bir çizgi hızla yeniden yükseliyor!
Nokta.
...
HABER ŞU:
Osmanlıca hakkında tüm bilinmeyenler!
OSMANLI DÖNEMİNDEN KALMA MEZAR TAŞLARINI OKUMAK İÇİN NE YAPMALIYIZ? 
Hakkıyla Osmanlıca bilmek için biraz Farsça, biraz Arapça bilmek şarttır. En önce ve önemlisiyse Türkçeyi iyi bilmek gerekir. 15 dakikada bir harfi öğrenemezsiniz. Osmanlıcada 18 çeşit yazı türü var. Hangisini öğreneceksiniz? Divane mi, rik'a mı, talik mi, sülüs mü, kufi mi? Mezar taşı kufi, talik, sülüs ya da girift hatlardan biriyle yazılmış olabilir. Bunlardan birini bilmiyorsanız yine okuyamazsınız. İşte uzmanlık isteyen iş dememizin nedeni budur.
YORUM ŞU:
Milli Direniş.
İstiklal Mücadelesi.
Kurtuluş Savaşı.
Gazi, hem direniş'i örgütledi hem de çürümüş Osmanlı'yı, Bab-ı Ali'yi tasfiye etti.
Neden?!
Aynı şeyleri tekrar ederek farkılı sonuçlar alınamayacağını çok net biliyordu!
Nereden biliyordu!?
Cephede geçen uzun geceler'den.
Hilafet, Saltanat için mücadele'ye ortak olan dava arkadaşlarının baskısına rağmen, arkadan gelen nesil'e, laik, çağdaş, çağ'ın ruhu'na hitap eden bir ulus devlet bıraktı.
Laik yaşam da, alfabe de, çağdaş Türkiye de Atatürk'ün hediyesi.
İstiklal Mücadelesi'ni, kendisi de bir Osmanlı Subayı olduğu Osmanlı'dan gelme arkadaşları ile birlikte verdi ama laik çağdaş Türkiye onun vizyon'unun yek eseri.
Ortak'sız ve/veya o eser'i emanet ettiği tek ortak milyon'da 1'ler olarak biz'leriz.
Osmanlı'nın, İstanbul'un içinden yükselen arkaik ses'e esir olsa, sil baş'tan, içten çürümüş kukla Osmanlı saltanat / hilafet oyun'u tekrar edecek.
Nüans burada.
Medeni devletler (İngiliz / Fransız) seviyesini aşma hedefi koydu!
Tam Türkçesi ile kazanılan zafer yarım zafer'dir, şartlar'ın gereği bu kadarını üretebildik, mesajı verdi.
Kime?!
Arkadan gelen biz'lere.
Yani?!
Gazi, teorisyen değildir, doğru.
Fransız İhtilali'nin aydınlanmacı düşüncelerinden etkilendi, doğru.
Namık Kemal ile aynı çağda yaşamadı ama aynı duygu ikliminden beslendi, doğru.
İyi askerdir, iyi'den kasıt gözüpek, ölümüne risk alan askerdir, netice odaklıdır, doğru.
Vatanı kurtaracak "geçmişi olmayan fani" olarak kendini görmektedir, doğru.
Başka?!
Bir de geleceği iyi koklamıştır, öngörmüş, risk almıştır.
Yani?!
Yıkılmak / tasfiye edilmek istenen Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yüz yıllık hesaplaşmanın neticesi olarak ortadadır.
Mustafa Kemal öldüğüne göre, emanet'in sahip'lerinin ayağa kalkma vakti gelmiştir.
Ayağa kalkamayacak durum'da olanlar için VIP cenaze tören'i başlamıştır.
Yani?!
Bir el'de balyoz; diğer el'de beyzbol sopası!
Hasılı:
Erdoğan'ın başlattığı Osmanlıca tartışması tersten okunacak olursa, Gazi'nin sadece bu iş'i başararak ne kadar büyük iş yaptığı ortada!
Gazi'yi Allah'la mukayese etmek, Tanrı'laştırmak ne kadar yanlış ise başardığı, hayata geçirdiği uygulamaları küçümsemek de o kadar sakat.
Kiril, Grek alfabesinden yıllarca uğraş verip latin alfabesine dönemeyenlere karşılık 100 günde latin alfabesine geçmek, başöğretmenlik yapmak, örnek olmak, karanlık'a en büyük meydan okuma değil de nedir?!
Elcevap: 
Cehalete.
Hangi cehalet'e!?
Koyun sürüsü diye küçümsenen, cahil bırakılmak istenen halkı birey / vatandaş yapmak, onun eseri.
Okumayı belli bir elit'in elinden alıp halka yaymak!
Büyük adam'lık işte bu!
Gazi olmasa bugün şi Osmanlıca öğrenip "münevver" olurdu!
Osmanlıca bilen'lerin çoğu Padişah'ın kul'u, tebaa deseniz zaten cahil, Vahideddin'in ifadesi ile koyun sürüsü!
Hacivat / Karagöz oyun'u.
O elit bugün Osmanlıca öğrenmek istiyor ise Çin'ce, Japonca dahil her dili öğrenebilir, halk doğru eksik Türkçe okup yazıyor, (tivit) mesaj'laşıyor.
Çağ atlamak ise çağ'a tur bindirmek budur.
Medya, merkez basın konu'yu yine Erdoğan'ın açtığı başlık üzerinden tartışıyor.
Oysaki, Erdoğan'ın başlattığı tartışmada anlaşılması gereken Gazi'nin başardığı, arkadan gelen nesil'e hediye ettiği kazanım'lar.
Latin alfabesi bunlardan sadece biri.
(Eyyamcı) Medya'nın konuyu tartışma şekline bakılacak olursa, o gün ne kadar büyük iş yapıldığı bir kez daha ortaya çıkıyor.
Başka?!
Bir diğer nüans da şu:
Gazi, o şartlar içinde laik'lik nedir ne değildir'i bilmeyen bir elit'e çağdaş yaşam'ın kapılarını açmış.
"Laik (seküler) olmak adam olmaktır" diye keskin zeka ürünü bir tanım yapmış.
Bugün ise laik yaşam, çağdaş dünya, parlamenter rejim nedir ne değildir'i bilen bir kesim'e, neleri kaybetmekte olduğumuzu bunca medya yatırımına rağmen anlatmakta zorlanıyorsak, Gazi'nin dehası bir kez daha ortaya çıkmıyor mu?!
O günler de zor günlerdi, bugünler de o günlerden aşağı kalır gün'ler değil!
Nüans şurada:
Tüketim çılgınlığı, parlak tenekelere sahip olma arzu'su uğruna satılığa çıkartılmış özgür'lükler var.
Soru şu:
Namus'unu kaç para'ya satar'sınla başladı sorgulama, iman'ını, vatan'ını, vicdan'ını kaça satar'sınla bugünlere gelindi.
BOP'ta yapılan ahlak'sız tekliflere cevap olarak "Ne münasebet" denilmemişse, kabahat kimde!?
Teklif'i yapan'da mı suç yoksa teklif'e "neden olmasın" diye karşılık veren'lerde mi?!
Neo Nuh Tufanı!
Kıyamet.
Ezcümle:
Şu cümle o şartlar altında kurulmuş ise sebep'siz değildir.
Bugün aslında dün'dür.
Lütfen, “Siz Fransızcasını yazar mısınız?”
“Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir!”
RAP... LARP... RAP...
Nokta.
...
FİNAL SÜREÇ'i: "Hepimiz Askeriz" ama hangi Türkiye'nin Askeri?! Elcevap: Atatürk Türkiyesi'nin nefer'iyiz, nokta?!
Onbaşı Umut Aslan ve iki arkadaşı neden öldü?
Askerlerin “terör saldırısında şehit oldukları” iddiası üzerine Bakan Yılmaz TBMM’de, çavuşun telefonunda “Seni terk ediyorum” mesajı olduğunu açıkladı. Aslan’ın arkadaşı ise “Kız arkadaşı yoktu” dedi
Hayrettin Karaman’ın bu “zorunlu” açıklamasından sonraki şu satırları ise yeni bir tartışmayı alevlendirecek gibi görünüyor:
“(...) Bir başka yazıda yolsuzluğa “hırsızlık” demenin hem seküler kanun hem de İslam ceza hukukuna göre hata, yalan ve iftira olduğunu açıklayacağım. Elbette yolsuzluk da ayıptır, günahtır ve suçtur, ama bu suç hırsızlık suçu değildir. 
Aylardan beri bu iftiraya devam edenlerin ve “ispat edilmemiş bir ithamı” olmuş gibi göstererek tarihin belki en çirkin ve etkili algı operasyonunu yürütenlerin hedefinde Sayın Cumhurbaşkanı'nın ve dolaylı olarak da Ak Parti'nin bulunduğunu bilmeyen yok. (...)”
Bomba ses kaydı... İsrail Savunma Bakanı Ya’alon: Obama nasıl olsa gidecek, biz de o zaman...
...
DURUM
Kitabın adı: Tek Adam / Mustafa Kemal, 1881 -1938
Yazar: Şevket Süreyya Aydemir 
14. Baskı
423 sayfa
22 TL
(…)
“Cilt I”
(1881 -1919)
Sayfa 220:
“Kemalyeri”!
Mustafa Kemal’in doğumyeri “Kemalyeri”dir.
Kemalyeri, Mustafa Kemal’in ‘Arıburnu Cephesi’nde ilk savaşlarını yönettiği gözetleme mevkiine verilen isimdir.
Şimdi orada küçük bir mermer sütun vardır.
Çanakkale meydan ya da hareket harbi değildir.
Kucak kucağa, boğaz boğaza bir savaştır.
Çanakkale, Mustafa Kemal’in Ordu’da bir “yıldız” gibi parlamasına imkan verdi.
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 182:
“Gordiyom”!
Büyük İskender’in İran üzerine giderken, Frigya’nın merkezi ve ünlü Şah Yolu üzerindeki Gordiyom’dan geçerek, Ankır (Ankara) önünde durakladığı ve buradan kuzeyden gelen heyetleri kabul ettiği bilinir.
“Gordiyom”, Sakarya kıyısında ve şimdiki Beylikköprü karşılarında, Ankara 70 kilometredir.
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 192 - 200: 
“Millet koyun sürüsü. Ona bir çoban lazım. O da benim!”
Padişah Vahideddin, 16 Mart 1920’de bu sözleri Mebusan Meclisi’nde kabul ettiği Mebuslar Heyeti’ne söylemiştir.
(…)
Kitabın adı: Atatürk Hayatı ve Eseri
Kaynak: Alman Islahat Dosyası!
Başbakanlık Babıali Arşivi!
Yazarı: Hikmet Bayur,
Sayfa 59:
Almanya’nın Türkiye sefiri, Sadrazam Sait Halim Paşa’ya, 17 Temmuz 1913 tarihiyle şöyle yazar:
“Efendim, Majeste İmparator – Kral, Osmanlı İmparatorluğu Hükümeti tarafından gösterilen isteği lütfen kabul etmek tenezzülünde bulunmuştur.”
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 272:
Sait Molla, efendisi İngiliz casusu Papaz Fro’ya 19.10.1919 tarihli mektupta şöyle yazar:
“Dün kararlaştırdığımız zata, zat-ı şahane vasıtasıyla emir vermenizi rica eder ve hürmetlerimi takdim ederim.”
(…)
“Cilt I”
(1881 -1919)
Sayfa 351:
Rauf Bey’in Hatıraları’ndan…
İstanbul’un düşmanlara yardakçı bazı Türk “gazete”lerinde “Fethi Bey tevkif edildi. Ama Mustafa Kemal ile Rauf Bey hala kollarını sallayarak Beyoğlu Caddeleri’nde dolaşıyorlar” diye yazılar çıkmaktadır.
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 38:
“Diğer meziyetlerinden sarfınazar ediyorum. Ama Türk gibi birinci sınıf savaşçı insanlara karşı, blöf yapmayı tecrübe etmek iyi değildir. Bu oyun ancak korkaklara tatbik edilir. Türkler, işin ciddiyetini veya gevşekliğini derhal anlarlar.”
Lloyd George
General Ali Fuat Cebesoy, “Siyasi Hatıraları”nda (Cilt II, sf 100 – 101) Mudanya Konferansı’ndan bahsederken, Lloyd George’un, bu anlaşma ile ilgili olarak 16 Ekim 1922’de, yani anlaşmanın imzalanmasından beş gün sonra, Manchester’da, “Reform Club”da verdiği seçim nutkundan bazı parçalar nakleder. Yukarıya aldığımız sözler de o nutuktandır. Bu nutkun üç gün sonrası George, partisi ile beraber devrilir.
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 433: 
Mesela 10 Ocak akşamı Batı cephesinin, “Cephane gönderin mağlup oluyoruz!” manasını taşıyan son ve kesin müracaatına karşı, yola ancak beş on andık mermi çıkarabilirken, Milli Müdafaa Vekili Fevzi Paşa’nın (Çakmak):
“Size bir tren cephane gönderdim. Elinize varıncaya kadar dayanma imkanını temin ediniz!”
Telgrafını imzalarken yaşadığı ıstıraplı dakikaları takdir etmeniz mümkündür.
Çünkü yola çıkarılan ancak birkaç sandık mermiydi.
Ama bu telgraf gerekli “manevi tesir”ini yaptı!
(…)
“Cilt I”
(1881 -1919)
Sayfa 346:
Harbiye Nazırı ve Arap asıllı Topçu Ferit Paşa’ya göre:
‘Ordu’ artık lüzumsuzdu ve Türkiye’ye artık biraz Jandarma kuvveti yeterdi.
(Kazım Karabekir’in Hatıraları!)
“Hal böyle iken henüz fikirlerde birlik yoktu. Günün birinde Bolşeviklik ilan ediliverince, Rum ve Ermeniler’le arada düşmanlık kalmayacağı sanı da vardı. Mütecanis ve iyi bir kabine teşkil olunursa, mümkün olan iyice bir vaziyet tesis edileceği kanaatinde olanlar çoktu. Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Bey bu fikirde hayli musır (Bir söz veya düşüncede direnen, ayak direyen kimse) idiler. Bizlerin de dahil olacağı bir kabine, galip devletlerin emniyet ve merhametini celbedebilirmiş!”
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 450: 
“Hattı müdafaa yoktur! Sathı müdafaa vardır!”
Başkumandan Mustafa Kemal’in Sakarya’da ordusuna verdiği bu emir, Sakarya muharebelerinde baştan sona kadar yürütüldü.
Daha sonra Çin’de Mareşal Çan Kay Şey, “Hattı müdafaa yoktur! Sathı müdafaa vardır!” emrini aynen tekrar edecekti.
(…)
“Cilt I”
(1881 -1919)
Sayfa 333:
Çilehane!
“Hidayet”in ve “cahim-i vücuttan necat”ın (Vücut – beden cehenneminden kurtuluş) yolunu arayan ermişler, peygamberler niçin mağaralara çekilirler?
Çile doldururlar? Hep bu oluş ve eriş yolunu bulmak için değil mi?
Mustafa Kemal için de bu çileler ve bu hiçler mukadderdi.
Nitekim onları, hem de Şişli’deki evin çatısı altında bol bol yaşadı.
Bu çilelerin çekilmesi, bu bunalımların yaşanması lazımdı.
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 227: 
Kastamonu’da ertesi sabah kışlayı, askeri birlikleri teftiş edecektir. Mareşal üniformasını giymiştir. Tam 22 gün süren Sakarya meydan muharebesini kazandıktan sonra Büyük Millet Meclisi’nin ona verdiği “Müşirlik / Mareşallik” rütbesinin üniformasını gerçi pek seyrek giyerdi. Ama bu üniforma ona yakışır. İmparatorluğun bütün nişanlarını terk etmiştir. Fakat tek “İstiklal Madalyası” ve yakasında, şapkasında, sulh sembolü olan defne dallarıyla bu üniforma içinde o, daima düşündürücü bir heybet alır. Korkutan değil, inandıran heybet. Kışlanın bir duvarına:
“Bir Türk 10 düşmana bedeldir!”
Yazılmıştır.
Oradaki vazifeli subayı çağırır, sorar:
“Öyle mi?”
“Evet Paşam, bir Türk 10 düşmana bedeldir!”
“Hayır bence öyle değildir. Bir Türk dünyaya bedeldir.”
Başlar tasdik ile eğilir.
(…)
“Cilt I”
(1881 -1919)
Sayfa 207:
“Sarıkamış Savaşı” sonrasında “İhtilalci” Enver Paşa diktatörleşmişti.
O günlerin gazetelerinde “Düşmana ağır darbe indirdik” başlıklı haberler çıkıyordu.
Sansür!
Süleyman Nazif, o günleri değerlendirdiği bir yazısında tarihe şu notu düşer:
“Enver Paşa, Enver Bey’i öldürmüştü!”
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 231: 
Mustafa Kemal, Yunus Nadi’ye şöyle der:
“Bence Meclis nazariye değil, hakikattir. Evvela Meclis, sonra ordu! Ordu demek, yüzbinlerce insan, milyonlarca servet ve varlık demektir. Buna iki, üç şahıs karar veremezler. Ben kerameti, Meclis’ten bekleyenlerdenim.”
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 321:
Damar Arıkoğlu!
Birinci Millet Meclisi Üyesi
“Hatıralarım”!
 I. Millet Meclisi’nde 414 mebus bulunması gerekiyordu. Fakat çeşitli nedenler veya engeller yüzünden Meclis’in açılışına ancak 115 mebus katılabilmişti. Daha sonra Ankara’ya gelenlerle bu sayı 380’e yükseldi.
115 Memur-Emekli
61 Sarıklı Hoca
51 Kumandan - Subay
46 Çiftçi
37 Tüccar
29 Avukat
15 Doktor
10 Aşiret Reisi, Ağa
8 Tarikat Şeyhi
6 Gazeteci
2 Mühendis
(…)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 518: 
Atay’ın şu satırlarını okuyalım:
“Ne işi var bu donanmanın İzmir Limanı’nda?” dedi.
Sonra ev sahibi hanıma:
“Siz Fransızca yazar mısınız?” diye sordu.
“Evet” yanıtını alınca:
“Yirmi dört saat içinde İzmir Limanı’ndan çıkıp gitmesi için filo kumandanına bir ültimatom yazınız!” dedi.
Herkes heyecanlı, düşünceli, hatta biraz da şaşkındır. Ama orada sakin, telaşsız biri vardır:
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 61 - 62: 
“Hakimiyet ve saltanat hiç kimseye ilim icabıdır diye, müzakere ile münakaşa ile verilmez. Kudretle ve zorlan alınır. Nitekim, Türk milleti hakimiyet ve saltanatı, isyan ederek kendi eline bilfiil almıştır. Bu bir emrivakidir (olup bittidir). Muvzuubahis olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız değildir. Mesele zaten emrivaki olmuştur. Şimdi mesele bu emrivaki olmuş hakikati ifade etmekten ibarettir.”
Bir sıranın üstüne çıkarak orada kesin bir şiddetle konuşan Gazi’nin gözleri, bütün müşterek encümen azaları ve özellikle encümenin çoğunluğu gibi görünen sarıklı hocalar üzerinde büyüleyici tesirlerle duralamıştı. Son sözlerini söylerken bakışları, tam karşısındaki hoca efendinin gözlerine saplandı.
“Burada toplananlar, Meclis ve herkes, meseleyi tabii görürse, fikrimce iyi olur. Aksi takdirde hakikat gene usulü dairesinde ifade olunur. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.”
Gazi “Bazı kafalar kesilecektir” derken, gözleri encümeni ve hele tam karşısındaki Ankara Mebusu Hoca Mustafa Efendi’yi ezmekle kalmıyordu, Gazi’nin sağ eli de, bu başların nasıl kesileceğini anlatmak istercesine, Hoca Efendi’nin boynu hizasında sağa sola işleyip duruyordu!
O zaman mesele birden ve herkesin kavrayacağı gibi anlaşılmış oldu. Şeriat ve skolastik münakaşaları hemen kesildi ve bütün encümenin yeni anlayışına tercüman olur gibi Hoca Mustafa Efendi işi kestirip attı:
“Affedersiniz efendim” dedi. “
“Biz meseleyi başka nokta-i nazardan mütalaa ediyorduk. İzahatınızdan aydınlandık.”
Saltanatın kaldırıldığına dair kanun tasarısı oya sunuldu ve reisin sesi duyuldu:
“Müttefikan kabul edilmiştir!”
(...)
“Cilt II”
(1919 – 1922)
Sayfa 241: 
Çünkü Mustafa Kemal zikzakların değil, neticelerin adamıdır.
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 361: 
Halkın en düşündürücü hali, onun susuşudur. Eğer halk susuyorsa, homurdanıyor demektir.
(...)
“Cilt I”
(1881 -1919)
Sayfa 87:
Bir defa daha karar verdi ki, günün değil yarının adamı olmak lazımdır. Hatta bir vesile ile arkadaşı Müfit’e de hatırlattı. Soygun ekipleri, kendi aralarındaki dalavereli hesaplardan bir miktar altını da Müfit’e vermek istemişlerdi. Müfit almadı ve işi Mustafa Kemal’e haber verdi.
Mustafa Kemal şahlandı:
“Müfit, sen bugünün adamı mı olmak istersin, yoksa yarının adamımı mı?!”
Evet onlar yarının adamı olacaklardı ve görüyorlardı ki, o günün adamlarına değil, yarının adamlarına ihtiyaç vardır.
(...)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 278: 
“Birtakım hizipler (grupçuklar), afazı zulmet-i Beyza içindeki muhitte (ufukları beyaz bir karanlık içindeki çevrede) sinsi istifadeler peşinde dolaşır. Satılmışların hakimiyeti kalemiyesindeki matbuat (satılmışların kalemlerinin hakim olduğu basın) durmadan suikastler ihdas eder (çıkarır). Bizans’ın icabı budur. Bizans budur.”
(...)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 292: 
“Benimle beraber yola çıkanlar, kendi görüş ufuklarının sonuna erince, birer birer beni bıraktılar.”
(...)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 432: 
Ama eğer Atatürk, bugün mezardan başını kaldırsa da kurduğu laik Türkiye’de din adına neler şimdi yapılan spekülasyonları ve yüz kızartıcı oyunları görse, kahrından, bir daha ölür.
(...)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 481: 
Bana içki içiyor diyorlar.
İçerim.
Gençliğimden beri içerim.
Ama harplerde veya milli bir mesele üzerinde devamlı çalıştığım zaman içmem.
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 460:
Latife hanım bir eş olarak haklıdır. Ama sonunda, Velet Çelebi’nin cevabı da kısa, fakat anlamlıdır:
“Kızım! Sen bir kocayla değil, bir kaplanla evlendin. Kaplan’a gem vurulmaz.”
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 521:
“Bunlar hiçbir şeyden anlamıyorlar. İcap ederse içmeyeceğim. Fakat bunlara hastalığımın rakı ile hiçbir alakası olmadığını da ispat edeceğim.”
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 521:
“Ölümü istemek bir cesaret değildir ama ölümden korkmak da bir ahmaklıktır.”
(…)
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 186:
“Yetegayyer-ül ahkam, bitegayyir-ül-ezman!”
“Zamanın değişmesiyle hükümler de değişir!”
...
Ve…
Son olarak…
“Cilt III”
(1922 – 1938)
Sayfa 233: 
Nitekim Gazi, Kastamonu nutkunda:
 “Efendiler, ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru en gerçek tarikat, medeniyet tarikatıdır.”
Ezcümle:
Batı, bu coğrafyada Atatürk Türkiyesi'nden daha medeni bir devlet üretebiliyor ise önden buyursun!
Üretemiyor ise bir daha arka kapılar üzerinden AKP gibi PKK gibi el'lerle iş tutup, kendi bindiği dal'ı kesmeye kalkışmasın.
IŞİD.
Nokta.

22 Haziran 2012 / 11 Aralık 2014

Hayrullah Mahmud Özgür

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder